Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Deniz Naki, “yeşil sahalarımızda nadir rastlanan” bir sonuç ardından Amedspor Bursaspor’u eleyince konuştu ve 12 maç ceza aldı. Bir de sanki trilyonluk transfermiş gibi beş on bin TL para cezası eklendi.

        Belki Fenerbahçe’yi izleyerek bir “Türkiye Kupası” yaşayacak olan Diyarbakır da “seyircisizlik”le cezalandırıldı.

        Ceza vermekte şahane bir adalet, hakkaniyet, cesaret sistemimiz var.

        Emeği geçen herkesi kutluyorum!

        ***

        Deniz Naki, daha önce de oyuncusu olduğu Gençlerbirliği’nin, yani “Alkaralar” takımının “Başkan Baba”sınca da oyundan atılmıştı!

        12 maçlık cezaya sebep olan suçu “ideolojik, politik görüş ifade etmek.”

        Sanki ifade ettiğimiz her görüş “ideolojilerimiz, inançlarımız, siyasi hallerimiz” dışındadır!

        O “ideolojik, politik görüş” başka türlü, ne bileyim yoğun bir dini-mezhepsel inanç, milli-milliyetçi ifade olsa “ideolojik-politik” olmayacaktı.

        Kendi ideolojiniz, inançlarınız, siyasi duruşunuza göre benim dediğimi de yanlış bulabilirsiniz… Ama bilin ki, o da tamamen “sizin ideolojiniz, inançlarınız” yüzündendir.

        ***

        Bu “adalet”in Federasyonu mesela, kendi kulübünün mali yapısını sarsmış, spor ile siyasetçiyi hemhal etmiş birilerince yönetiliyor olabilir… No problem!

        Bu “adalet”in Spor Bakanlığı mesela, medya binasına cam çerçeve ziyarette bulunmuş, gazetecilere tehdit sallamış birilerini baş üstünde tutuyor olabilir… No problem!

        Bu “adalet”in MHK Başkanı bile 10 yıl önce zamanın gol kralından yumruk yedikten sonra ona ancak 10 maç ceza verildiğine tanık biri olabilir… No problem!

        Bu “adalet”, o da Melo, Civelli filan değil,“şöhretsiz amatör” olduğu için, “rakibini tekmeyle düşürüp yerde yatarken kafasına tekme atana” en fazla 21 maç ceza biçmiş olabilir… No problem!

        Bu “adalet”in büyüklerinde, rakibe ırkçı sözler eden 2 maç, rakibin yüzüne tüküren 4 maç, hakeme saldıran önce 11 sonra indirimle 7 maç, hakeme tüküren önce 12 sonra tükürük yalanarak 4 maç, rakibe çekiçle vuran 8 maç almış olabilir… No problem!

        Bu “adalet”in büyük başkanlarından biri, kendi mağduriyetinden kurtulunca başkalarını yine küçümseyip “sahaya inip hakeme bir çakmak istediğini” söyleyebilir… No problem!

        Bu “adalet”in yakın zaman büyük başkanlarından biri, hakemi statta hapsettirmiş, bakan bile dinlememiş, ancak “çok sevdiği büyüğü arayınca serbest bıraktığını açıklamış” ve o da başkanlığı biterken 280 gün almış olabilir… No problem!

        Bu “adalet”in tribünlerinde etnik, milli, dini aşağılama, hakaret, küfür genellikle hoş görülmüş olabilir… No problem!

        Bu “adalet”in Havuz medyası yönetmeni bile “mobbingci” olabilir… No problem!

        Bu “adalet” haber yapan ve yazı yazanı içeri atarken, haber yapan ve yazı yazanı döveni dışarıya bırakabilir… No problem!

        Bu “adalet” İzmir Kordon’da bir genç kızı “sportmenliğe de insanlığa da aykırı” biçimde saçlarından çekip tartaklayan polise, önce 360 gün ceza yazıp, sonra 1480 TL’ye indirerek 5 yıl erteleyebilir… No problem!

        ***

        İşte bu “sportmen adalet” sisteminde, kimliğine, lafına, durduğu yere ne kadar öfke ve kızgınlıkla bakarsanız bakın, Deniz Naki “düşünce suçlusu”dur.

        Evet, “ideolojik, siyasi”dir sözleri… Ama ona ceza veren “sözde sportmenler” de dibine, sapına, köküne kadar “ideolojik, siyasi” zaten.

        Onlar “spor cezası” vermiyor; nasıl nemalanmaları, yaltaklanmaları sporla, sportmenlikle alakasız ise, böyle kibirle dağıttıkları ceza da öyle!

        Tabii ki Deniz Naki de bir ceza alabilir… Eğer “adalet” adalet olsa, “spor” spor olsa, karar vericiler adil, hakkaniyetli, dürüst olsa!

        ***

        Demokratik gelenekleri biraz gelişmiş bir ülkede Deniz Naki pek yalnız kalmayabilirdi. Kendi gibi düşünenler, yaşayanlar dışında, futbol dünyasında o da “Metin Kurt yalnızlığı” idrak edecek.

        Batı’ya açılan pencere” Lise’den çıkmış Galatasaray Kulübü bile, sırf futbolcu ve insan hakkını aradı diye Metin Kurt’u oyundan atmıştı!

        Bizdeki gelenek budur.

        Adalette de, sporda da, laik olanda da, bu hallere layık olanda da!

        Geriye Metin Kurt’un sarı kırmızı formasını öperken, “Halka en yakın yer neresi? Çizgi. Ben de çizgide beklerdim. Antrenör ve idarecilerin olduğu tarafta oynamayı ise sevmezdim” deyişi kalır.

        Futbolda vuruş tekniği çoktur da, böyle duruş tekniği pek yoktur!

        'SÖZLEŞMELİ' ŞEHİT!

        Acılar, ağıtlar, öfkeler arasında, hakikatin o çıplak ölüm suretinin hemen yanında başka hakikatler de çınladı; duyan oldu mu?

        Şehitler”den bir uzman çavuşun sosyal medyadaki son sözlerinin, mealen “Ölsek de adımız hep sözleşmeli” olduğunu öğrendik mesela. Kadrosuz, işten atılmak üzere!

        Şehit Uzman Çavuş” Göksal Cin’in nişanlısının tabut başında “Hep borcumuz var diye, değil mi? 5 bin lira yüzünden, değil mi? Benim kadar kimin içi acıyor aşkım” feryadı yankılandı.

        Bir “şehit uzman jandarma”nın, statüsünün bile unutulduğunu, özlük hakkını görecek “bir devletlu gözlük”ün dahi çıkmadığını ise zaten duymadık.

        Şu sıra Şırnak’ta, avukatların dahi gidemeyeceği şartlarda, bir yüzbaşı ve bir üsteğmen “büyük zarar veren emre itaatsizlik suçundan” Askeri Mahkeme’de.

        Suçları”, iyi bildiklerine inandıkları şartlarda, ileri sürecekleri (bataryası, kumanyası bitmiş) askerlerin pusuya düşeceğini düşünerek, onların hayatını korumak için “farklı” inisiyatif kullanmaları.

        Bu “subaylar”ın, kimi meslektaşının “katır sınıfı” dediği üzre, biri astsubaylıktan gelme, biri sözleşmeli olduğunu yazmasam da olurdu. Bunun ne etkisi vardır ki!

        Diğer Yazılar