Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kiraz Şahin 20 yaşındayken Erdoğan 41’di sanırım.

        Kiraz Şahin 20, Erdoğan 41’ken, İsmail Şahin 36 yaşındaydı.

        Kiraz Şahin 20 iken, 41’indeki Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, sonradan AKP Milletvekili olacak Nusret Bayraktar Beyoğlu Belediye Başkanı, 36 yaşındaki İsmail Şahin de Beyoğlu’nda temizlik işçisiydi.

        Kiraz Şahin 20, Erdoğan 41, İsmail Şahin 36 iken; Kiraz ile İsmail’in kızları Sibel 4, oğulları 1.5 yaşındaydı.

        18 Ocak 1996’da, Bayraktar’ın doğum günü ile Erdoğan’ın doğum gününün orta yerinde, İsmail Şahin de, o günlerin nice “kaybı” gibi ortadan yok edildi.

        ***

        İşte o günlerde Kiraz Şahin kocasının çalıştığı Beyoğlu Belediyesi’ne başvurdu, sonuçsuz kaldı.

        Erdoğan ile görüşmek istedi; sonuçsuz kaldı.

        ***

        Bir adam düşmüş ve bir girdapta kaybolmuşken, bir adamın da yükseliş, büyüme ve öne çıkma zamanı akıp gidiyordu.

        Yıllar geçti.

        28 Şubat’ta darbe yiyen “Erbakan Hoca”yı 28 Şubat’la baş başa bırakan bir grup, başlarında Erdoğan (ve Gül ve Arınç ve hatta Şener) AKP’yi kurmuş, iktidar olmuştu.

        Kiraz Şahin 26, Erdoğan 47’ydi; İsmail Şahin’in kayıp yaşı 6, çocuklarınki 10 ve 7 idi!

        Cumartesi Annesi” olmuş Kiraz Şahin, kendi deyişiyle “Çocuklarıyla bu meydana sığınmış”tı.

        ***

        Yükseliş ve düşüş sürüyordu:

        Erdoğan 57 yaşına, Kiraz Şahin 36’sına, İsmail Şahin’in kayıp yaşı 16’sına gelmişti. Çocukları sormayın hiç, maşallah kocaman olmuşlardı.

        Sene 2011’di.

        Başbakan Erdoğan, bir süre önce, “Bu Cumartesi Anneleri kim, ne yapıyorlar, bilmiyorum. Birileri onları kullanıyor” demişti.

        Cevap 13 yaşında gözaltında kaybedilmiş, kemikleri daha yenilerde asit kuyusundan çıkmış, kaybından sorumlu komutanlar CHP’den, AKP’den belediye başkanı olmuş Seyhan’ın babası Ramazan Doğan’dan gelmişti:

        Annesi Seyhanım Seyhanım diye diye öldü. Yerini ben aldım. Başbakan ne yaptığımı bilmiyorsa söyleyeyim: Oğlumun kemiklerini arıyorum.”

        İşte belki de ondan sonra, Erdoğan “Cumartesi Anneleri”ni İstanbul’da kabul etti.

        O kabuldekilerden, 12 Eylül’ün yok ettiği oğlu Cemil’in bir kemiğini bulmadan ölmek istemeyen 100 yaşındaki Berfo Ana artık yok.

        Ramazan Doğan da “Seyhanım” diyerek kalbini tüketti, önce karısının yanına gömüldü; sonra Seyhan’ın asit kuyusunda bulunan kemiklerinin yanına koştular, kabirden çıkıp!

        ***

        İşte Erdoğan’la o görüşmede, Kiraz Şahin de vardı.

        20 yaşındayken belediye işçisi kocası kaybolduğunda Belediye Başkanı Erdoğan’a ulaşamayan Kiraz Şahin, 15-16 yıl sonra Başbakan Erdoğan’ın yanındaydı işte.

        Eşim sizin işçinizdi. Mesai saatleri içinde kayboldu. Akıbetinin açıklanması sizin de sorumluluğunuzdur” dedi.

        Ne bir haber, ne akıbetinden bir iz çıktı sonra da.

        ***

        Kiraz Şahin 40’ına gelirken, İsmail Şahin’in kayıp yaşı da 19-20’yi bulmuştu.

        O 20 yılda Kiraz Şahin “devleti”nden hakikati öğrenemedi ama gaz yedi, cop yedi, dayak yedi, gözaltı yedi; yine de düşmedi!

        Cumartesi Anneleri Meydanı’ndan şöyle seslendi:

        Eşim kaybolduğunda 20 yaşımdaydım. 4 yaşında kızım, 1.5 yaşında oğlumla Galatasaray Meydanı’na sığındım. Eşimden bir haber almak umuduyla Galatasaray’ı kendime vatan ettim. Çocuklarım burada büyüdü, torunum buraya doğdu, ben burada yaşlandım. Devletin en tepesindeki kişiye bile ulaştım, derdimi anlattım, ama sonuç alamadım. Devleti yönetenlerin, savcıların, belediye başkanlarının vicdanındaki kabuğu kıramadım. Ama vazgeçmedim, vazgeçmeyeceğim. Akıbetine ömrümü adadığım eşimden bir haber alıncaya kadar işin peşini bırakmayacağım.”

        ***

        Sonra şu oldu:

        Erdoğan 61’inci yaşını artık “Başkanlık sistemi isteyen” Cumhurbaşkanı olarak kutlarken, tam o sıra işte, “Sadece kocasının akıbetini isteyen” Kiraz Şahin, 40 yaşında, kendi hayatını o meçhul akıbet peşinde kaybetti!

        20 yılda her bir yılın katlana katlana ağırlaştırdığı bir hayata gözlerini kapattı; belki yenik değil ama öylece cevapsız düştü.

        Hakikat ve adalet için ömrünü adamış, muhtemelen bedeli bedenine yapışan kanser olmuştu!

        Hastanede kocasının fotoğrafını “Cumartesi Anneleri”ne emanet etti ve usulca gitti!

        ***

        Yükseliş ve Düşüş Devri sürüp gidiyor işte.

        İki ayda 40’dan fazla kadın katledildi…

        Tek atışla öldürülen 12 yaşındaki Nihat, 13 mermiyle öldürülmüş 12 yaşındaki Uğur’un yanında yatıyor olmalı.

        İki ayda 70 işçi işyerlerinde öldürüldü.

        Bir haftada, dört subay uçaklarda, bir astsubay “tek çatışma yaşanmamış Şah Fırat”ta tank üstünde, bir astsubay “işgal ortağı” olduğumuz Afganistan’da, bir uzman çavuş, bir çavuş, bir er “Asker cinneti” denip geçiştirilen cehennemde yok oldu; “Barış cenneti”nde bir haftada 9 asker can verdi.

        Erdem Başçı hala faizi yüksek tutuyor!

        SİLAHSIZ!

        Hükümet ve “İmralı’dan dönen” HDP’lilerin açıklamaları, “onca acı ve kötülük” içinde, başta “sıvasız hane çocukları”nın hayatı, Türkiye’de yine de hep bir umudun olabilmesi yönünde “iyi haber”di işte!

        Dağın iki tarafına düşmüş 40 binden fazla kaybın ruhları, binlerce kaybın meçhul akıbeti, korkuların, endişelerin, nefretlerin gölgesi huzurunda ciddi bir umut işte.

        Silah bırakma çağrısı ile barış umudu”nun az ötesinde, her türlü muhalefeti sindirmek üzere bir “İç Güvenlik Paketi”nin bulunması ise ne hazin!

        Yine de, “silahsız, çatışmasız”, binlerce gencin daha canına kasteden bir “savaş süreci” olmayacak her yeni gün hoş geldi!

        YAŞAR KEMAL'SİZ

        Gazeteci, röportajcı, romancı” Yaşar Kemal, yukarıdaki yazılardan ilki gibi binlerce hikayeyi, hem de en sansürlü, en konuşulmaz zamanlarda, Anadolu’nun ince damarlarlarında yakalayıp bu ülkeye anlattı.

        Vicdan” Yaşar Kemal, yukarıdaki yazılardan ikincisindeki bir “barış umudu”nu, çoğumuzdan çok daha önce telaffuz etti, kalbini ve sözünü ona adadı.

        Her zaman “Abi” olan Yaşar Ağabey, çocukluğumdaki komşumuzdu.

        Mütevazı bir gazeteci kooperatifi mahallesinde, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Çetin Altan, İslam Çupi, Doğan Koloğlu ve diğerlerinin yanında büyüyen, evlerine girip çıkan, kiminin evinden toplanıp götürülüşünü, kiminin kitaplarının çöp varillerinde yakılışını izlemiş çocuklardık.

        Yaşar Kemal, biz küçüklere sadece kitaplar yazmazdı; bir de “uçurtmalar” yaptı…

        Gözümüz göğe, aklımız bastığımız evrene, nefesimiz havaya, ufkumuz sınırsızlığa karışsın diye.

        Uçurtmacı çocuklar” derdi; biz Yaşar Ağabey dedik hep.

        Sonra, onca yılın ciltlerini, yazılarını, sözlerini, nefesini miras bırakıp işte bir uçurtmaya bindi, heybetli gövdesinin çok çok hafiflediği bir şubat sonu…

        Ölümsüzler ülkesine uçuverdi!

        Unutmayışın ve umutlanışın yazarıydı…

        Ne bir gün unutulur, ne onların da geçtiği bu topraklarda umutlar tükenir!

        Diğer Yazılar