Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Büyük ülkenin bir köşesinde “terör, terörle mücadele, mücadele terörü” sıvasız hanelerden “Ankara’ya götürdüğü 9 kardeşine bakan Hakkarili Teğmen Abdulselam”ı da, “3 aylık nişanlı, 3 aylık evli, 3 aylık bebeği olan” uzman çavuşları da, bodrum katında 13 yaşında Sultan’ı, sokak ortasında 11 çocuk annesini, kahvaltı sofrasında üç çocuğu önünde bir anneyi daha, 3 aylık bebek ile onu taşıyan 80’inde dedesini…

        Ala ala “beraber yürüyor!”

        Bir yandan “zulümden kaçanlar”a, “Işid ile Rusya ve Suriye rejimi” arasında sıkışıp yeniden yollara, yine sınıra düşenlere kucak açan, denize salınıp onar onar boğulanlar hariç, kamplarda 280 bin, toplam 2.5 milyon Suriyeliye “bir hayat” sunan ülke…

        Bir yandan da kendini vuruyor, kendini yıkıyor, kendini öldürüyor!

        ***

        O kadar siniyor ki ölüm her yana…

        Bir yaşında çocuk babası 25 yaşında genç bir adamın, boşanmak isteyen karısı ile akrabalarını, iki ayrı evde (şimdilik) 9 kişi öldürmek suretiyle katletmesi normal geliyor olmalı!

        Özel güvenlikçilik bile yapmış gencin nasıl bu hale gelebildiğini düşünecek ne zamanımız var, ne arzumuz, açıkçası ne de takatimiz!

        Güvenlik hummamız” o kadar yoğun ve meşgul ki, henüz 21’inde bir kadının “Kocam beni öldürecek” diyen koruma talebine yetişemiyor haliyle… Kim bilir kaçıncı kadın böyle, “seni öldüreceğim-beni öldürecek” tehditlerini duyurduğu halde, biz sadece öldürüldüğünü duyabiliyoruz!

        ***

        İkiyüzlü hassasiyetlerimiz esasen “ölü gözler”le baktığı için olan bitene, ölümleri doğru dürüst göremiyoruz.

        Milletçe infialimiz” ve “devletin gücü” bir türlü işçi katliamlarına teğet geçemiyor mesela.

        300’ü birden bir seferde ölürse, bir “işçi sınıfı” var oluyor; o da ancak toplu mezarda!

        10’u birden bir rant plazasının asansörüyle betona, yerin kat kat altına çakılıp paramparça olursa, mesele ediyoruz tabii; sonra ölenler öldükleri yerde, ölüme sebep olanlar da oldukları yerde kalıyorlar.

        Hayatını kaybedenler pahasına kazananlara dair ne hukukumuz varit, ne vicdanımız sabit.

        Zaten böyle olmasa, 10 kişi değil, 3 kişi diye ayırmayız; daha yeni, yine bir cafcaflı plaza şantiyesinde yine asansörle boşluğa düşüp can vermiş işçiler Yasin Bakır, Yaşar ve Osman Yardımcı’yı.

        Zırhlı Mercedes” güvenliği devletinde onların da, 21 yaşındaki Tuğba Taş gibi bir güvenliği yok. Güvenceleri zaten yok, güvenlikleri de yok!

        İster kaza “geliyorum” desin, ister katil “geliyorum” desin, ister bu insanlar “ölüyorum” diye seslensin!

        ***

        İkiyüzlü hassasiyet toplumu olarak, büyük infial içinde olmayı çok severiz ya, efendilerin itfaiyesi sıkar suyu, infiallerimiz fıs diye söner.

        O yüzden, “Suriye, mülteciler, Aylan bebek” diye resmigeçit yapan vicdan alayımız, hayatın her günkü cinayetleri, katliamları karşısında “has dur” oluyor.

        Çünkü efendiler bunlara infial etmemizi hiç sevmiyor; efendilerinin kulları da dert etmiyor; kendi başına gelene dek.

        İş katliamına kurban gidenler arasında iki yıl önce 22 “göçmen işçi” varken, bu sayı şimdi 69’a çıkmış. Yılda 1600 işçiyi öldüren bir piyasa için leblebi çekirdek tabii!

        Ama adiliğin dibi şurada ki, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’ne göre, çoğu Suriyeli “ölü işçiler”i üç paraya çalıştıranlar, cesetlerini de tanımazdan geliyor, o işyerinde çalıştığını, o sermaye için öldüğünü, o patron için can verdiğini inkâr ediyorlarmış.

        ***

        Yiğitlik, kahramanlık, cesaret, delikanlılık, namus, ahlak, fazilet, saygı ve sevgi, birlik ve beraberlik, hepimiz aynı gemideyiz, etle tırnak gibiyiz, aynı ailenin fertleriyiz, merhamet, acıma, sadaka, sevap üzerine külliyatı sonsuz genişlikte bir millet ile büyük devlet adamların olacak…

        Sıvasız haneleri, asker iken de, polis iken de, kadın iken de, genç kız iken de, bebek, dede, ana iken de, işçi ve hatta göçmen iken de “ölüm” böyle pervasızca yıkıp geçecek.

        Ve nasıl bir şeyse, bunun üzerinde hep kasım kasım kasılacak beyler, ağalar, efendiler; bunca yıkılmış hanenin, bunca “ölü toprağı”nın üstüne basan kibirlerinden geçilmeyecek.

        Yahu biz neleri çok yanlış yapıyoruz” diye tereddütleri bile olmayacak!

        Diğer Yazılar