Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İnsanoğlunun mucizelerinden biri şu olmalı:

        Mağdur ve mazlum iken daha ziyade zalim olmayı öğrenmek.

        İçinde bir zalim beslemek.

        Celladına özenmek.

        ***

        Elbette tüm mazlumlar öyle olmadı. Zaten tarih tamamen zalimlerden yana da akmadı.

        Ama mazlumlar adına yola çıkmış nice “lider, örgüt, parti rejim” tamamen öyle oldu.

        Despota karşı ayaklanandan diktatör…

        Zalime isyan edenden yeni bir zalim…

        Tahakküm edeni alaşağı edenden yeni bir hükümdar…

        Mağruru yıkandan daha beter mağrur…

        Kulağı geçip giden daha acımasız bir boynuz!

        ***

        Dünya tarihinde epey örneği var. Türkiye tarihi ise kaynıyor olmalı.

        Tek partiye ayaklanandan tek parti, onu devirenden darbe hukuku ve sehpalar...

        Darben idamlarına karşı durandan yeni darbede idamcı olmak…

        Demokrasi diye ayaklanandan despotik örgüt yapıları…

        28 Şubat mağdurundan koyu 28 Şubatçı…

        Darbecilere söylenenden yeni otoriter düzen…

        Kitle isyanından tek adam rejimi!

        ***

        Fakat bunları biliyorsunuz. Belki yine bildiğiniz “medya tarihi”ne de böyle bakabilirsiniz.

        Mazlumken zalim olanlar; ezilip yok edilmek istenirken ezip yok etmek isteyenler!

        ***

        İçinden tanık olduğum 35 yılı kabaca özetleyeyim.

        12 Eylül basını susturmuştu; ama basın susturucusuna âşıktı!

        O yüzden özgürlüğü zaten zor idrak eden bir yapının kapısı bu

        Ama şimdi konumuz birbirlerine ettikleri.

        Hürriyet büyüktü; Günaydın çok satıyordu. Özal, 2.5 gazeteye indirmek için Asil Nadir’den medya imparatorluğu yaratmaya soyundu. Bugünkü gibi kısmetli ve o kadar da otoriter değildi; yürümedi.

        O sıra Yeni Asır-Sabah İstanbul’da çıktı. Simavi Hürriyet’i onu batırmak, o da Hürriyet’i vurmak istiyordu.

        Sonra ikisi müttefik oldu; Milliyet’i gömmek için bir gecede dağıtım şirketi vasıtasıyla bayisiz bıraktılar.

        O sıra Milliyet patronu “mağdur, mazlum”du.

        Can havliyle karşı darbesi Hürriyet’i satın alıp en büyük grup haline geldi.

        Mazlum ve mağdur artık mağrurdu.

        Yine birbirlerine diz çöktürmek istediler; DYP iktidarı veya karşıtı ANAP’a oynayıp.

        ***

        Refahyol kurulunca bu kez büyük sermaye-büyük paşalarla birlikte ittifak kurdular; “ötekiler”in iktidarı, sermayesi, gazetelerine karşı.

        28 Şubat’tan “para”militer koalisyon bile çıkardılar.

        Sonra Sabah sallanırken bir zamanlar onun darbelerine karşı ayakta durmaya çalışmış yeni mağrur Milliyet (ve satın aldığı, ama kuyruğuna takıldığı Hürriyet) Sabah’ı yutmak için oyun çevirdi.

        O ara Uzan onlara vuruyordu; onlar da onu yok etmek için yeni AKP iktidarıya işbirliği yaptı.

        AKP’nin ilk yılları hala mağduriyet, mazlumluk, darbe tehlikesinin güvercin tedirginliği idi.

        Çok gecikmedi; en son 28 Şubat’ın “mağdurlar”ı mağrur olmayı öğrendi.

        Bu kez onlar, kendilerini hizaya getirmeye uğraşmış medyayı hizaya getirmek için “AKP-Cemaat ittifakı” pekiştirdi.

        Sabah’ın eski sahibi yeni sahibine karşı, daha önce kendisini yutmak istemiş Hürriyet-Milliyet’le işbirliği yaptı; Sabah o sayede “iktidarın” oldu!

        Böylece “bugün mağdur” sayılan Hürriyet vs. Grubu, öyle ya da böyle, iki rakip medya grubunu veya gazeteyi yok etmek için bu iktidarla işbirliği yapmış oldu!

        Sonra hepsi bir ötekini yok etmek için uğraştı yine.

        AKP-Cemaat ittifakı” devri, başta Erdoğan, bütün heyeti “Paralel medya”nın yarı ortağı gibiydi.

        ***

        Yakın dönemin ilk büyük gazete baskını geçen gün olan değil; şimdi “Paralel örgüt” denen aynı polisler vasıtasıyla, Milliyet binasında Radikal’in basılıp Genel Yayın Yönetmeni ve başkalarının da pasif refakatiyle bilgisayarların gözaltına alınmasıydı.

        Bugün Bugün’de baskından yakınanların hatırlayabileceği kadar yakın tarih!

        Fakat mazlumun zalim olma süreci bitmiyor tabii.

        Mağrurlar da mağdur olabiliyor.

        Ardından bu kez “Paralel medya”yı batırmak üzere hareket etti; tutuklu yöneticiler, basılan işyerleri, aranan patron.

        Artık medyada iktidara (ve ortağı Cemaat’e) hoş görünmek için istihdam edilmiş veya kazınmışları, örneklerini saymıyorum.

        ***

        Bu süreç içinde, ağaların, efendilerin pek ilgilenmediği tek şey…

        Yani 35 yıldan bahsediyorum…

        Bugün haklı olarak medyaya baskı denirken, önceki dönemlerde kafasına sıkılan, örgüt üyeliğinden içeri atılan, Basın Konseyi gibi beyaz medya örgütlerinin “bunlar gazeteci değil, terörist” dediği alternatif veya “marjinal” yayınların gazetecileriydi.

        Sonra AKP de işi öğrendi; “bunlar gazeteci değil” deyip çıktı.

        Gazeteci olanların bir kısmını “Bunlar artık gazeteci değil” durumuna soktu!

        Evet ama yetmez” olduğu için, kendi medyası, katipleri, Havuz ördekleri de yetmedi; başkalarını işsiz, sessiz, güçsüz bırakmak için, saldırı-işten attırma-baskı, yayın sattırma, diğer işlerde sıkıştırma gibi ne kadar eski-yeni silah varsa ateşledi.

        Bir zamanlar başkalarını vuran, batırmak, yok etmek, ezmek isteyenler mağdur ve mazlum olmuştu…

        Bir zamanların mağdurları ise kibir ötesi mağrur, zalimliği bellemiş birer alim!

        ***

        Tarihin en büyük cilvesi ve insanlığa en büyük ihanetlerden biri olmalı:

        Mazlumken ne yapıp edip zalimliği öğrenmek!

        Diğer Yazılar