Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Şöyle deniyor, değil mi:

        Şeriatın kestiği parmak acımaz!

        Elbet kimsenin parmağı kesilmesin ama, “Adalet” nasıl olacak?

        Sayın Adalet; nasıl olacak adalet, birileri “kopuk parmakları”yla bile hırpalanırken, sizin parmakların “parmak izlerini yok etmek” için havaya kalkması?

        Nasıl olacak, parmak kadar çocukların üzerine yıkılan…

        Kopuk parmakları dahi “yeterli delil” saymayan bir düzende; sizin parmakların sürekli olarak bal yalamış parmakları aklaması, katlaması, bantlaması!

        ***

        “Parmaklarını kiri, pası saklamak için kaldıranlar”a, bir askerin hikayesini anlatayım.

        Bakın, kafasından vurulup yerde yatan ve bir de üzerlerine bastığınız çocuklar da değil…

        “Mehmetçiiik, kahramaaan, şehidimiiiz, gazimiiiz” diye kutsadığınız bir asker işte.

        Piyade onbaşı, şimdi “barış zamanı” ya, işte “savaş zamanı”, mevzideyken önceden yerleştirilmiş bir patlayıcı yüzünden iki parmağını kaybediyor.

        Hastane hastane dolaştırılıyor.

        Birkaç ay böyle geçiyor.

        İşte o aylar sonra, rapor veriliyor: “Komando olamaz. Askerliğe devam edebilir.”

        Zaten komando değil!

        Yolluyorlar birliğine.

        Kopuk parmaklarıyla, daha doğrusu parmaksız eliyle de yine mevzie yatırılıyor.

        Tamam, öyle böyle bitiriyor askerliği.

        195 TL tazminat uygun görüyor devlet.

        O sıra, bu iktidar yok. Lakin maruz kaldığı haksızlıklar bu devre de yetişiyor. O devir bu devir, bugünlere buluyor.

        O hak arıyor; devlet parmak.

        O parmağının yok oluşunu kanıtlıyor; devlet cetvelle ölçüm yapıyor.

        Askeri ve sivil yetkililer karar veriyor ki, 2 milim daha aşağıdan kopmadığı için parmaklar, bu Mehmet gazi değildir!

        Öyle işte.

        Kasaları, kutuları, tapeleri sıfırlayan bir düzen; iş sıvasız hanelerden birinin başına geldi mi, milim milim hesaplıyor, kopuk parmakların elde kalmış bakiyesini.

        Bu milim hesabı, geçen bir yazıda da anlatmıştım; aynı “şehitlik, gazilik ayrımcılıkları” gibi, devletin bağlayacağı maaşı da daha düşük tutuyor.

        Parmak çocuk mebuslarla mahdumlardaki dolarları, avroları aklayabilen güçlü devlet; böyle milim milim, parmak parmak tasarruf ediyor!

        Yıllarca süren hukuk mücadelesi sonunda, bakın öyle hemen kendisini tanımayan bir düzende yıllarını verdikten sonra, bir iş veriliyor, ki milyonlarca tevazudan biri ya bu insanlar, “Allah razı olsun” deyip şükrediyor!

        Yanlış anlaşılmasın:

        2 milim fazlası var; o yüzden hala gazi değil!

        ***

        Emuzder Başkanı Esef Merdoğlu önceki gün “bildiriyor”du; havuzdan veya dışından birileri duyar da, bir haberle “olay yeri”ne koşar diye:

        Tapelerin Dört Atlısı’nın (s)aklandığı günde, yıllarca dağlarda ölmeye ve öldürmeye yatırılmış bir uzman çavuş, Fatih Varol, travma tedavisi görürken Bolu Komando Tugayı’nda işten atılıyordu.

        Sağlıklı bedenine ve ruhuna, ordudaki görevi yüzünden yapışmış hastalık yüzünden hem de!

        Tedavisi uzun sürdü diye.

        Çoluk çocuk hep birlikte tabii.

        ***

        Aklamak ile haklamak, aynı günde bir de böyle buluşuyordu işte.

        Parmaklarını, parmak izlerini örtbas için kaldıranlar, iktidar gücüyle terazinin bir kefesine yüklenirken; diğer kefeden parmaklar, ruhlar, bedenler, hayatlar düşüveriyor!

        Durmak yok; buna Adalet demeye devam usta!

        1 yabancı kuralı!

        Türkiye Futbol Federasyonu 11 yabancıyı serbest bırakırken, Türkiye Gözaltı Federasyonu da buna uyumlu bir iş yaptı:

        Bir yabancı (Hollandalı) gazeteci de gözaltına aldı!

        Böylece gözaltılarda bir T.C. vatandaşı gazeteci, bir yabancı kuralına geçiş oldu.

        Diyelim siz Hollandalı Sneijder’i veya Kuyt’u oynatıyorsunuz; Polisgücü de bir Hollandalı gazeteciyi alıyor.

        Türkiye futbol sahasının en zeki isimlerinden Okan Buruk demiş ki:

        11 yabancı, İstiklal Marşı açısından sıkıntı yaratır!

        Maç başlayınca sıkıntı mıkıntı kalmaz diye düşünmüş olmalı Türkiye Futbol Federasyonu!

        Zaten adındaki üç kelimeden ikisi de “yabancı”!

        Şimdi sıra, boşalmış tribünlere de yabancı seyircitaşımakta.

        Diğer Yazılar