Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Çok değil, tam iki yıl önce. Tam değil, iki yıldan 18 gün kadar da önce.

        Dönemin Başbakanı, Şanlıurfa’da, “kanlı tarih”e inat, millete seslenip ufuk açıyordu:

        Ocaklar söndü, yürekler yandı, huzurumuz kaçtı. Maddi olarak da çok ağır bedeller ödedik.

        Terör sorununu hukuk içinde hamdolsun çözüyoruz. Demokrasiyle çözeceğiz, dedik. Ekonomik kalkınmayla, hizmetle, yatırımla çözeceğiz.

        Sade güvenlik tedbiriyle çözülemez, dedik. Kültürel, demokratik, insani hakları teslim ederek çözeceğiz, dedik.

        En önemlisi, kardeşlik hukuku içinde çözeceğiz, dedik.

        Önümüze çok engeller çıkardılar, çözmeyelim diye. Çok saldırılar, tahrikler yaptılar, partimizi kapatmaya kalktılar. Ama başaramadılar.

        Biz yolumuza milletimizle devam ettik. Bu yola elimizi, kolumuzu, bütün bedenimizi, hatta canımızı koyduk.

        Bu acı meseleyi mutlaka çözeceğiz. Kardeşliği en güçlü şekilde tesis edeceğiz.

        Biz çözmek, annelerin gözyaşlarını dindirmek için samimi mücadele verirken, önce Oslo sürecini sabote ettiler. Arkasından MİT Müsteşarımızı tutuklamak, devre dışı bırakmak istediler. Paris’te suikast yaptılar. Süreci bozmak istediler.

        En son 17 Aralık, 25 Aralık darbe girişimiyle çözüm sürecine saldırdılar.

        16 Kasım’da Diyarbakır’da tarihi buluşma gerçekleştirdik. Sayın Barzani, Şanlıurfalı Tatlıses, 38 yıldır vatanından uzak Şivan Perver geldi. Diyarbakır’da muhteşem tablo oluştu.

        Tüm Türkiye bu tablodan etkilendi, duygulandı. Bana telefonlar geldi ve sevinç gözyaşları döküldü.

        Türkiye’de barış, çözüm, kalıcı bahar umudu çoğaldı.

        Ne yaptılar? Çözüm sürecini baltalamak istediler. Pensilvanya’daki zat ve buradaki yandaşları, maşaları. Devlet içerisinde örgütlenmişler. Doğu ve Güneydoğu’da bahar havasından rahatsız oldular.

        GENÇLERİN ÖLMEYECEK OLMASINDAN RAHATSIZ OLDULAR.

        Bölgedeki değişim, gelişim, kardeşlikten rahatsız oldular.

        Şanlıurfa ile Trabzon’un, İstanbul ile Diyarbakır’ın, Van ile İzmir’in kucaklaşmasından rahatsız oldular.

        Çözüm sürecini sabote etmek isteyenlere 30 Mart muhteşem duruşunuzun cevabı olacak. Bu süreç başarıyla ilerliyor.

        Allah’a hamdolsun, acı haberler almıyoruz. Bölge çehresi hızla değişiliyor, kepenkler açık kalıyor, turistler geliyor, işadamları yatırımlara başladı.

        Doğu ve Güneydoğu kalıcı baharın huzurunu, iklimini yaşıyor.

        Buna hep birlikte sahip çıkacağız. Bu huzur baharını hep birlikte yaşayacağız.

        Eski günlere, eski Türkiye’ye dönülmesine asla izin vermeyeceğiz. Kan, gözyaşı, acıya dönülmesine hep birlikte engel olacağız.

        Suruç’ta Mürşitpınarr Kapısı açıldı. Suriye normalleşince Akçakale de açılacak. Suruç’ta tarih yazıyoruz. Türkiye’nin en uzun sulama tüneli hizmete giriyor.

        Suruç kötü şeylerle değil, güzel şeylerle anılmalı. Çözüm sürecine herkes sımsıkı sarılmalı. Bunu başaracağız, bölmek isteyenlere, yavrularımızı dağa kaçıranlara hayır diyeceğiz. Şehir varken, ana ocağı varken yavrularımızı niye dağa kaçırıyorlar?

        İnanın, bu kardeşlik ortamı devam ettikçe daha çok tarihi anı birlikte yaşayacağız.

        KENDİNİZ, ÇOCUKLARINIZ, İSTİKBALİNİZ İÇİN ÇÖZÜM SÜRECİNİ KORUYACAKSINIZ.

        Bu konuda çok hassasız. Çözüm süreci birilerini rahatsız etti ama onların rahatsızlığı bizim huzurumuz olacak.”

        ***

        Sonra her şey ne hızlı değişti, farklılaştı; ne kadar hızlı öldürüldü onca insan.

        Nisan 2015’te Ağrı’da bir “Bingöl 33 er provası.” Kobani düştü düşecek beklentisi. O arada hendekler. 7 Haziran’da “Kürt siyaseti”nin Türkiyeli olma, örgütü de kırmızıçizgileri de aşarak muhalif parti olarak büyüme ihtimali.

        7 Haziran seçiminden hemen sonra işte o Suruç: Işid eliyle katliam, 34 ölü. İki gün sonra o Urfa’da, Ceylanpınar’da evlerinde iki polisin (“PKK tarafından”) katli. ABD’ye Işid’i bombalasın diye üs açıp Işid’e bir, iki bombadan sonra Irak’ta PKK’ya bombardıman. “Yenilenen seçim”in tam öncesi Ankara Garı’nda Işid bombasıyla 100 ölü. Sonra seçimde “terör ve güvenlik”in ön plana çıkışı! “Kime yaradı” tartışması.

        Sonra…

        Yine “sönen ocaklar, yanan yürekler, sade güvenlik tedbirleri, o yolda canını kaybeden yüzlerce asker, polis, sivil ve “etkisiz hale getirilenler”, tüm Türkiye’nin acı ve korkuyla duygulanışı, sevinç değil keder gözyaşları, annelerin gözyaşları, barış-çözüm-kalıcı bahar umudunun kana gömülüşü, yine nefret, yine acı haber, kapalı kepenkler, şehir varken-şehir artık yokken boşalan kentler, enkaz ilçeler, toplu mezar bodrumlar, Diyarbakır’da muazzam felaket, eski günler, eski Türkiye, kötü şeylerle anılan Suruç’ta tarihe yazılan katliam, kendini-çocuklarını-istikbalini koruyamayan halk, herkesin derin huzursuzluğu!”

        Ve işte o Ankara!

        Evlerinin yolunda öldürülmüş evlatlar, babalar, anneler… Her gün vurulan, her gün yeniden ölen bir bahar! Yukarıdaki “uzun” umuttan sonra; derin, kanlı bir hayalkırıklığının upuzun cenaze alayı!

        İki yıl önce bahar müjdelenmiş…

        İki yıl sonra o baharın tabutu çivilenmiş!

        Yurtta harp cihanda harp… Umut harap bahar harap!

        Diğer Yazılar