Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Başbakan (şimdi) diyor ki, “Adliye güvenliğini polis sağlayabilir.”

        Yani “Soma’dan sonra” şöyle olabilir böyle olabilir, dendiği gibi!

        Her şeyi her yeri taşeronlaştırmanın arada bir “Siz ne yapıyorsunuz öyle” diye kanlı uyarılarda bulunması işte!

        ***

        Oysa “özel güvenlik” şirketi kısa süre önce ne güzel bir sergi açmış:

        Adliye’ye sokulmak istenip yakalananlar!

        O sergide o bayrak yok; o silahlar da yok!

        Esas atlanmaması gerekenler yok elbette.

        ***

        Tam üç yıl önce, Mayıs 2012’de, Gülin Yıldırımkaya (Çelikler) Habertürk’te “Adliye’de özel güvenlik”i tartıştırmış.

        Çünkü hemen o günler, “içeri silah sokanlar” Adliye’de “adi” saldırıda bulunmuş, bir kişi öldürülmüş!

        Tartışan uzmanların çoğu, “Adliye’de özel güvenlik olacak iş değil” demiş o sıra.

        Başbakan bunu şimdi söyler gibi yapıyor.

        Yani “Adliye’ye silah sokmak” yeni değil.

        Avukat kılığında” da olabilir…

        Hakim, savcı, polis ve de özel güvenlik kılığında yahut kılıfında da.

        Sahte kartlarla da.

        Yahut bizzat, öyle taklit etmeden, sahtecilik yapmadan da!

        Veya tamamen zaaf sonucu.

        Yani sahte kartı okutsan sahte olduğunu anlayabilecekken de.

        Belki yol vererek, yol açarak da!

        ***

        Oysa 2014 başında, yani 17 Aralık “yolsuzluk soruşturması” veya iktidara göre “darbesi” sonrasında, Adliye’de savcıların bulunduğu katlara özel güvenlik yerleştirilmiş.

        Dosyalar çalınmasın” diye!

        Şimdi o savcılar “hain, paralel”; o dosyalar “silindi” herhalde!

        Dosyaları özel güvenlikle korumak istemiş bir ara savcılar; savcıları özel güvenlikle korumak kimsenin aklına gelmemiş!

        Çünkü mesele sadece “Cumhuriyet’in savcısı” olmak değil; bir de ayrımlar var, “Sadık, paralel, hain, muhalif” diye!

        ***

        Sabancı cinayeti” sırasında da özel güvenlik meselesi, “çaycı kızı yerleştiren Susurlukçu polis müdürü” iddiaları gündemdeydi.

        Onlardan bir şey çıkarmadığın zaman, bir benzeri, o günlerde çocuk olanlarla, bebek olanlarla, doğmamış olanlarla sürüp gidiyor!

        Çünkü bu ülkede “cinayet, suikast, katliam saik ve tezgâhı” terörden tümöre kadar uzanıyor!

        Terörü biliyoruz; tümörü de biliyoruz esasen.

        Terör bazen kendi namına, bazen tetikçisi farkında olmasa dahi başkaları namına…

        Tümör ise bazen darbeler için, bazen iktidarlar için, her halükarda daha otoriter ara ve para rejimler, daha baskıcı kanunlar, daha endişeli, ürkek ve anti-demokratik bir millet haleti ruhiyesi oluşsun diye!

        Terör” o yüzden, sık sık tümör hizmetinde!

        Ama uzaktan kumandayla, ama “self-kontrol” yaptığını düşünerek.

        Bazen işte bir çocuğun ruhunu dahi, başka gençleri öldürmeye-ölmeye sürükleyip daha da huzursuz ederek!

        Son nefesi hastaneye belki ayakları bağlı ulaştırılan ve esasen bir çocuğun katillerine belki de yaklaşmış, yani vicdani-hukuki görevini de yapmakta olan bir Kiraz’ı kopararak!

        ***

        Dünün en tuhaf haberi ise şuydu:

        Teröristler, vurduktan sonra Savcı’yı kalkan yapmış!”

        Savcı’nın bedenindeki “çok sayıda mermi”yi bir şekil izah eden bir haber!

        Artık o şekil mi doğru, doğrusu ne, doğruyu öğrenme ihtimalimiz var mı, şekilden şekle giren hafızamız ve hatıramızda, şekilsiz hakikat-yalan dünyamızda asla bilemiyoruz tabii.

        Çoğu zaman bilemediğimiz, ayrıca unutup gittiğimiz gibi.

        Çünkü Savcı Kiraz’ın öldürüldüğü gün, 37 yıl önce bir başka önemli Savcı’nın, Doğan Öz’ün öldürülüşünün yıldönümünün bir hafta sonrasıydı sadece.

        37 yılda bir Savcı’dan bir Savcı’ya.

        Doğan Öz suikastı bize, “devlet birimlerinin cinayetleri üzerine giden” Savcı’nın, kontrgerillayı resmen sorun eden Savcı’nın, “kontrgerilla cinayetlerinde kullanılan tetikçileri ve odakları” sorgulayan Savcı’nın bizatihi aynı biçimde yok edilişini anlatmıştı.

        Katili belli, ama arkasındaki efendiler gizli kalmış nice vakadan belki de en kritik olanı.

        Çünkü suikastların ucunu yakalamış kişiyi ortadan kaldırmıştı onu vuranlar.

        Savcı Mehmet Selim Kiraz o günler 9 yaşındaydı herhalde.

        Sıvasız hanelerden okuması için çırpınılan bir çocuk işte.

        37 yıl sonra bugün geliyor…

        Bakıyorsun, yine aynı o gün oluyor!

        Diğer Yazılar