Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Uğur Mumcu ile Gaffar Okkan’ı “öldürülüş” yıldönümlerinde andıktan bir hafta sonra…

        Abdi İpekçi’yi de “öldürülüşünün” yıldönümünde

        ***

        Bakın bu “öldürüşler, öldürülüşler” bizim yakın tarihimiz.

        O yüzden gençseniz yahut hafızanızdan çıkmışsa, unutmayın.

        Onca insanın, milyonlarca masum çocuğun talihini karartan, körelten, kirleten bir tarih akıp gidiyor.

        Ve kim muktedirse, onun üzerine biniyor!

        ***

        Dün iki dava vardı:

        Cumhuriyetçi merkez iktidarlar” döneminden, bir generalin de sanık olduğu, “Kulp’ta gözaltında 11 köylünün öldürülüşü”nün davası…

        Dere yatağındaki toplu mezarda birbirine sarılmış kemiklerin arasından, oğlunu yırtık koltuk altını elleriyle diktiği kazağından teşhis edebilmişti bir anne.

        Bir dava da, “Muhafazakâr demokrat” bolluk ve kulluk devrinde, “Aman darbe yapıyorlar” diyerek öldürülen gençlerden Abdullah Cömert’in davası.

        ***

        Şimdi bir düzeni, “öldürüşler… öldürülüşler”deki bu koyu devamlılığı böyle davalardan anlamıyor…

        Davaları ayırıyor, insanları ayırıyor, kötülükleri, fesadı ayırıyor olabiliriz.

        ***

        Pekiyi o zaman; daha iyi anlamak için şu “öldürülüş” davalarının da bugünlere denk geldiğini kafamıza koyalım o zaman.

        Belki kafamızdan kalbimize de ince ince akar.

        Çünkü kalbimiz almazsa kafamız zaten hiç almıyor.

        Hafızamız hiç saklamıyor.

        Havsalamız hiç kabul etmiyor.

        Bir haftada bile ne çok acıyı yüklenmiş her bir gün.

        31 Ocak Davutpaşa’da 21 işçi ile vatandaşın “havai fişekler”le havaya uçup “öldürülüşü”nün 7’inci yıldönümüydü.

        Hala duruşması sürüyor, ruhlar ve kalanlar adaletsiz kalıyordu!

        Onun yıldönümünde, “Esenyurt AVM katliamı”nın üçüncü yıldönümü yaklaşırken 11 işçinin naylon çadırda yanışının bir duruşması daha idrak edildi.

        Dün de, yani Kulp Davası’nın ve Cömert’in davasının…

        Yani iki ayrı dönemin iki felaketinin davaları sırasında…

        Ankara’da Ostim-İvedik’te 20 işçinin “öldürülüşü”nün dördüncü yıldönümüydü; 20 küsur duruşmayla bile dava bitmemişken!

        ***

        Zannım o ki, biz bütün bunları ayrı ayrı okursak, benim oğlum yine bina dokuyacak!

        Hepsini bir arada okuyalım; belki çocuklarını, gazetecilerini, işçilerini, köylülerini, askerlerini hoyratça yok eden bir düzene dair “derli toplu” bir fikrimiz olur.

        Belki o vakit daha iyi anlayabiliriz…

        Ağaların, efendilerin, patronların, paşaların, reislerin kendileri için tehlikeli gördükleri şeylerle insanlar için, çocuklarınız için esas tehlikeli olanların tam aynı şey olmayabileceğini!

        Belki o zaman daha iyi kavrarız…

        Bir yılda 1800 işçiyi, onca kadın, çocuk ve genci, onca gencecik askeri yok eden bir katliam çarkı neden rahatsız etmiyor da…

        Buna karşı seferber olmak yerine…

        Herkesi dinlemek, herkesi izlemek, herkesi gözaltına alabilmek, herkesi susturabilmek için seferberlik ilan ediyorlar.

        Neden halkın, milyonlarca kişinin insan gibi güvencesi, güvenliği yok da…

        Milli güvenlik diye sürekli kendilerine yontuyorlar!

        Belki daha kuvvetli sorarız o vakit:

        Neden kiminin çocukları milyonlarca dolarlarıyla çok çok kıymetli de…

        Kiminin milyonlarca çocuğu tek kuruştan da değersiz sayılıyor?

        Diğer Yazılar