Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Reel siyaset olmasa, pişkinlik reel siyasetin asli parçalarından biri sayılmasa ne olurdu halimiz!

        O yüzden hepimiz siyaset yapabiliriz ama siyasetçi olamayız; siyasetçiler de hepimiz olamaz.

        ***

        İki adam buluştu.

        Biri ötekinin “özel” görüntülerini izlemiş; meydanlarda “Bunun neresi özel hayat. Kendi eşiyle mi? Bu özel değil genel hayattır” diye millete ilan etmiş.

        Üstelik adaletsiz bir şekilde elinden alınmış siyasi haklarını kazanıp AKP ve hükümetin başına geçmesine yardımcı olan biri için.

        Diğeri de bu “görüntüler” yüzünden başkanlıktan istifa edip partiyi halihazırdaki başkana bırakmış, diğer adamın “genel hayat” deyişine muhatap olmuş.

        Vallahi 2,5 saat kavga etmeden oturdular karşılıklı.

        Ciddi ciddi koalisyon filan konuştular.

        Bu hakikaten hepimize emsaldir.

        Meydanlarda her gün çoluk çocuk herkesi azarlayan Cumhurbaşkanı ile geçmişte çok sert günlerini gördüğümüz Baykal, bu kadar sakin olabiliyorlarsa…

        Bize ne oluyor!

        Uzlaşma budur.

        Uzlaşmanın bir kısmı “gerçekçilik” ise bir kısmı da bazen “pişkinlik”tir.

        Pişkinlik olmadan, “gerçekçi piyasalar”ın istediği AKP-CHP koalisyonu da olmaz; AKP’li başka bir koalisyon da.

        ***

        Yıllar önce iktidardaki DYP ve koalisyonda ortağı olmuş SHP (CHP) seçimde çuvallayıp Refah Partisi yükseldiğinde, “büyük medya” panikle “Anayol”, yani ANAP-DYP koalisyonu kurdurmak için kolları sıvadığında, “Seçimin gösterdiği şey, iki muhalefet partisinin, Refah ile ANAP’ın koalisyonudur” diye yazmıştım.

        Sonra o Anayol’u kurdurdular, büyük medya ve büyük sermaye baskısıyla, Refah olmasın diye.

        Yürümedi. Refah-DYP’yi de 28 Şubat’la vurdular. Önce koalisyonlar, sonra AKP oldu!

        Bugün seçimden çıkan iki “farklı” şey var:

        1. İktidar tek başına olmayı kaybetti; başkanlığı dayatamadı, ders aldı ama en çok oyu alan parti. Yani bir koalisyonda olmayı yine hak ediyor. CHP, MHP, HDP…

        2. İktidar, muhalefeti blok olarak gördü, onlar da iktidara yüklendi. Ve çoğunluk imkân ve ihtimali muhalefete geçti. Dolayısıyla, yeni hükümet iktidarın değil, muhalefetin olmalı! Üç partili olması mümkün görünmüyor; iki partili veya tek partili azınlık olabilir!

        Bunların hepsi mümkün.

        Ayrıca, kim ne derse desin ve ne yapacak olursa olsun, Cumhurbaşkanı sadece “Başkan”lıktan olmadı; muhtemelen “Hükümet başkanlığı” ve “AKP Genel Başkanlığı”nı yürütmesi de artık zor. Davutoğlu kibarca bunu söylüyor; bu seçimle en çok rahatlamış kişilerden biri olarak. Yani AKP iktidar olduğu kadar, tam o iktidar da olmayabilir artık; bilemiyorum!

        ***

        Fakat “pişkinlik” kasaların, kutuların, tapelerin dahi eritemediği iktidarın “tekmeler” yüzünden, o kibirli şiddeti yüzünden biraz çarpıldığını unutturmasın kimseye.

        Yerde yatan işçiyi tekmeleyen danışmanın bir efendisi vardı ve herkesi azarlarken onu korudu; yerde yatan işçi ise işsiz ve Mercedes’e tekme atmaktan sanık.

        Reza beyin arabasına tekme attığı ileri sürülenlere 5 yıl hapis isteniyor; Reza beyin tuttuğu ise altın!

        İktidarın esas yükü buydu işte: Mercedes’i, Reza’yı kutsayıp yere düşürdüklerine attığı tekme!

        Bunun pişkinliği zor işte!

        Yüzsüzlük bazen hırsızlık ve arsızlıktan da çok acıtır.

        BÜYÜK KOMUTANLAR ARAZİ!

        Şah Fırat, Süleyman Şah Türbesi Operasyonu’na biliyorsunuz bütün devlet büyükleri komuta etti.

        Genelkurmay Başkanı zaten öyle de, Başbakan ve “Başkomutan” da.

        Bununla övündüler, millete anlatıp durdular, harekât merkezi fotoları yayınlandı.

        Sıra “tek kurşun atılmayan operasyon”da bir astsubayın, üstelik ağalar övünsün diye film çekerken “şehit” olmasına gelince, “operasyonu yöneten büyükler” toptan arazi oldu.

        En tepedekiler de, hakikaten “arazi”de olanlar da.

        Oysa Başbakan, “şehit”in babasını seçim mitinginde sahneye çıkarmış, övünmüş, lakin “şehit”in adını da yanlış söylemişti!

        Şimdi “şehit”in sorumlusu olarak, milleten önce hemen gizlenmiş ölüm sebebi, milletten gizlenmiş “yabancı unsurların desteği ve eskortluğu”ndan da hiç utanılmadan, iki tankçı uzman erbaş suçlu bulundu.

        Biri, orduevine dahi girmesi yasak olan ama sıra operasyona gelince “tank komutanı” denen 26 yaşında bir uzman çavuş; diğeri de 24 yaşında bir uzman onbaşı.

        Operasyonda ani durma emrini veren, tankları dar yolda o şekilde sevk eden, “büyüklerin övüneceği” filmi çeksinler diye, kamerayı engelleyen kompozit başlıkların çıkarılmasını uygun görebilen, böylece şehidin başını korumasız bırakabilen “başlar” masum; alttaki iki asker koca operasyondaki tek şehidin suçlusu.

        Tekme adaleti”nin o kadar övünülen bir harekâttaki tecellisi de bu.

        Öyle ya, yaralanmış aylağı platinli olduğu için esas duruşta esaslı duramayan “Gazi”nin o bacağının bile paşa tarafından tekmelendiği “Tekme Cumhuriyeti” burası!

        Diğer Yazılar