Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        13 yılı hemen şöyle de özetleyebiliriz:

        Erdoğan ve AKP, bir medya baskını ardından iktidar olmuştu.

        Bir medya baskını ile de o 13 yılı bitirdi!

        ***

        Bundan 13 yıl, AKP iktidarından hemen önce, yani Erdoğan’ın “bir şiir yüzünden” hapis yediği dönem.

        O günkü iktidarın (ve medyanın) “yolsuzluk” vakaları üzerine giden Yeni Şafak ile sahipleri Albayraklar, bir de “yeni bir parti oluşumu ile yeni bir lideri” destekledikleri için baskına uğradı.

        Gazete binası basıldı.

        Sahipleri gözaltına alındı.

        Defterleri didik didik edildi.

        Baskına ve polis şiddetine maruz kalan “özgür medya”, iktidarı, iktidar yanlısı medyayı ve polis şeflerini suçladı.

        ***

        13 yıl sonra, iktidardaki AKP “medya baskınları” ile hem olgunlaştı, hem isterse yüzde 90 oy alsın, özünde çürümeye teslim oldu.

        O gün Yeni Şafak’ın “baskın”dan sorumlu tuttuğu “iktidar, iktidar medyası, polis şefleri” artık bizzat AKP.

        İstedikten sonra, iddianame, suçlama, delil bulunan mümbit bir memlekettir burası.

        O yüzden “o gün şöyleydi, bugün böyle” demenin çok manası yok.

        O gün Yeni Şafak’ı basan “otoriterlik heveslileri”nin derdi nasıl bir muhalif sesi ve siyasi oluşumu durdurmak ise, bugün artık daha da fazlası.

        Yoksa o günküler de, doğru-yanlış “para trafiği”ne dair iddialar sıralıyordu; aynı bugün gibi.

        Yok bugünküne “terör örgütü” deniyorsa artık, bu 13 yılın en az 10 yılı da iktidarın “o terör örgütü”ne desteği, “ne istediler de vermedik” demesi ve Cumhurbaşkanı’nı yalan söyleyecek değil ya, herhalde vermesiyle de geçti.

        ***

        Fakat işin özü şu:

        Başbakan bu histeriyi ne kadar paylaşıyor bilmiyor, her AKP’li ne kadar benimsiyor bilmiyorum, ama mesele “susturmak.”

        O günde öyleydi; bugün bu kadar güçlü, her yere, her şeye hakim ve mütehakkim bir iktidarla daha da beter öyle.

        İşin tuhafı, “Ankara Garı patlamasında AKP iktidar değildi ki” diyebilen Başbakan; iktidarsız bir iktidarın “ABD’ye İncirlik teslimi, çözüm süreci ile barış umudunun bitirilmesi, sansürler, medya baskınları” gibi (kimi yargı görünse de önyargı olan) kararlar verebildiği bir dönemle tarihe geçiyor ama mesele Tarih’ten geçip geçmeyeceği!

        Türkiye, sesleri “tek adam”ın hoşuna gitmeyen diğer adam ve kadınların susturulmak istendiği ve kiminin susturulduğu bir “tek adım” gezegeni olarak içi ve ufku felaket dolu bir yörüngeye fırlatıldı.

        13 yıllık yolculuğa susturulmak, engellenmek, kazınmak isteyen “bir adam” olarak başlamış bir şahsiyetin kendisi bu istasyondan gurur duyuyor mu? Belki duyuyordur.

        O vakit 13 yıl önce, 10 yıl önce, 7 yıl önce söylediklerinin, vaat ettiklerinin, yaptıklarının birçoğundan da nefret ediyor olmalı!

        ***

        13 yıl önce iktidar-polis baskınına uğrayan ve kimi gözaltına alınan “muhalif Yeni Şafak”ın sahipleri ve yönetimi, “mağdur Erdoğan” ve 28 Şubat’ın diğer mağdurlarını sahiplenişleri için, “Kim mağdur olsa sahiplenirdik” demişlerdi.

        Mağrur, kibirli olunca sorun tam da öyle bir şey zaten:

        Kim mağdur” diye bakmak!

        Yıllarca şimdiki Cumhurbaşkanı’nın konuşmalarını yazmış bir AKP Milletvekili diyor ya, “Seçimden sonra sıra diğer muhalif medyaya da gelecek”… İşte öyle!

        Aynı günlerde polisin ev basıp “Ayakkabıyla girmeyin, galoş giyin” dediği genç kadını da öldürdüğü; medya binası basıp gazetecileri gazladığı, copladığı şairane bir ülkede hakikaten kim mağdur olacak ki…

        Olsa olsa “bir şiir yüzünden mağdur” olunur.

        Gerisi düz yazıdır, dümdüz edilen.

        AKP’li bir ilçe başkanı çocuklara kırtasiye dağıtımı poşetlerine istemeden de olsa “Gelecek için çalıyoruz” yazdırmış ya, bakalım gelecek hangi makamdan hangi makama çalacak!

        Çok sesli, çok yönlü bir dünyada tek adım, uygun adım yürümek mümkün değil.

        Bu yollarda beraber yürüyüp beraber ıslananlar” bile bir ötekini taşıyamıyor.

        AKP belki yine tek başına iktidar olabilir…

        Ama diğer herkesi düşman gördüğü bir dünyada, tek başına!

        Eliyle gösterip adını bile bilmediği gazetecileri kovan kayyum kibirli, otoriter “tek başına buyruk”luğun, daha genel bir “Kayyum Düzeni”nin “hak, hukuk, özgürlük, nezaket, zarafet, itibar, demokrasi” temsilcisi işte!

        Yere düşürülmüş Somalı işçiye “Tekme Atan Danışman”dan da bileceksiniz zaten.

        ***

        Trabzonspor Başkanı da, Türkiye futbol tarihinin en efsane kulüplerinden birini, Hayri Gür’lerin, Ahmet Suat’ların, Atay Aktuğ, Şenol Güneş, Cemil Usta, Turgay Semercioğlu, Küçük Hamdi, Necmi Perekli, Necati Özçağlayan, Kadir Özcan, İskender Günen gibi “insanlar”ın takımını, aynı Kayyum Kültürü ile, “hakem-insan alıkoyan; rehine-esir alan” bir tarihe yazdı.

        Fenerbahçe Başkanı’nın “O hakem nasıl çıkacak buradan… İnip tokat atasım…” dediği “Karizma” ülkesinde o çıtayı daha da yükseğe taşıdı.

        O kadar yükseğe taşıdı ki, ancak “Onun için ölürüm” dediği “Reis” arayınca salıvermiş esirleri!

        Ben de görüyorum bir çok maçta Trabzonspor’un haksızlığa uğradığını. Ama futbol tarihinde ne o bir ilk, ne bunlar son. Ne sadece onun başına geliyor.

        Lakin, sanki Trabzon’da kadınlar yaşamıyormuş, sanki Türkiye’de tribünlere en çok kadın taraftar taşıyanlardan biri Trabzon değilmiş, sanki Trabzonspor’un lisanslı kadın sporcuları yokmuş, sanki Trabzonspor Kadınlar Takımı Türkiye’yi Şampiyonlar ligi’nde temsil eden ilk takım olmamış, sanki Trabzonlu anneler, kız evlatlar hiç var olmamış gibi, “100 yıl kadın gibi yaşayacağıma, bir yıl erkek gibi yaşarım” diyebilen birisi daha yeşil sahalara gelmemişti!

        Döven, kıran, vuran, tekme tokat atan, cam çerçeve indiren, tehdit eden, esir alan, basan, polise emrederek gazeteci kovan bir resmi heyet demokrasi ve hukuk dersleri veriyor!

        Türkiye cinnet geçiriyor.

        Tek adım, tek adım, tek Kayyum, tek cinnet!

        Diğer Yazılar