Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Çin’in Uygurlara zulmünü protesto için” Çin restoranının Uygur aşçısını döven kardeşlerimiz var.

        Meseleye tabii, “yuh ulan, amma yanlışlık” diye yaklaştık.

        Aşçı hakiki, öz be öz Çinli olsa ne diyecektik? İşte mesele o!

        Zulmün sebebi o muydu?

        Zulmün eli, kılıcı, sopası o muydu?

        ***

        Şimdi bunu elemanlara anlatmak zor.

        Çünkü linç ve şiddet esas; yanlışlık istisnai bir durum.

        Bir kötülüğü protesto için, içindeki kötüyü azdırırsan, kötülüğü yok etmiyor, büyütüyorsun.

        Alevi söndürmüyor, körüklüyorsun.

        Zehrin panzehiri değil, zehrin bizzat kendisi haline geliyorsun.

        Fakat cins cins faşolukların bunu kavraması umudu da beyhude belki!

        ***

        PKK’ya karşı” önüne gelen Kürt vatandaşa, işyerlerine ve hatta siyasi parti binalarına saldıran veya saldırtılanların bir kısmı Aliağa’da Çakır Ailesi’ne de hücum etmiş.

        Kürt ya!

        Ertesi gün Çakır Ailesi’ne kara haber:

        Oğulları asker Gökhan Suriye sınırında açılan ateşle “şehit.”

        ***

        Ya da Kırşehir’de fırınları yakılan Ağırman Mardeşler.

        Kürt ya!

        Meğer kendileri 1 ve 2 yaşlarındayken şoför babaları Mardin’de havaya uçurulan minibüsünde ölmüş!

        ***

        İlle böyle olması da gerekmiyor ama…

        Şimdi et ile tırnak sana daha nasıl anlatsın?

        En anlayabileceğin bu; ama ona da şerbetlisin!

        Bunu hiç anlayamadığın için, bir başka “şehit”i, Malatyalı Barış Aybek’i önce “şehidim” diye kutsuyor, sonra gencecik bir insanın, askerden yırtmak için 18 bin lirası olmayan ama Ahmet Kaya sevdası yahut Suruç yası olan bir gencin sosyal medyada yazdıkları çıkınca lanetliyorsun!

        Çünkü mesele senin insan olman değil; ötekini insan saymaman.

        ***

        O yüzden, bırak gençleri ayırmayı, “şehit aileleri”ni de ayırmak var fıtratta.

        Bütün evlatlarını feda etmeye hazır olduğunu beyanla devlete şartsız teslim olanlar “kıymetli”; ama “tam barış gördük, bir baktık ki öldük” diye feryat veya isyan edenler “karaktersiz.”

        İşte bu ayrımı yapmak o kadar zor ki…

        Zoru başarmak da ayrı bir şey.

        Bravo!

        ***

        PKK’nın Işidli diye çocuklarının yanında öldürdüğü işçi, kızının yanında vurulan polis, hamile karısının yanında öldürülen asker, Diyarbakır’da polisleri vurmak için taranan çorbacıda çalışan Kürt delikanlı Şehymus da..

        İç savaş” ötekini öldürmekten ziyade esas kendini öldürmektir!

        İç savaş histerileri, linçleri de öyle!

        Kendini kurutmaktır; çoraklaştırmak, çürütmek, lime lime etmek.

        ***

        Bunları en iyi, bu ülkede her yörede ciddi oy alabilen tek parti olan AKP anlayabilir, anlatabilirdi.

        Sıvasız hanelerin ortak acısını en sıcak onun hissetmesi beklenirdi ve hakikaten de öyle sanıldı.

        Ama ne için “şefkat ve barış partisi” gibi oldu ise, yine onun için de “hiddet ve savaş partisi” oluverdi.

        Kendileri kendi oğullarına bakıp bakıp ne düşünüyor bilmiyorum ama gencecik polislere, askerlere, Cizreli çocuklara, oğlunu şehit verirken dükkanı yakılanlara bakıp hiçbir şey düşünemedikleri çok açık!

        ***

        O vakit Tarih, “Analar ağlamasın” derken, birden, kendi çocukları ağlamasın diye başka çocukların anasını ağlatanlar diye de bir tasnif yapacak!

        Ben Tarih dedim ama dileyen, inancına, inancının samimiyetine, iman ve izanına göre bunu Tamahkâr-Günahkârların tasnifi diye de düşünebilir!

        Vallahi emin olamıyorum ki:

        Tarih’ten mi…

        Allah’tan mı korkarlar…

        Yoksa o kadar mı korkusuzlar?

        Çünkü aklımızı, vicdanımızı toplamak, insanlıktan çıkmamak için bir şey gerekiyor!

        Kafan almıyor ise, kalbin alacak en azından.

        ***

        Bugün, öncesinde “kontrgerilla eseri iç savaş cinayet ve katliamları sahneleyerek” birden “kardeş kavgasını önlemek” bahanesiyle yapılıp can ve hak gaspını kurumlaştıran askeri darbenin 35’inci yıldönümü.

        Zaman ne çabuk geçmiyor!

        Diğer Yazılar