Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bir önceki cumartesi Ankara Garı en az 100 kişilik katliam ve onca yaralı ile infilak etti.

        Bu cumartesi de Dağlıca yine kan ağladı.

        Dağın bir yanında biri tabur komutanı, yanlış yoksa iki astsubay, bir er “dört şehit”, öte yanında “17 etkisiz hale getirilen.”

        Eylemsizlik, çatışmasızlık” denenin nasıl bir şey olduğunu kim nasıl anlayacak?

        ***

        İnanabiliyor musunuz; bu memleket “artık böyle kanamama”nın eşiğine gelmişti.

        Tamam, eşiği geçmemişti ama oralardaydı.

        Süreci sabote etmek isteyen” muhalefete kızgın, “Baldıran içmeye hazır”, halka müjde üstüne müjde veren önceki Başbakan da, “bir daha Türkiye topraklarında çatışma olmaz” demiş; HDP’liler de herkesi buna ikna etmişti.

        Şunu düşünebiliyor musunuz?

        Suruç ve 7 Haziran seçimlerinden bu yana can vermiş yüzlerce asker, polis, sivil ve “etkisiz hale getirilen örgüt mensubu” şu anda hayattaydı ve sonrakilerin de hayatta kalabilmesi için bu ülke, bu devlet, siyasetin çeşitli unsurları akıllarını ve vicdanlarını tahkim etme fırsatını daha çok bulabilecekti.

        ***

        Erdoğan ve iktidar, “Çözüm süreci”ni haklardan ziyade, sık sık “canlar, analar ve gözyaşı” üzerinden, bir o kadar da “Türkiye’nin kaybettiği enerji ve kaynaklar” ile izah ediyordu.

        Sıf bu sonuncu “pragmatik, pratik, ekonomizm dokulu” yaklaşımda bile herhalde şimdi bir bilançoları vardır…

        Bugün hayatta olabilecek yüzlerce insanın, bugün evlatlarına sarılabilecek yüzlerce ananın, bugün babalarına koşabilecek yüzlerce çocuğun, bugün sevdikleri için derin acı çekmemiş ve çekmeyecek binlerce kişinin yanında!

        ***

        İktidarın “barış vaadi”nin çökmesinin, tamam “örgütün HDP’yi bile ezen, 6 milyon oyu çiğneyen ve vuran tutumu”nun da “etki”si var.

        Ama esas şu:

        Barış topyekûn bir ruhtur!

        Barış tutarlı bir duruştur!

        Barış çok yönlü bir hukuktur!

        O yüzden, içi boş, fiiliyatta soyut kalsa, “yurtta sulh” kısmı Cumhuriyet tarihi boyu kan içinde olsa da, “yurtta sulh, cihanda sulh” hakikaten bu ülke tarihindeki en hakiki sloganlardan biridir.

        Barış süreci” yürütürken, ülke içinde başka “düşmanlar” belleyip yok etmek için savaş açmışsan, kanunlarını, devletini, üslubunu buna göre sert, baskıcı, dayatmacı, tehditkâr ve sürekli ürkek ve sürekli korku salan bir hale getirmişsen, “barış ruhu” zaten yaralanır…

        Barış hukuku” diye bir şey mümkün olmaz…

        Barış dili” yalancı, ikircikli, hesapçı, içten pazarlıklı bir lisandan öte gitmez.

        Aynı şekilde, “barış süreci”ni hemen sınır ötesinde başka bir ülkenin iç savaş sürecine TIR pompalayarak, örgütten örgüt beğenerek, topraklarını insani ve vicdani bir mülteci sığınağı yapmanın dışında, savaşçı barınağı yaparak yarıp kanatır, zaten ruhunu yok edersin.

        Olan budur!

        ***

        Tabii ki verdiği umutlar ve yaptıkları için nasıl bir iktidarı önemsemişsek, kırdığı hayaller, onca kayıp, onca yalan için de aynı iktidarın ihtiras ve acz ile ülkeyi sürüklemesinden söz edeceğiz.

        Bunu önce AKP’lilerin, AKP’ye oy ve gönül verenlerin yapması gerekiyor hem.

        Gözünüz bağlı, gönlünüz kör değilse, en azından birkaç sorunuz olur.

        Bir ülkenin kaderini değiştirecek, aklını başına getirecek, vicdanını toparlayacak bir umut ihtimali de o sorularla doğabilir.

        O yüzden, belki de seçim sonrası bir AKP-CHP koalisyonu ülkenin en mümkün nefes alma ihtimali.

        Zaten işe bakar mısınız; koca 7 Haziran seçimleri için, Başbakan pek hoşlanmasa da Cumhurbaşkanı “Bu seçimin özü başkanlık sistemidir” demişti sürekli.

        Şimdi öyle bir ses yok.

        Belki de bu yeni seçimin özü “baş başa barış tasarlama sistemi”dir.

        Tek kişinin büyük arzusunu bilemem ama milyonlarca kişinin öncelikli arzusu olabilir!

        Demokrasi tramvayı” bile “İhtiras tramvayı”ndan evladır!

        Diğer Yazılar