Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İktidar ve devlette kimilerinin “samimi” olarak “barış” için uğraştığını, hatta kendini riske attığını kabul ediyorum.

        İçten pazarlıksız böyle bir umudu canlı tutan herkes, kendilerini veya yöntemlerini sevelim sevmeyelim, hayırlı bir iş yapmıştır.

        Lakin muhtemelen herkes öyle değil.

        Kimi için “barış umudu” da bir sermaye; özellikle Güneydoğu’da “savaştan yorgun” insanları kendi oy deposunda tutmanın bir yolu.

        Bu da makul; sonuçta siyaset böyle de bir şey.

        Ancak “oportünizm” bazen “realist” olur, bazen “kendi realitesi”ni yaratır!

        ***

        Tam “Silahsızlanma çağrısı” yapıldığında Cumhurbaşkanı “barış”tan çok yine “savaş”ın diliyle konuştu.

        Ama “terörle savaş”tan ziyade, “Demirtaş’la savaş” sanki.

        Çünkü “Öcalan’ın makul geldiği yer”de, Demirtaş o kadar münasip kaçmıyor!

        HDP, KCK, PKK arasında bir “işbölümü” olduğu açık; keskin otoriter bir yapıda dahi, “özerk Demirtaş kişiliği” ortaya çıktı.

        Biraz siyasi akışın, sürecin sonucu, biraz işbölümünün neticesi, epeyce de onun kendi şahsiyetinin özelliği.

        Anladığım kadarıyla, Cumhurbaşkanı’nın hiç hoşlanmadığı bir “barış türü” bu Demirtaşlı olan!

        Kendi karşısında yüzde 9.5 alıp kendisini 50’nin az üstünde tutan…

        Ama esas “Başkanlık için yapılacak milletvekilliği seçimi”ni riske sokan bir figür.

        Hele hele “Terör ve terörle mücadele lisanı” olmadan, kısmen “barış” diliyle, büyük ölçüde “muhalif inat ve mücadele”yle, HDP’yi biraz Türkiye partisi yapabilecek “paralel karizma”yla!

        Çünkü şöyle ciddi bir şey var:

        Demirtaş, İmralı’ya bağlı olsa da…

        Bağımlı değil!

        Daha basit söyleyelim:

        Demirtaş, İmralı’da veya bir “mahpushane”de bağlı değil, rehine de değil!

        Demirtaş özgür ve doğrudan özgürlük temsil ediyor…

        Özgür bir siyaseti, o yolla “ilgi, sempati, oy toplamayı”, mücadeleyi temsil ediyor!

        ***

        Saray’da ve iktidarda kimilerinin anladığı “Barış” sadece “Terör örgütü”yle yapılan cinsten bir ateşkes, silahsızlanma süreci vesaire.

        Onlar “Siyasi barış” pek istemiyor!

        O yüzden “Süreç”te bir silah gibi “İç Güvenlik” masaya kondu.

        O yüzden “İmralı’dan gelen ve mesaj getiren HDP’liler”le masaya oturuluyor ama Demirtaş ve onun temsil ettiği, edebileceği “farklı bir şey”den, “Barış ortamında kıyasıya sert mücadele”den, ittifak ihtimallerinden hoşlanılmıyor.

        ***

        Özetle gülüm:

        Savaştan barışa geçmek” güzel…

        Barajı geçmek” savaştan beter!

        Çünkü “sıvasız hane çocukları”“geçilecek barış”la kurtarmak ne kadar kıymetli ve tarihiyse…

        Kendi çocukları”“geçilecek baraj”da riske atmak o kadar tehlikeli ve talihsiz!

        Kendi adıma şunu söyleyeyim:

        Barış, esas sıvasız hanelerin tutunacak dalı olduğu için hepsinden, her birinden değerli!

        Barış, inşallah hancı olur; gerisi nihayetinde yolcu!

        SİSİ ARABİSTAN!

        Genetik Krallık’ın müsaadesiyle “S. Arabistan”ı böyle açasım geldi.

        Umarım “Genetik başkanlık sistemi” arzulayan Cumhurbaşkanı da makul karşılar.

        Çünkü o kadar laf ettiğimiz…

        Daha anında ve vallahi iktidardan önce benim de “Bu bir darbedir” diye yazdığım kanlı Mısır darbesinin sponsoru, mentörü, küratörü, kuaförü, organizatörü, teknik direktörü, finansörü, asansörü, müteahhidi, Havuzcusu tamamen S. Arabistan.

        Sisi ile darbesi”ne onca laf edip sonra koştur koştur S. Arabistan’a gitmeler, biraz maydanozlu köfteler.

        Darbeyi yaptıran, orta sahada 10 numara asist yapan Saray ve Kral’a selam durup golü atan darbeci Sisi Paşa’ya söylenmek biraz da yıllarca “Ergenokoncular, Balyozcular” diye söylenip şimdi paşalara selam durmak gibi Hocam!

        Tabii iki ülke arasındaki farkları görmezden gelemeyiz!

        ***

        İsrail’e onca laf edip sonra İsrail limanlarında gemi yüzdürmekten bile daha vahim bir şey belki de bu.

        Çünkü iş ticaretle kalmıyor.

        Garip bir ilişki.

        S. Arabistan despotlarıyla demokrasicilik oynamak da garip…

        Suudi parasıyla bağımsızlıkçılık taslamak da garip.

        Sisi’ye posta atıp efendisine posta posta iltifat yağdırmak da garip.

        Tabii, Saray’dan “bağış” gelirken…

        Saray’a Boğaz’da cennet arazide imar verirken…

        Saray’a laf etmek de ayrıca ayıp olabilirdi.

        Arap dünyasındaki tüm “halk baharı” ihtimallerini boğmak için uğraşan S. Arabistan’a sarılırken, Sisi ile dargınlık da ayıp.

        Hem Sisi’ye iyi tarafından da bakabiliriz:

        Tersi de pekala mümkün olabilirdi…

        Darbeci paşa iken, seçilmiş başkan oldu işte!

        Ne tekamül, ne terakki, ne transformasyon!

        Diğer Yazılar