Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Artvin’de, Cerattepe’nin “şeyine koyacak” Şirket’i protesto edenlere girişen polis (ve jandarma) mensupları demiş ki:

        Biz emir kuluyuz!

        ***

        Sıvasız hanelerden gelmiş polis ve askeri “Şirket’in özel güvenliği” gibi kullanan sisteme bakacaksın o zaman.

        Yukarıdan emir geliyor…

        Alttakilerin üniformalı çocuklarını alttakilerin üzerine sürüyorlar!

        Bu tulumba böyle işliyor; bu çark böyle dönüyor; bu “altın” düzenin özü bu!

        ***

        Bir millet mahmur, tam uyanamıyor olmalı. Yoksa dikkat etse, görecek:

        Bir Şirket var.

        Onun üzerine giden (o güne kadar makbul) savcılar, polisler temizlendi, kanunlar değiştirildi. “Bağımsız” yargı ve “emir kulu” Emniyet Şirket’i koruma kollamaya memur edildi.

        De ki “darbeciydi” onlar!

        Ama Şirket’in karşısına kim çıksa, ister Yırca veya Cerattepe’deki gibi, toprağına, ağacına, suyuna sarılmış canlı canlı halk; ister gökdelen inşaatının asansöründen boşluğa atılmış 10 ölü işçi; ister Soma’da bir madenci…

        Milletin devleti” anında “Şirket’in devleti” oluyor.

        Buna (bir kısım) sermaye ve devlet/iktidar gücünün tek yumruk olması denir…

        Lakin senede 1700 can veren ölü işçi sınıfının, yaralı halk tabakalarının, acılı sıvasız hanelerin evlatları birbirine saydırmakla meşgul!

        ***

        Allah’ın kulu” olmakla övünmesi gereken muhafazakârlık neden gelip gelip “Emir kulu” olmaya saplanıyor?

        Neden “kullar”ı kendi kulları haline getirmekte böyle mahir Şirket?

        Nasıl oluyor da bir devlet ve iktidar, yargı ve güvenlik; Şirket’in şirketi gibi davranabiliyor?

        Nasıl beceriyorlar değil mi, “halkın gazetesi” olması gereken kağıttan kaplanlarla halka hakaret etmeyi?

        Oradaki “gazeteci” düştüğü, düşürüldüğü, teslim, rehin, esir, kul olduğu bu utanmazlıktan hiç mi sıkılmıyor?

        Öyle bir haber yazarken, öyle bir manşet atarken, halka Şirket adına sallarken, belki mütevazı bir hanedeki başörtülü-başörtüsüz anasından, rahmetli ise onun ruhundan dahi hiç utanmıyor mu?

        Başka bir köydeki sıvasız haneden bir ana, polis veya asker evladının kendisi gibi anaların, kendileri gibi sıvasız hanelerin üzerine üzerine çullanıp “Ben emir kuluyum” demesiyle nasıl bir gurur duyacak ki!

        ***

        Bakan parmak sallıyor; ağaçlardan barikat yapan halk hesap verecekmiş.

        Haklı, çünkü Şirket ve Emir Kulları Sistemi şöyle işliyor:

        300 madencinin “devlet-iktidar gözdesi” madende öldürülmesinden sonra, acılı Soma’da protestoya yelteniyorsun; “Emir kulu” özel harekât polisleri eşliğinde, devrin başbakanının “Danışman”ı, yani aklı, beyni, kafayı temsil ettiği sanılan biri, yere düşmüş işçinin kafasına kafasına tekme vuruyor.

        Anlıyorsun ki, Şirket Tekmesi bu.

        Bir kere mert değil, delikanlı değil; akıldan ziyade şiddet, tehdit, baskıyı temsil ediyor.

        Küçük gördüğünü ezmeyi, karşıt saydığını böcek yerine koymayı doğru kabul ediyor.

        Bitmiyor tabii:

        O işçinin iş bulması mümkün olmuyor.

        Bitmiyor: Yerdeki işçiye, kamu aracına tekme vurup zarar verdiği için dava açılıyor, işsiz, hamallık yapan bir “halk mensubu” 543 TL’ye mahkum ediliyor. Tekme atanın mahkumiyeti, efendilerinin mahcubiyeti var mı? Yok!

        Sistemin nasıl işlediğini anladık mı şimdi? Yok!

        Özetle: Yerde kafasına kafasına devlet-iktidar tekmesi vurulan, bir insandır, bir işçidir…

        Onun tekme vurduğu söylenen “kamu aracı” ise zırhlı Mercedes!

        Anladık mı şimdi; yere düşmüş bir insanın kafasının, zırhlı Mercedes’ten çok değersiz olduğunu?

        Hakikaten de her şeyin ölçüsü paraya, güce, kudrete vurursan, öyledir! O vakit vur tekmeyi kafaya.

        ***

        Uğur Kurt, iki yıl oluyor, Cemevi’nde cenazede bir polisin ateşiyle öldürülmüştü.

        Dava sürüyor; ama polisin avukatının bir duruşmadaki tavrından sonraki arbede yüzünden, avukatın talebiyle Kurt’un zaten acılı annesine 3.5 yıla kadar hapisle dava açıldı.

        Arbedede avukatın saati kopmuş!

        O vakit şimdi anladınız mı? Kafasından vurulmuş bir insan, vuranın avukat saatinin akrebinden daha değersiz olabilir!

        Galiba bunu da kabul etmediniz.

        Afyon cephaneliğine “Emir kulu” olarak tıkıştırılıp bombaların infilakıyla 6 kilometre çapında araziye paramparça yayılan, DNA’ları kazınan 25 askeri hatırladınız mı?

        İşin uzmanı astsubayın itirazına rağmen emri verenler serbest; suçlama paramparça olan, kendini savunamayan astsubaylara yönlendiriliyor.

        Yetmedi? Duruşmada şey yaptılar diye, evlatları paramparça olmuş aileler de yargılanıyor!

        Esenyurt’ta AVM şantiyesinde tıkıldıkları naylon çadırda eriyip kül olmuş 11 işçinin de kendilerinin katili olmakla suçlandığını söylemeyeyim artık.

        Çünkü beyefendi, siz, anlamak istemiyorsunuz!

        ***

        ***

        Bu Yeni Şirket Düzeni.

        Hem sınıfsal, hem yapısal, hem kapısal.

        Bir sınıfın başka bir sınıf üzerindeki hakimiyeti… Otoritenin Kamu Aracı ile Şirket Çıkarı’nı birleştirmesi… Ve ille kapı kullarına ihtiyaç!

        Şirket-Cüret-Hiddet-Şiddet düzeni!

        Bu düzen Altın’ı, Efendiler’i, Mercedes’i, Asansör’ü, Emir Veren’i, Tekme’yi halkın itirazları, sıvasız hanelerin yürek isyanı karşısında korur…

        Ve korumak için de bizatihi halkın içinden emir kullarını bulur!

        Bakalım Salih Dursun ne ceza alacak?

        Diğer Yazılar