Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AKP’nin iki önemli yönü var sanılıyordu:

        Barış yani çözüm süreci…

        Ve esas millet iradesine, sandığa saygı!

        Birinciyle birlikte ikinci de çöpte.

        ***

        “Savaş süreci”nden önce, seçim kampanyasında, başkanlık kampanyasında, hemen seçim sonrası, AKP’nin HDP oylarına saygısının “baraja kadar” olduğu anlaşıldı.

        (Bakın, PKK’nın da HDP oylarına saygısı yok. Ama ona zaten “terör örgütü” deniyor!)

        Ardından “savaş” başlayınca…

        Buna artık “savaş” demek zorundayız, çünkü Cumhurbaşkanı “Başkomutanlık görevlerim” diyor.

        “Terörle mücadele”de amirlik, hükümette olur, Jandarma’da olur, Emniyet’te olur, bilemedin Genelkurmay, Milli Güvenlik Kurulu (ve başkanı, başkomutanı değil) tabii!

        Ardından “savaş” başlayınca, önce Akdoğan “Ak”ı ortaya çıkardı: “Seni başkan yaptırmayacağız demek çözüm sürecini bitirdi.”

        Sonra bizzat Erdoğan “kara”yı söyledi: “Seni başkan yaptırmayacağız demek, Türkiye’nin 2023 hedeflerini engelleyeceğiz demek.”

        “Seni başkan yaptırmayacağız” öyle “terörist” değil, “siyasi, demokratik” muhalif mesajdı.

        Muhalefetin “Seni başkan yaptıracağız” diye kampanya yapması mümkün ama saçma ve ironik!

        Cumhurbaşkanı ve iktidar 6 milyon oyu “teröre eşdeğer” görüyor adeta!

        Hadi öyle olmasın, ama yine Akdoğan’ın deyişiyle, “HDP’nin o kadar oy alıp barajı geçmesinin hiçbir karşılığı yok.”

        Bakar mısınız, siyasete, milli iradeye, sandığa, Meclis’e saygıya!

        Yüzde 9.99’da kalıp çöpe ve oradan AKP’nin fazladan sandalyeyle tek başına iktidarına gitmediği için oylar, tamamen değersiz sayılıyor.

        (Bakın PKK’nın böyle şeylere elbet saygısı yok. Ama ona zaten “terör örgütü” deniyor!)

        ***

        Orada bitmiyor.

        AKP 7 Haziran’dan beri, yani iki aydır, yarısından epey fazlası kendisine oy vermemiş77 milyon insanı, düşmüş hükümet, esasen tek başına olmaması gereken “tek başına buyruk” r iktidar, aslında iktidarsız yönetiyor.

        Kabinede geçici bakanlar bile var. Seçilmemişler var.

        Ve bu dönemde, “barış sürecinin bitirilmesi, “emperyalist” denen ABD’ye İncirlik Üssü’nün açılması” gibi hayati, daha doğrusu ölümcül kararlar verildi.

        Cumhurbaşkanı öyle istediği gibi Başkan seçilmedi.

        Başkanlık Sistemi de yok.

        Bu kez “Başkomutanlık Sistemi” ile bir yol bulundu.

        Bu sistemin tabii küçük bir şartı var:

        Bir savaş olacak, gülüm!

        ***

        Orada da bitmiyor.

        AKP, “terör örgütüyle şey” diye Meclis’teki HDP’yle görüşmüyor.

        HDP’de gireceği için seçim hükümeti bile kurulmasın istiyor.

        Eh, MHP de yeri geldi mi “milli irade”ye çok saygılı zaten.

        Seçim ve millet ille de koalisyon demiş oysa.

        Ne var bunda: Sandıksa sandık. Millet iradesi ise, millet iradesi!

        Ama AKP onu da istemiyor.

        Oyalıyor. CHP’yi yuvarlıyor. Belki Davutoğlu az istiyor ama ondan büyük Başkomutan var!

        Öyle ya, Başbakan şu anda esasında iktidar bile değil.

        Seçim olmuş. Dört parti Meclis’te. Yepyeni bir Meclis. Milli egemenlik mekânı.

        Ama iş öyle değil. Sanki orada oturanlar 23 Nisan çocuğu!

        İş Saray’da yürüyor.

        Meclis var; Başkanlık sistemi de yok, Meclis’ten çıkmış bir iktidar da, seçimi tek başına kazanmış bir parti ve başbakan da yok.

        Ama sistemin hakimi Meclis değil, onlar!

        ***

        Bir iktidara, bir partiye, bir kadroya (hoş önce kendi kadrosunu yedi ya) desen ki; ne yaptıysan, ne vaat ettiysen, bize onca yıldır ne anlattıysan bir çırpıda boz:

        Bu kadar mükemmel olur!

        Demokrasi haşat.

        Askeri vesayet restore.

        Tek adam rejimi, elhamdülillah…

        Başbakan? Yok.

        Meclis? Gerek yok!

        Barış?

        Öldü!

        2023 hedefi buysa, bravo, bir çırpıda ulaştık işte!

        Şimdi biraz birbirimize kıyalım.

        Bir sorayım dedim…

        Şu sıra çok sayıda mesaj geliyor; “bölge”de lojman, özellikle “şartlı dağıtım” yapılmış astlar çıkarılıp “güvensiz” kentlerdeki subaylar yerleştirilmek isteniyor, eşlerimiz endişeli, çıkmak istemiyorlar, diye.

        Tabii ki herkesin güvenliği tam olsun.

        Ama bunun anlamı şu:

        Güvenlik, rütbeye, hiyerarşiye göre!

        Birileri güvenli olsun diye lojmana alınınca, lojmandan atılan çoluk çocuğuyla nereye gidecek? Bir çocuğa, senin rütben düşük ondan mı denecek?

        Eşi önünde öldürülen astsubayları, kiralık evden sivillerle çıktıkları gün kapı önünde katledilen uzman çavuşları belki devlet unutmuştur ama hafıza var; vicdan diye bir şey de var.

        Hakikaten öyle midir: Altta kalanın mı canı çıkar Canan?

        Not: Müsaadenizle üç gün ara. Bir umutla yine iyilikler dileyerek.

        Diğer Yazılar