Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Özgürlükleri tartışmanın asgari şartı temel özgürlükleri kabul etmek…

        Başkasının hak ve özgürlüğüne saygı gösterebilmek…

        Farklılıklara dair hukukun varlığına güvenebilmek.

        Bu açıdan geçmiş hiç parlak değildi…

        “Yeni Türkiye”nin de yalapşap cilası döküldü!

        ***

        “Çifte standart”ı çifte standartla tartışan standartlar enstitüsü elemanlarıyla dolu medya ve siyaset.

        Yeni ustalar Havuz Fakültesi’nde master yapanlar.

        Birden “Papa”ya sarılanlar misal.

        Esasen bir dinin (mezhebin) temsilcisinin elbette edebileceği, inancı ve konumuyla belki etmesi gereken bir söz:

        “En iyi arkadaşım anneme küfrederse bir yumruk yemeyi bekleyebilir. Bu çok normaldir. İnsanların inançlarıyla dalga geçemezsiniz.”

        ***

        Arkadaş alıyor “yumruk”u, “kaleş” yapıyor!

        Problem orada Charlie!

        Charlie Hebdo’nun yaptıklarına “küfür” diyorsanız, ilk sırayı Müslümanlar değil, zaten Papa’nın Katolik alemi alıyor.

        Öfkesinin temeli de o. Ama tetikçi tutmamış muhtemelen!

        Fakat bu sözü söylemesini “normal” bulduğum Papa’nın da bir “anormal” geçmişi var. Vatikan’ın Gladio’cu geçmişi gibi.

        Arjantin’de, insanların işkenceden geçirildiği, binlerce kişinin askeri uçak ve helikopterlerden atılarak yok edildiği, binlerce ananın kayıp evlatlar için yandığı “askeri darbe günleri”nin takdisçilerinden olmak gibi!

        Birinin beyanını, “normal” bir yana, “kendimize yakın” ve daha ötesi, “katliamı bir nevi meşrulaştırıcı” buluyorsak, darbeli, işkenceli, katliamlı geçmişi de onaylayacak mıyız?

        Onaylayacağın o geçmişin demokrasiyle alakası yok zaten!

        Beğendiğin öyle bir şeyse, ayrı.

        ***

        Yürüyüş sonrası bu tartışma Fransa ve Batı’da da başladı zaten:

        Özgürlük ne? Çifte standart ne?

        “Düşünce ve ifade özgürlüğü” için yürüyen Fransa’da, yargı ve sosyalist iktidar, öyle her şeyi özgürlük sayamıyor!

        İsrail ve Yahudiler konusunda “aşırı sivri” olmuş komedyen Dieudonne’nin yasaklanmasını yazmıştım; “Kendimi Charlie Coulibaly hissediyorum” deyince de sorgulandı!

        Çok sayıda Müslüman Fransa vatandaşının olduğu okullarda, “Bir dakikalık saygı duruşu”nu reddeden çocuklar oldu; kamuda dört memur aynı reddiyeden ötürü atılıyor.

        50 kişinin “Terörizmi övmek” denen suçla gözaltına alındığı bildirildi.

        Charlie Hebdo kurucularından, Delfeil de Ton adıyla yazan 80 yaşındaki Henri Roussel, hem de soldan bir dergide, Le Nouvel Observateur’de, “Charlie Hebdo’nun öldürülen yayın yönetmeni Charb’ın, çalışanları ölüme götürdüğünü” yazabildi.

        Quotidien de Paris kurucusu 87 yaşındaki Philippe Tesson ise, “Bütün pislik Müslümanlarla geldi” dedi ve onun da “İslamofobi”den sorgulanması gündeme geldi.

        ABD medyasında (sanki dünyanın çok yerinde ve tarihte “basın, ifade özgürlüğü baskıları” ABD ve işbirlikçilerinin eseri olmamış gibi) “Fransa’nın garip çifte standardı” tartışılıyor:

        “Terörü teşvik başka; teröristlerin dünyasına yakın bir fikri beyan etmek başka!

        Fransa, ikincileri de hapsediyor!”

        Kimi ABD’li akademisyen (J. Turley), 2013’te Fransa’da, kızını okula “Ben bir bombayım, adım Cihad, 11 Eylül’de doğdum” tişörtüyle yolladığı için mahkum olmasını eleştiriyor.

        Şunu vurguluyorlar hep:

        Eylem başka; söz başka!

        Nitekim “ırkçı, ayrımcı sözler”den ziyade “ırkçı, ayrımcı” faaliyet, eylem, icraatın ceza konusu olabileceği; ötekinin “kamusal alanda tepki”ye bırakılması gerektiği söyleniyor.

        “Nefret suçu” tartışması, kimsenin öyle bir çırpıda çözemediği kadar derin ve yoğun!

        ***

        Fakat orada mesele “Ceza mı, kime ne ceza, çifte standart” iken, tartışmada (görebildiğim kadarıyla) “öldürerek cezalandırma” talebi yok! Linç yok!

        Tabii ki tarihte vardı; şu sıra yok!

        Tartışmayı şuraya da taşıyabiliriz:

        Batı’nın, ABD’nin, “inançları, inandıkları veya konumları” yüzünden yok ettiği, yok olmasına sebep olduğu, Latin Amerika’dan Uzakdoğu’ya ve ille Ortadoğu’da, yüz binlerce insanı unutacak mıyız?

        İlke, tutarlılık ve isterseniz “ahlak” deyin, temel yüzleşme oralarda:

        Ne onu yok sayacaksın, ne şunu!

        Ne de kendinle yüzleşmekten kaçacaksın!

        ***

        Tartışma olabilmesi için; kuşatma ve baskının, sansür ve oto sansürün, tehdit ve şiddetin olmaması, kamusal alanda özgürlük inancı ve hukukunun sağlan durması gerekiyor.

        “Papasevenler”in pek yanaşmadığı iskele de o.

        Basit, bayağı bir örnek:

        Bir kadın öğretmen “Cumhurbaşkanı’na hakaret”ten 11 ay ceza aldı; bir genç kadın, Merve Büyüksaraç aynı sebeple sorgulandı. Sedef Kabaş’a 5 yıl isteniyor, Başkaları peş peşe yargılanıyor.

        Papa’nın “Anneme küfreden yumruğu hak eder” sözüne bayılan neo-muhafazakârlar, herkesi hakaretten dava eden iktidar büyükleri; çalışanlara, kadınlara, “bazı anneler”e de küfreden birine mesela, Havuz gazetesi “yönettirilme”sini hangi ilkeyle açıklayabilir?

        Havuz’da kukla olma meziyetinden başka!

        Özgürlüğü olmayan kuklukskuklalarla özgürlük mü savunulur…

        Küfreden ağızlarla küfür mü kınanır?

        ***

        Tartışmak için samimiyet lazım Samim!

        Güldürmen beni…

        Öldürmen beni!

        Diğer Yazılar