Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cumhurbaşkanı demeye getirmiş ya, “Parlamenter sistem çöktü” diye…

        Doğru.

        Altında da önce Başbakan ile AKP kaldı!

        Sadece “Parlamenter sistemin ürünü, en büyük partisi” bir anda böyle sıfırlandığı için değil…

        Dün itibariyle…

        1 Mayıs’ta sembolik gruplar Taksim’e karanfil bırakabilir. Serbest. Ben de en kısa zamanda Taksim’e gidip karanfil bırakacağım” diyen Başbakan, şu an yasal olarak kabinede dahi bulunamayan bir bakan marifetiyle, “karanfil” gibi ortada bırakıldığı için!

        Gün boyu, icraattan sorumlu Başbakan’dan ziyade, “Tarafsız, sorumsuz, herkese eşit mesafedeki” Başbaşkan konuştu zaten.

        Onun diyeceği çoktu…

        Diğerinin pek yoktu!

        ***

        Yüzde 50’yi bağlamak için kalan yüzde 50’yi dövmeye aşırı niyetli bir düzen var.

        Herkese eşit mesafedeki” Başbaşkan ortadan yararak iki 50’yi de katılaştırmayı, böylece elindekinin taş gibi, sandığın beton gibi olmasını istiyor sanki!

        Yeni düzenin adını, dün bir polis içinden geldiği gibi, samimiyetle bağırarak koydu:

        Kafasını kaldıranı gebertirim!”

        AKP’ye onca zaman laf ettikten sonra “sonradan saraylı olma” biri de muhalefet liderine şöyle demişti zaten:

        Haddini bil. Orayı kafana yıkarız senin!”

        O yüzden ters kelepçeyle yere yatırdıkları gencin kafasını şefkatle, belki endişeyle koklayan köpeğin kalkık kafasına da bir tekme.

        O yüzden yakaladıklarını bir dükkâna sokup kafasına kafasına.

        O yüzden yere yatırıp tramvay raylarına raylarına vurulan bir kafa.

        O yüzden kafaya kafaya gaz kapsülleri.

        Tek tek konuştuğunda kendi de ezilen, hor görülen, evine ekmeği zor götüren, aşırı mesaide tükenen polis, böyle emir-komutayla, kraldan çok kralcılıkla, başka türlü bir nefretle vuruyor.

        Sarayların, servetlerin, havuzların düzeninde yoksul bir polisin nefretinin bu coşkusu hakikaten müthiş.

        Evdeki karısı, çocukları da gurur duyuyordur.

        Öyle ya o emir kulu. Emredenlerin eli, ayağı; tekmesi, tokadı!

        Ötekiler de rahatça vuracağı köleler, siyahlar!

        ***

        Taksim’de miting yapmak İstanbul’da ulaşımı felç etmektir” diyen Başbaşkan, durdurulan metro, otobüs, vapur seferleriyle ulaşımın felç edilmesi emrini kim verdiyse ona kızsın!

        Daha birkaç yıl önce “Taksim’i 1 Mayıs’a açmak”la övünen iktidar değil miydi?

        O 1 Mayıs son yıllardakinin en bayram gibi olanı değil miydi?

        Ulaşım mı yoktu o zaman? Felç nedir, bilinmiyor muydu?

        ***

        İşin tuhafı, 1Mayıs’ta Taksim’e ulaşmak isteyenlerin yaptığı yasadışı değil; çünkü kapı gibi, hem de en evrenselinden içtihat ile Anayasa var.

        İşin tuhafı polis şiddeti sadece Taksim’de değil; mesela Beşiktaş’ta coştu.

        İşin tuhafı “Rabbim karşıma kul hakkıyla gelmeyin diyor” diyenlerin kuldan da haktan da ne anladığını “Rabbim” zaten biliyor da kendileri de farkında!

        Bir yılda en az 1800 işçi, dört ayda 300’den fazla işçi, “şusu aksamasın, busu aksamasın” diye epeyce sopa ve gaz yatırımı yapılan sistemin orta yerinde ölü yatıyor!

        Böyle anormal işçi katliamının olduğu memlekette…

        N’olur, bayramsa bayram, matemse matem, zaten bir utançla yolları az açsa devlet!

        Binlerce ölü işçinin hayaleti gelip Taksim’de yakalara yapışacak değil ya!

        ***

        Sendikalarımızdan sağduyu” bekleyen devlet, hükümet; sendikalılara, sendikasızlara ve hatta milletvekillerine aşırı şarjlı nefretle vuran polisin sendikalaşmasını da baskıyla önlemişti.

        O günler birbirine hakikaten “paralel ve ortak” olan hükümetçi ve cemaatçi polis şefleri marifetiyle, sendikalaşmak isteyen polisler tehdit edilmiş, kimi sonradan hukuk savaşı verip kazansa da, kimileri işten atılmıştı!

        Ortalama demokrasilerde polis sendikaları da 1 Mayıs’a katılıyor.

        Ama mesele şu:

        Polis kendini çalışan, ücretli, memur, işçi hissetmeyecek…

        Tam tersine, kendi kökeninin, kendi gibi yoksul olanların, kendi anasına babasına, kardeşine, eşine benzeyenlerin tam karşısında konuşlanıp kendini “buyuran efendiler”den biri sanacak!

        Sorun şu:

        Akşam ister işten güçten, ister vurmaktan bitkin ve hep tedirgin eve döndüğünde, onun hanesi efendilerinkinden değil!

        ***

        Tabii sendikaların ve diğer örgütlerin alternatif bir stratejisi olamaz mı diye de düşünüyor insan:

        Yani bölük pörçük Taksim’e yürümek ve genellikle girememek yerine, gücünü ve sesini duyuran bir gösteri.

        İşçi sınıfına dair hakikatleri efendilere de, polislere de, devlete ve millete de haykırabilen bir beyanname.

        Diğer Yazılar