Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bazen şarttır:

        Bir pencereden başkasına bakarken, hatta “taş” atarken, yan gözle bile olsa, aynaya bakmak!

        ***

        Kabataş yalanı ve tahriki”, değil 20 kişi 40 kişi 40 gün aynı yazıyı, aynı başlıkla “Kaba” ve “Taş” olarak da “Baba” ve “Baş” olarak da yazsa, tarihe öyle kaldı!

        Medya üzerinden, devlet ve hükümetin üstüne abandığı bir yalan, tahrik ve leke!

        Bir utanç taşı!

        ***

        Fakat tarih dün başlamadı, bugün de bitmiyor.

        Utanç, ayıp ve zalimlikler de öyle.

        Diyelim şu anda Kabataş’tayız.

        Buyurun lütfen, Kabataş’tan T1 tramvaya binelim.

        Şurada yer var, oturun, soluklanın.

        Ben ayakta dururum!

        Topkapı’da değiştirelim.

        Sarı basın kartlı gazeteciyseniz zaten “bedava”; yoksa kart, jeton, Akbil, ne istersen var!

        Şimdi T4’teyiz.

        Kaçırmayın durağı. Sağmalcılar’da ineceğiz.

        Son durağımız Bayrampaşa!

        ***

        İki tramvayla 14-15 yıl geriye gittik işte.

        İnsanlık sözde ilerlemiş, ilerlemiş, buraya gelmiş:

        Milenyum”; Aralık 2000!

        O günün “Tahrik ve yalan medyası” da işte o güne özel.

        Bedeli de epeyce ağır!

        Bugün kimi “sıkı muhalif” olan bazı cumhuriyetçi, demokrat, ulusalcı, liberal (bak bazı muhafazakârlar da var) medya yöneticileri, köşe yazarları, gazeteciler; o günkü iktidarın hem bankası, hem kankası!

        Banka mecaz değil. Çünkü Hortum Medyası.

        Kanka mecaz değil. Çünkü Kanlı Medya!

        ***

        O günkü koalisyon iktidar ile iş ortağı büyük medya ve iktidarın eş başkanı Genelkurmay ile Jandarma Genel Komutanlığı “plan” yapmış; F tipini dayatmak için “cezaevlerine hakim örgütler”i koğuşlarda basacaklar.

        Fakat baskın için basın lazım Kazım!

        Yalan haberler peş peşe.

        Hem öncesinde, hem sonrasında.

        Kamuoyu katliama hazırlanıyor; katliam kamuoyuna hazırlanıyor.

        Zaten kıstırılmış olan, bir çoğu mahkum bile olmayanlar, kimi 9 yıldır sadece tutuklu olanlar gazlanıyor, yakılıyor, kurşunlanıyor.

        Bazıları kimyasalla yanmadan önce kurşunlanıyor; bazısı yandıktan, öldükten sonra kurşunlanıyor: Cezaevlerinde en az 30 ölü!

        Banka ve kanka medya, katliamı zorunlu, normal, doğal, makul, mazur göstermek için; bugün çoğunu cumhuriyetçi, demokrat, muhalif filan bildiğiniz propaganda şarjörleri vasıtasıyla manşet, haber, foto, görüntü ve köşe yazısı kusuyor!

        ***

        Niye birden tramvaylara binip Bayrampaşa’ya geldik?

        Çünkü 5 yıl önce açılmış bir davanın ardından, Habertürk’ten Serdar Kulaksız’ın dünkü haberine göre, o gün sadece Bayrampaşa’da “12 kişinin öldürülmesinde” görevli 157 askere de ağır hapis talebiyle, “olası kasıtla insan öldürmek ve kasten öldürmeye teşebbüs” suçlarından bir dava açıldı 15 yıl sonra.

        Önceki dava da “emir kulu askerler”e dairdi.

        Oysa ortada siyasi-idari-askeri sorumluluklar ile “ortak yayın” yapan medyanın yalan, tahrik, provokasyon ve manipülasyonlarının neticesi “büyük sorumluluk” mevcut.

        Bugünkü aynı çarklar gibi “Yalan haberler”e dayanıp yüklenen iktidar ve devlet ile onların yüklenmesini “Yalan haberler”e dayanak yapan medyacılar!

        ***

        Bu tramvaylar ne için pekiyi?

        Cumhurbaşkanı henüz İstanbul Başkanı iken miydi, “demokrasi bir tramvaydır” demişti…

        O vakit “Gidilecek yere varmak için sadece bir araç olduğunu” vurgulamak, amaca (amacına) varınca inileceğini müjdelemek için!

        Sonra daha büyük, daha lüks araçlara binmiş olabilir ama gördüğünüz gibi demokrasi yine tramvay!

        Fakat şöyle de bakabiliriz:

        Vicdani, insani, ahlaki, hakkaniyetli ve hakikatli bir demokrasi hakikaten tramvay olabilir:

        Kabataş’tan binersin Bayrampaşa’ya gidersin; Bayrampaşa’dan binersin Kabataş’a gidersin.

        Her ikisini de görür, her ikisini anlamaya çalışır, her ikisinin de hesabını sorar, her ikisinden de utanç duyarsın!

        İster in, isten bin…

        Kulağını, gözünü, ağzını kapatmış maymunlardan da, tek tip borazanlardan da olmazsın…

        İktidarların, güçlülerin kankası, tetikçisi, özel ulağı, has uşağı çıkmazsın!

        ***

        Hani Cumhurbaşkanı bir de şey demişti ya, “eski iktidar gazetecileri” için; “Bunların tasmasını biz çıkardık” diye.

        Eh basit soru şudur:

        Çıkardığınız tasmaları kimlere taktınız?

        Bakın dünyada ve burada tarih boyu, gazeteciler, yazarlar ve her kesimden insan onurlarıyla kelepçelenmiştir; fakat o tamamen ayrı.

        O yüzden kendini çok kasma, çünkü rezil bir şey o tasma!

        Not: Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü ülkemizde o iki kelimede şöyle idrak ediyoruz:

        Mart’ın ilk 5 gününde 8 inşaat işçisi, iki ayda 150’den fazla emekçi cansız düştü; yılbaşından bu yana 50 kadın öldürüldü! Böylece emeğe ve kadına toplam saygıda zirve yapıldı! Emekçi Kadın’ın hem emekçi hem kadın oluşuna saygıyı bir de oradan hesap ediniz. Nitekim geçen ay mevsimlik tarım işçisi Kamile Değirmenci, narenciye paketlemede Fatma Kahir, yemek şirketinde Sevim Demir 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü göremeden Emekçi Kadın olarak can verdiler!

        Diğer Yazılar