Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TV kanallarının “altyazı bandı” dijital sayaç gibi dönüyor.

        Altyazı” ana ekrandaki perişan halimizin kısa, sert, seri ve soğuk tercümesi.

        3 polis şehit olmuş olup…”

        Şurada 3 terörist, orada 5 terörist…”

        Cizre’de 17 cenaze…”

        Türkiye’den açılan lastik botun batmasıyla 34 mülteci daha, 4’ü bebek, 10 çocuk da…”

        Hac’daki vinç faciasında ölen Türklerin sayısı 12’ye…”

        ***

        Hızla dönen altyazıların her birinde bir çocuk babasını, bir baba evladını, bir kadın kocasını, bir aile sevdiklerinin izini sürüyor.

        Her sayı bir acı ve bu acıları yönetmesi gereken bir hükümet esasen yok.

        Acıları yönetmesi gereken bir başbakan, iki kez seçilmiş ama esasen genel başkan bile değil.

        Vincin üzerine abandığı lastikten bot bir hayat!

        Ya lastik bot battı batacak ya vinç indi inecek.

        Kimi ölüm savaşın, kimi ölüm pusunun, kimi ölüm buyrukların, kimi ölüm çaresizliğin, kimi ise bizatihi kibirli krallıkların, sarayların eseriyken kutsanacak.

        Neye sevinelim; “darbeci Mısır ordusu” gibi, “terörist sanıp ateş açarak 12 turistin öldürülmediğine” belki.

        Öyle ya, Uludere başka şeydi!

        Öyle ya, “Teröristleri destekleyen laflar etmişler” şayiasıyla, bir inşaatta 8-10 işçinin 1000 kişi tarafından kuşatılıp ceza olarak, yoksulluğun tek menkul kıymeti olan eşyalarının, giysilerinin linç edilerek yakıldığı mevsimdeyiz.

        Öyle ya, buna da şükür; Esenyurt’ta şıkıdım AVM’nin şantiyesinde işçilere münasip görülmüş naylon çadırda 11’i birden yanmış, erimişti ya aynı ülkede…

        Giysi ne ki tulumbacı!

        ***

        Devlet-millet olarak hep birlikte “şehitlik”i ne kadar önemsediğimize hiç şüphe yok.

        Evladı yanında kalleşçe öldürülen polisinki de, hamile karısı yanında katledilen askerinki de, kahpe mayınla can verenlerinki de tabii ki öyle.

        Örgüt de kendi kayıplarını öyle kutsuyor öte yanda.

        Devrim şehitleri” de var bu topraklarda.

        Fakat en büyük kutsama ve teşvik elbet hep herkesin büyüğü devletten geliyor.

        Ne mutlu onlara” diye.

        Bunu sert eleştiren dergiyi toplatarak, yüreğindeki bir isyanı “Önce barış gördük, sonra bir baktık ki öldük” diye haykıran babaları “karaktersiz” sayarak da.

        En güçlü kutsama nedense kendi çocuklarını çürükle, torpille askerden kaçırmışlar ile bizzat bedeli mukabili kaçmış birilerinden geliyor.

        Bir seferde 300 madenciyi toprağa gömmüş olan madeni katliamdan az önce övmüşken, kazadan sonra ihmallerin kurbanı işçileri “şehit” diye kutsayan ya da “işim olmasa, ben de şehit olurum” diyenlerden.

        ***

        Az bilinen bir şeyi paylaşayım o zaman; bazen burada aktarıyorum:

        Devletimiz epeyce askeri de şehit veya gazi saymamak için, SGK’dan MGK’ya müthiş çaba harcıyor.

        Saysa da tazminat vermemek için ayrı bir mücadele veriyor.

        Danıştay içtihadında “şehit” tanımı epey kapsayıcı iken, ölümlerden değil, paradan tasarruf olsun diye ayrımdan ayrıma koşup duruyor.

        Astsubay Nurettin Atmaca 2006’da, “Harp Bölgesi” Kıbrıs’ta tank birliğinde, 24 saatlik mesailer ardından kalp kriziyle ölmüştü. Ölüm belgesi “Şehit” olarak düzenlense de devlet “şehit” saymadı, eşine maaş bağlanmadı; öyle “kendiliğinden öldü” diye.

        Avukatlar Meral Akkuş ile Erkan Akkuş ile ailenin mücadelesi sonunda 2014’te “şehit oldu.”

        Komutanlık hukukçuları şimdi de “tazminat”ı reddediyor. Şehit fazla pahalıya gelmesin diye!

        Astsubay Emrah Ünalan ise, kayınpederini öldürüp karısını yaralamış bir firari katilin “yakalanması görevi verilmiş ilçe Jandarma’da yakalamadan sorumlu” olarak tanımlanmış, firariyi yakalamak istemiş, ama öldürülmüştü.

        Normal tazminatlar dışında eşi “şehit” için idareden 50 bin TL manevi tazminat isteyince komutanlık avukatının savunması şöyle oldu:

        Faaliyet keşif ve gözetleme idi. Tedbirsiz, dikkatsiz hareket etmiştir. Kendiliğinden operasyon yapmıştır. Kişisel kusurundan dolayı tazminat hukuka aykırıdır…

        Herhangi bir manevi tazminat da zenginleşme amacına hizmet eder. Olmaz!”

        ***

        Daha önce de yazdım.

        Bombayla kopan parmaklarının milimetresi, görevi değilken çıkarıldığı ve düşüp öldüğü asma tavanın santimetresi ölçülüp ölümü değersizleştirilenler mevcut.

        İncirlik Efendisi ABD’nin vurduğu Muavenet’teki “şehit” de, “terör bölgesinden kalkan” ve düşen askeri uçak pilotu da, devletin kabul etmediği şehitlik mertebelerini ispat için, yakınlarının AİHM mücadelesinde bir nevi yaşamaya devam ediyor!

        Bazen bir de bu yüzden işte… Şehitler Ölmez oluyor. Şehitler ölmez, kendi içlerinde tasnif edilip bölünür oluyor.

        Devlet onları tanımakta güçlük çektiği için; yaşayanlar gibi ölümleri de sınıflandırıp durduğu, neredeyse öldüklerine bile inanmadığı için.

        Hiçbir şey göründüğü gibi olmadığı için!

        Diğer Yazılar