Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Akademisyenken danışman, danışmanken milletvekili olmadan bakan, bakan iken genel başkan ve başbakan olabiliyorsun…

        Tek başına iktidar olmuş bir partiyle tek başına iktidar olamıyorsun, hükümet kuramıyorsun, atanmışlarla yine tekrar genel başkan oluyorsun, olmadı tekrar seçime giriyorsun, aslında partide de tek başına iktidar olamıyorsun, çözüm-barış diyorsun, sonra yine savaş oluyor…

        Böyle bakarsan, zaman nasıl da hızlı geçiyor!

        ***

        Dışişleri bakanısın.

        Bugünden tam üç yıl önce.

        O gün bayrama az kalmış ama çoktan bayram yapıyorsun.

        Televizyondan, canlı yayında dünya aleme ilan ediyorsun:

        Suriye’deki sancılı süreç çok uzun süreceğini düşünmüyorum. Artık bu süreci yıllarla ifade etmek yerine aylarla veya haftalarla ifade etmek gerekir.”

        Bunu hesaplamak zor değil.

        Şu an için üç yılla ifade etmemiz gerekmiyor; 37 ay veya artık hesabınıza göre 150-160 haftayla ifade mümkün!

        Zaman nasıl da hızla geçmiyor!

        ***

        Mesele “tarihin cilveleriyle yanılmak” değil…

        Lakin bu kadar çok yanılmak ve yanıltmak mesele!

        Cemaatten barışa, darbe ve derin devlet davaları”na kadar nice vakada!

        ***

        Cumhurbaşkanı “Ben başbakanken Esed için pozisyonum neyse, yine o” diyor ama “diktatör yine diktatör ama Esad iken” ailecek “fotoğraflar çekinen” başka bir ülkenin başbakanı değildi ki!

        Olabilir, tamam çok yanılttı, kandırdı diyelim bu Şam diktatörü

        Lakin bu kadar yanılgıdan ötürü utanan, sıkılan, milletten özür dileyen, özeleştiri yapan, kahrolan filan var mı?

        ***

        Yok ve hikaye de bitmiyor.

        Cumhurbaşkanı Moskova’ya gitti geldi, “Esed’li geçiş dönemi düşünülebilir” gibi “Rusça” ifadeler kullandı.

        Bakın 37 ay veya 150-160 hafta geçmiş, aylar ve haftalarla ifade edersek.

        Esed duruyor; on binlerce insan ise hayatta durmuyor, yüz binlerce insan kendi evlerinde duramıyor, Suriye, Türkiye’nin içinde 2 milyon kişilik yeni bir ülke olmuş, Suriye Yunan adalarıyla komşu olmuş, Asi Nehri sanki Suriye’den Akdeniz’e değil Ege’ye dökülüp ölü çocuklar taşıyor!

        Geçiş dönemi”ne geldik sonunda.

        Bütün bu trajedide Türkiye, “mülteciler”e kucak açan insani politikayı, bunca acı çekilmemesi için başka bir insani-ahlaki-vicdani politikayla birleştirebilirdi.

        Bundan ısrarla kaçınılması, tam tersine çatışmanın, kanın bir de buradan beslenmesi belki de başka Ortadoğu despotlarının arzusuydu öncelikle.

        S. Arabistan’la kara kutu bir gün açılacak elbet!

        ***

        Başbakan’ı eleştirdim ama Suriye konusundaki son tavrıyla Cumhurbaşkanı ile “ifade ayrılığı”na düşecek kadar da tecrübe kazanmış:

        Cumhurbaşkanı’nın 37 ay veya 150-160 hafta sonra dahi “Esed” dediği zat’a “Esad” dedi…

        Bir de kestirip attı, “Onunla geçiş meçiş olmaz” diye!

        Bakalım zaman daha nasıl hızla geçmeyecek!

        ELİF KATİLİNİ ARIYOR!

        Bismil’de öldürülen 8 yaşındaki Elif hepimizin gözlerinin içine bakıyor, “Beni kim vurdu” diye.

        Devlet hemen açıkladı: PKK vurdu!

        Karşı açıklama da geldi: Devlet vurdu!

        Elif hangi durumda daha ölü olduğuna karar veremiyor; gözlerimizin içine içine bakıyor:

        Mümkün değil miydi yaşayabilmem…

        Nasıl da mümkün öyle de böyle de vurulmam.

        Yapabildiğimiz bu:

        Çocukların vurulabilmesi normal…

        Katile göre bir tavır alacağız gülüm!

        Kapıları çalan benim… Kapıları birer birer… Gözünüze görünemem… Göze görünmez ölüler…

        (Sekiz) yaşında bir kızım… Büyümez ölü çocuklar…

        Çalıyorum kapınızı… Teyze, amca bir imza ver… Çocuklar öldürülmesin… Şeker de yiyebilsinler.”

        Yok, diyoruz, olmaz Elif!

        Diğer Yazılar