Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        - PARİS -

        AB’de geçen haftaya (ve Avrupa’nın, hatta dünyanın geleceğine) “mülteci krizi” damga vurdu.

        “Kriz” çok Avrupai ve önyargılı. “Mülteci korkusu” diyelim. Hem duyguyu ifade ediyor hem öfke ve nefreti hem de mültecilerin bitmek bilmeyen, küçücük umutlarının gırtlağına yapışıp duran korkusunu.

        Diğer damga, Video Hakem sayesinde dikdörtgenleşen yuvarlak topun ağları sarsmasıydı.

        Fransızlar, yakından tanık oluyorum ya, ikisinin de önemli aktörleriydi!

        Fransa Cumhurbaşkanı, bir ileri bir geri yaparak, sivri dilli futbol efsanesi ve daimi muhalif Cantona’nın dediği gibi, “Mbappe gibi her iki kanatta da hem solda hem sağda oynayarak” krizi, önlemek demesek de savuşturmak için en az Umtiti kadar uğraştı.

        Fransa “Milli” Takımı’nı biliyorsunuz; İspanya’da yetişmiş Messi’nin Arjantin’ini şahane bir maçla devirdi; milliyetçi, tek tipçi, cumhuriyetçi, liberal, merkezci, sosyalist, yeşil, komünist her “Fransız”ı mutlu etti.

        AVRUPA’DA MİLLİYETÇİLERİN MUTABAKATI

        İtalyan faşizanlarının, Macar, Avusturya, Çek, Polonya ve bilumum otoriter milliyetçilerin rehin aldığı Avrupa, bir nevi “içeride, dışarıda toplama kampları” ve “siyasi sığınmacılar dışındakilerin geri yollanması” gibi dahiyane bir mutabakatta buluştu. Kimsenin istemediği mülteci gemisi Aquarius’u kabul edip “Avrupa’nın namusunu kurtaran” İspanya sosyalist hükümeti bir yana!

        Dünya Kupası’nda çöken Almanya, 1982 Kupası’ndaki gibi aynı anda koalisyonun da çökmesini ertelemiş oldu. Fransa Cumhurbaşkanı “Kriz çözücüyüm” diye sevindi. İtalya’nın “Faşo kokulu” yeni hükümeti, Kupa’da olmamanın milliyetçi acısını çıkardı.

        AFRİKALI AĞIRLIKLI FRANSA ‘MİLLİ’ TAKIMI

        Fakat misal Fransa’da hem “milli” galibiyet ve şampiyonluk istemek hem de “Mülteciler defolsun” diye milliyetçileşmek, cumhuriyetçilik taslamak garip kaçıyor.

        Belçika, İsviçre, Hollanda, Danimarka, İsveç, hatta Avusturya, Almanya bile öyle kısmen.

        İşte Fransa “Milli” Takımı:

        Kongolu Mandanda, Kimpembe, Nzonzi; Kamerunlu Mbappe, Umtiti; Malili Sidibe, Kante; Senegalli Mendy, Martinikli Varane, Faslı Rami, Cezayirli Fekir, Angolalı Matuidi, Togolu Tolisso, Guadaluplu Lemar, Gineli Pogba, Filipinli Areola...

        Çoğu 2., çok azı 3. kuşak, Fransa doğumlu ama çocukken gelen de var.

        Dembele’yi bilemedim: Annesi Moritanyalı lakin Senegal asıllı; babası Nijeryalı ancak Mali’ye göçmüş!

        “Beyazlar”ı da sayayım: Giroud’nun iki büyükannesi de İtalyan. Lloris’in babası Katalan. Hernandez, İspanyol asıllı.

        “En beyaz, en sarışın” Griezmann mı? Babası Alman, annesi Portekizli. Dedesi ise Portekizli futbolcu! Ama maçtan sonra Kamerunlu Fransız pırlanta Mbapphe’nin elinden mikrofonu kapıp dediği gibi “Yaşasın Fransa, Yaşasın Cumhuriyet!”.

        Aşırı milliyetçileri, henüz light faşolar ile hakiki faşistleri, yabancı ve mülteci düşmanlarını tehdit ve sinir eden, bir yandan azdıran tablo bu. Sokaktaki “yabancı”ya, sınırdaki, Akdeniz’de boğulmadan kurtaran gemideki, nehir kenarındaki, kamplardaki mülteciye nefret ve düşmanlığının; yeni ortaya çıkarılan “Müslümanlara suikast, sabotaj ve helal gıdalara zehir” planlayan örgütün karşısına, “Yaşasın Cumhuriyet” diyen bu çocuklar ile top oynamasalar da, kalplerini, fikirlerini, eylemlerini “ötekiler” için de koşturan, konuşturan Avrupalılar çıkıyor!

        Fransa bu ruh haliyle, dün Pantheon’a dördüncü kadını, Simone Veil’i (ve kocasını) taşıdı. Fransız Devrimi’nden beri, özel kararla, kimi “Fransız büyüğü”nün yattığı tapınağa.

        Veil, Nazi işbirlikçisi Fransız yöneticilerince toplama kampına yollanan Yahudilerdendi; 16 yaşında orada annesini, babasını, erkek kardeşini kaybetti, 2 kız kardeşiyle kurtarıldı sonra.

        Kadın hakları mücadelesi yanında, seçimle oluşan Avrupa Parlamentosu’nun ilk başkanıydı; Avrupa’nın demokrasi, barış ve birlik mücadelesine epey omuz vermişti.

        DEĞERLERDE TUTARLILIK

        Avrupa’nın krizi, mülteci nefreti, faşizm hayaleti gündemdeyken, hepsine karşı mücadele etmiş bir kadın kutsanıyordu ya...

        O zaman insanlar “değerlerde tutarlılık” arıyor: Kendi ülkende de “yabancı, mülteci” olduğun bir yerde de.

        “Öteki” sayıldığı için acı çekmiş olanlar ve çekenler, başkalarını “öteki” sayıp nasıl zalimleşebilir?

        Dini, dili, ırkı, kökeni yüzünden aşağılanan biri; bir başkasına dini, dili, ırkı, kökeni yüzünden nasıl nefret duyabilir?

        Tarihi lekelerden utanan ve utanmayanlar için basit bir soru!

        Libya’yı işgal etmiş İtalyan faşistleri, Çöl tilkisiyle Afrika’ya saldırmış Alman faşoları Libya’dan gelen mültecileri, Afrika’yı sömürgeleştirmiş Fransızların bir kısmı Afrikalıları, her yeri işgal etmiş İngilizler ile başkasının topraklarına oturmuş göçmen Amerikalıların bir kısmı göçmenleri istemiyor!

        Yoksa herkes şampiyonluk ister!

        Diğer Yazılar