Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Şöyle basit soruları soracağımız pek kimse kalmadı iktidar katlarında:

        Ne dediniz de ne yaptınız?

        Ne yaptınız, ne diyorsunuz?

        Cumhurbaşkanı “Baş”ta, diğer Ak Doğanlar, Ak Gezenler, artık kim varsa heyetin en üstünde, bunları sormak manasız.

        Elbette, nasıl diyorsunuz, “terörist de terör yaptı”, elbette onca can aldı da…

        Ben en iyisi bu sefer Hakan Fidan’a sormuş olayım.

        ***

        Fidan 15 yıl boyunca astlık yaptı; yani “alttaki asker” olmanın ne olduğunu daha küçük yaşta öğrendi.

        Belki o hırsla ve o hızla da “yükselmek için çok çalıştı.”

        Bu takdir edilir.

        Ama mesele şu:

        Kendin yükselince, altta kalan ötekiler, sizin gibiler çok mu küçük görünüyor?

        Yani Fidan, kendileri de birer “fidan” olan alttaki askerlerin zor hayatlarındaki kolay ölümlerine, yukarıda artık muhatabı, kritik masalardaki arkadaşı olmuş paşalar, siyaset ve devlet efendileri gibi mi baktı?

        Sıvasız hanelerden sırasız ölümlere hazır bir ordu.

        Yoksullardan, yoksunlardan kolayca yok edilmeye hazır neferler!

        ***

        Mesele sadece onun nasıl gördüğü değil; şimdi onların nasıl ve neden öldüğü?

        Tamam, “terörist öldürdü” de, şunu soralım bir de:

        Terör örgütüyle görüştüğü için” Fidan’ın “kellesi alınmak” istenmemiş miydi?

        Yani, de ki “Paralel devlet” çözüm-barış sürecini “sabote etmek için” onun üzerine yürümemiş ve iktidar bunu da “darbe girişimi” saymamış mıydı?

        Fidan’ı korumak, onun “terör örgütüyle işbirliği”nden suçlanmasını engellemek için bu ülkede bir gecede kanunlar değiştirilmedi mi?

        ***

        Şimdi ister Fidan olun, ister yıllar içinde büyümüş bir ağaç…

        Şu ormana bir bakar, içindeki tüm canlılara ilan ettiğiniz şeyin ne olduğunu bir hatırlarsınız.

        Yetmez ama evet…

        Evet, ama yetmez:

        Biraz da Hakan Vicdan olmayı denersiniz:

        Sizi korumak için kanunların değiştirildiği bir ülkede, Türk-Kürt tüm fidanlara vaat ettiğiniz barış değil miydi?

        Bunun için sahip çıkılmadı mı size?

        Şimdi, sizin çocuk yaşlarınız, gençliğiniz, astlığınız, o hor görüldüğünüz günler gibi hayatların içinden ölüme düşmüş, tuzağa düşmüş, pusuya düşmüş, mayına düşmüş onca askere ne diyeceksiniz?

        1. Barış vaadiniz yalan çıktı.

        2. Barış vaadiniz sırasında, siz TIR’larla “insani yardım” taşırken nusraya mısraya, toprağa 1300 metrelik patlayıcı kabloları, menfezlere tuzaklar gömülmüş.

        Türk-Kürt binlerce fidan barış vaadinize inanmıştı…

        Geçmiş zamanınızdaki gibi astlardan binlerce asker de şimdiki zamanınızda o tuzaklara muhatap; onlarcası can verdi.

        ***

        Terörle mücadele süreci” denen, sadece “terörist” denenin sorgulandığı bir şey değil ki?

        Mücadele ettiğini söyleyen devlet, hükümetler, iktidarlar, askeri-sivil bürokrasi de sorgulanacak elbette.

        Erdoğan, “çözüm sürecine karşı çıkan hainler”e çatarken meydan meydan; öyle sorgulamıyor muydu, boşaltılan köyleri, yargısız infazları, faili meçhulleri de anarak?

        Onları yapan da “devlet” değil miydi; “terörle mücadele” adına?

        ***

        Elbette toplumlar, hele yarılmış olanlar, aynı uçuruma iki kez düşebilirler.

        Ama ölürken de, vurulurken de, ağlarken de, acıya gömülmüşken de, doğrulmaya çalışırken de artık aynı şeyleri düşünmezler.

        AKP’nin yanılgısı da bu.

        Bu ülkenin tarihi, kültürel, sosyal ve ille ruhsal yapısında, “Terörle mücadele partileri” büyük oy patlaması yapıyor olsaydı, bugün ANAP, DYP gibi partiler ayakta kalır, Çiller, Ağar gibi “liderler” marinalarda vakit geçirmezdi!

        AKP önceleri bu ülkeyi hakikaten doğru, damardan anlamak için büyük bir çabaydı…

        Lakin isyan etmiş dinamik bir partiden her türlü vicdani isyanı bile bastırmaya şartlanmış bir politbüroya dönüşünce, artık kendini bile anlamıyor muhtemelen.

        ***

        Bu ülkede ve her ülkede demokrasi, “devlet fetişizmi”ne rağmen mümkün olabilen bir şey.

        Siz bizzat kendiniz “fetişist” olduğunuzda, artık başka bir şey oluyorsunuz.

        Yazık oldu, hakikaten yazık!

        Bilmiyorum, Fidan’ın istihbarat imkânları bunu görebilmiş miydi?

        Neyi görmüştü sahiden?

        Oslo, Stockholm, Helsinki derken, o beyaz gecelerde ne gördüklerini merak ediyorum?

        Bir ülkenin sıvasız haneleri; evlatları için bedel değil, bedel diye evlatlarını ödeyenler bu kadar mı aldatılır?

        Bir Fidan’ın bunca fidana bir açıklama, bir özür, bir vicdan borcu yok mu?

        Ak Doğanlar barış yaptı, çözüm yaptı, Dolmabahçe yaptı, mutabakat yaptı zanneden onca insanı Ak Ölenler haline getiren bu lanet nedir?

        Diğer Yazılar