Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İşsiz babalar, genç askerler, kendini yahut önce ötekini sonra kendini vuranlar…

        Hepsine “cinnet” diyene kadar, esas diyeceğimiz şu olmalı:

        Cinnet devleti, cinnet siyaseti, cinnet memleketi!

        ***

        Nasıl bir kafayı yeme halidir ki, gece şöyle geçiyor:

        “Sahte isimli”, sanki “iktidar içinden gibi”, bazen “ayrıntıları, operasyonları, kimin kime ne dediğini” bilen, duyan, duyuran, bazen tutturan ama sık sık da yanılan biri “Gazetecileri toplayacaklar” diyor.

        İsim veriyor, görevli polislerin adlarını sıralıyor.

        Hangi gazetelerin basılıp genel yayın yönetmenlerinin gözaltına alınacağını…

        “Paralel medya” operasyonu ardından sıranın “28 Şubat medyası”na geleceğini yazıyor.

        Onca insan gece sokağa fırlıyor; Adliye, Emniyet ve gazete binaları önünde protestolar oluyor.

        Sonra “Yazdığı için, operasyondan vazgeçilebileceğini” duyuruyor.

        Ve esas bomba…

        Türkiye Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı, yılların siyasetçisi, milletvekili, 12 yılın Meclis Başkanı, Başbakan Yardımcısı, iktidar partisi kurucusu, “nöbetçi vicdan” Arınç çıkıp diyor ki:

        Bu deli saçmasına inanmayın!

        ***

        Hayır, bombanın bombası: Tabii ki öyle demiyor.

        Meclis’te hem de, milletvekillerinin ciddi ciddi soruları üzerine, ciddi ciddi konuşuyor:

        “Bu bilgiler isim verilerek de yapıldığına göre ciddiye alınması gerekir. Burada operasyon yapacak polislerin isimlerine kadar verildiğine göre, ben sadece ‘Ciddidir, bunun üzerinde durulmalıdır’ dememden başka bir şey diyemem. Bahsi geçen tweetleri aldım, ciddi buldum, biraz da vahim buldum. Umarım ki aslı çıkmaz veya bu ölçüde çıkmaz ve yargı olayı dışına taşan bir şey olmaz.”

        ***

        Bu “bir memleketin, bir devletin toplu cinnet hali” değildir de nedir?

        1. Doğruysa, birileri bir gecede 150, hatta 400 gazeteciyi toplamayı planlıyor!

        2. Yalansa, birileri bir gecede 400 gazetecinin toplanacağını ilan edip inandırıyor.

        3. Başbakan’ın sesi mi yok, haberi mi yok, kendisini by-pass edip İçişleri, Adalet, MİT üçgeninin dar açısı Saray’da mı birleşiyor?

        4. Bu devletin, hükümetin, cumhuriyetin Başbakan Yardımcısı “Ciddi ve vahim buldum” diyor, ama doğru mu yanlış mı, onun da tam haberi yok; vahimse ne yapacağını bilmiyor.

        5. “Bunun üzerinde durulmalıdır” diyor ama onu biz de deriz. O makamda o bulunurken daha kim üzerinde duracak? Belki tam üzerinde duruyor, ama altında olan bitenin, yanında kotarılanın, yukarıda planlananın hiç birinden haberi yok.

        6. Hepsi yalansa, hükümetten başkaca kimse çıkıp “Hep iftira, burası hukuk devleti” bile demiyor saatler boyu.

        7. Kimse, yargının bağımsızlığına, polisin hakkaniyetine inanmıyor; en çok da, onları geçmişte “darbe elemanı” yapmış olanlar ile yakın geçmişte “ne istedilerse verdik” operasyonlarında mürit kılmış olanlar.

        ***

        Böyle cinnet halinde, “Ben kendi halimdeyim” diyerek dahi kendinizi, çocuğunuzu güvende hissedemezsiniz.

        Çünkü hakikatin, hakkaniyetin, adaletin yerini adım adım, koşar adım, “Çıldırma, histeri, kin, nefret, misilleme, tahakküm, intikam, komplo, tezgah”, kısacası “cinnet” almıştır.

        Bu delirme halidir.

        Akıl tutulması bile değil, aklın erimesi halidir.

        Paranoyadan psikopatlığa geçiştir, hep birlikte, toplu halde.

        Tek partiden tek adam iktidarına koşturmuş bir “demokrasi, barış, adalet” vaadinin, illüzyondan da çıkıp “kâbus” haline gelebilmesi; hayalden hayalete, hortlağa dönüşmesidir.

        Paralelci veya Para-elci muhafazakârlar, ülkenin nasıl delirdiğinin, delirtildiğinin muhasebesini yapmalı, hesabını vermeli; onlara gönül veya oy verip tetikçi olmayanlar da hesabını sorabilmeli!

        İktidarseverler, “tamah-günah örtme” histerisinin nasıl bir maddi-manevi çılgınlığa dönüştüğünü sorgulayabilmeli.

        AKP kadroları içlerinden, “Dur yahu, ne yapıyoruz, ne oluyoruz” diyebilen siyasetçiler, aklıselimler, Havuzcu olamayacak vicdanda gazeteciler çıkarabilmeli; onlar da ses çıkarabilmeli.

        ***

        Bir püf noktası da şu:

        “Paralel yapı” denen “büyük tehlike” ise, iktidar “tehlike”nin büyümüş olmasının ilk sorumlusudur.

        “Paralel yapı, TSK’yı oyuna getirmiş, komplo, kumpas yapmış”sa; iktidar, “kumpasın intikamcısı” olana kadar, büyük ortağıdır.

        Bahanelerle, paketlerle ve Batı bir yana, Müslüman (ve Arap) dünyasında dahi “yalnız”, tek kişilik devlet olma yolunda, “Kimi TSK üst kadroları ile müttefik” bir “otoriter-militer” yol çizilmek isteniyorsa…

        O yol, AKP’ye oy veren milyonlarca insanı bile adaletsizliğe, hakkaniyetsizliğin çukurlarına sürükler.

        Diğer Yazılar