Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        -PARİS-

        BEN Fransa’dan yazıyorum ya, o yüzden ortalama bir “Fransız”ın bakış açısını yazmalıyım önce!

        “İki turlu seçim”in (hem cumhurbaşkanlığı, hem parlamento) anavatanı sayılabilecek Fransa’da, 5. Cumhuriyet dönemi, sistemin devreye girdiği 1965’ten beri, iki turluyu ilk turda kazanan yok!

        O yüzden daha burada “Fransız” oluyorlar, Türkiye’deki sisteme.

        Son seçimlere bakılırsa, Fransa merkez sol (ve diğer sol) ile merkez sağı en az iki kere, “Milliyetçi Cephe” ye karşı 2. turda aynı cumhurbaşkanı adayı etrafında toplanmış; o sayede Chirac yüzde 20’nin altından gelip 50 üstüne çıkmış, o sayede Macron, yepyeni bir hareketle cumhurbaşkanı (ve iktidar) olmuş.

        Şimdi Fransa’dan Türkiye’ye bakınca, “Milliyetçi” mesele anlaşılamaz durumda:

        En yüksek oyu alan parti “Milliyetçi İslamcı Muhafazakâr” tanımlanıyor. Kökenlerinde, içinden geldiği MSP’nin 1980 öncesi “sosyal demokrat koalisyon”da olmuşluğu da “Milliyetçi Cephe” kurmuşluğu da var.

        Cumhurbaşkanlığını ilk turda, Meclis çoğunluğunu ise “ittifak”la kazanmasını sağlayan “Milliyetçi Hareket”. 1980 öncesi “Milliyetçi Cephe”sinden gelme.

        2. parti ve 2. cumhurbaşkanı adayını “Kemalist Milliyetçi” diye tanımlayan da var.

        Onların seçim öncesi “yakın” durduğu parti ise “Milliyetçi Hareket” içinden çıkmış “İyi Milliyetçi Parti”.

        Geriye “aykırı” bir parti kalıyor; bir Fransız için misal Korsika için kullandığı terimle, “Milliyetçi Kürt Partisi” o da!

        Diğer iki çok az oylu cumhurbaşkanı adayını saymıyorum; onlar da “milliyetçi”.

        İtalya, Almanya, Fransa ve tüm Avrupa’da “milliyetçi” dalgaların “tehlikeli popülizm” kavramıyla tartışıldığı; Fransa Cumhurbaşkanı’nın İtalya, Avusturya, Macaristan gibi AB üyelerini kastederek, “Avrupa’da yeni cüzzam salgını” demeye getirdiği günlerde, bunu anlamaları çok zor! Belki Orban istisna!

        İDEOLOJİK DEĞİL

        Aşırı sol, sosyalist, merkez sol, merkez sağ, cumhuriyetçi sağ, liberal, aşırı sağ gibi ayrımlar yapanlar, hâlâ yapabilenler için; birbirine karşı kelimeler diye yamultulmuş “Cumhur İttifakı, Millet İttifakı” gibi kümeler de çok garip. Herhangi bir “siyasi, ideolojik” tanım değil.

        Yani “Fransız kalmak” çok kolay da, “Fransız olmak” zor bu bakımlardan!

        REALİST MACRON

        “Fransızlar” şunu da anlamıyor:

        1. Sağdan sola neredeyse bütün Fransız medyasının ve nokta atışları yapsa da iyi ilişki kuran “realist Macron” dışında tüm siyasi kanatların eleştirdiği bir iktidar, nasıl hâlâ yüzde 50’leri bulur!

        Çünkü Türkiye’ye ve iktidara bakış, Fransa’nın birbiriyle çok tartışan, didişen siyasi-ideolojik-medyatik odaklarını birleştiren tek konu neredeyse! Kimi klişeler ve önyargılarla; bir zamanlar Türkiye’yi, hatta AKP’nin Avrupa yolculuğunu desteklemiş kimi solda demokratik kaygılarla!

        2. Demokrasi, ifade ve basın özgürlüğü, OHAL gibi problemleri, hatta son dönem ekonomik sarsıntıları olan bir ülkede, halkın en az yarısı “kemik gibi”, bir lider ve iktidarının arkasında nasıl durabilir? Bu sadece “eşitsiz seçim kampanyası, kuşkular” gibi faktörlerle açıklanabilir mi? 16 yıllık bir iktidar, sandıkta nasıl yıpranmaz?

        3. Demokrasinin beşiği denen “Batı”da, demokrasinin (kendisi değilse de) en temel aracı seçimlere katılımda yüzde 50’yi bulan bayram ederken, bu yeniden yeniden “yüzde 80-90 katılım” nasıl bir şeydir?

        4. Muhtemelen “En gerçekçi Fransız” yine pragmatik Cumhurbaşkanı Macron olacak; Fransızların çoğunun “anlamadığı, anlamak istemediği” bir Türkiye ile hep anlaşmak isteyecek!

        5. Bir önceki maddenin devamı olarak, “Türkiye’ye yakın durup onu AB’den uzak tutmak” ve mülteci kampı, DEAŞ kalkanı, Suriye aktörü, bir de Airbus, nükleer ve füze pazarı olarak takdir etmek onun Fransızca’sı için ideal olacak!

        HERKESİN ÜLKESİ

        Bu meselelere, “Türkler”in bir kısmının da “Fransız” kalması belki sırların en önemlilerinden.

        Çünkü “direkt İzmir’e” bakan birisi, oradan bütün Anadolu’yu göremiyor olabilir; Avrupa yakasındaki Tekirdağ ve Kırklareli’ni saymıyorum hiç!

        Neredeyse 2002’den beri hiç değişmeyen “Turuncu Anadolu” ile artık medyada hangi renge boyanmışsa, “HDP coğrafyası”ndan da hâlâ bir şey anlaşılmıyor olabilir; buna AKP ve HDP de dahil!

        Tabii ki renkler, tercihler tartışılır; tabii ki hiçbiri sabit boya değil; ancak ülkenin temel sorunu öncelikle “herkesin ülkesi” olabilmesi belki de. Herkesi içine alan, kimseyi dışlamayan, kimseyi ürkütmeyen, kimseyi tehdit etmeyen... Balkondan herkesi, herkesin ortak ve ayrı sorunlarını, önceliklerini görebilen; ortak ideoloji, tek tip itaat değil, ortak hak ve özgürlükler bulabilen, eh bir de her tür barışa yatkın bir sistem!

        En azından kâğıt üstünde, Fransızların Fransızca’sını iyi bildiği sanılan bazı şeyler!

        Diğer Yazılar