Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Anayasa Mahkemesi’nin Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutukluğundaki “hak ihlali” kararı, “bedel”in nasıl bir haksızlık olduğunun hukuki ilanında bir başlangıç.

        Haberin, yazının, eleştirinin, düşünce ifadesinin “bedel ödeyecekler” muamelesine tabi tutulmasında, umarım “bedelli düşünce ve haber” açısından sonun başlangıcına, ceberut hukuk yorumlarının tasfiyesine işaret eder.

        Geçmiş olsun, desek; tabii ki geçmedi, kolay geçmeyecek. O zaman “gelecek olsun!”

        Darısı, çoluk çocuk, sivil-asker, şöhretli-şöhretsiz tüm “bedel mahkumları”nın başına!

        Tabii “görünmeyenler”in de! Çünkü bir de “kimsesizler” vardır hep! “Özgürlükleri savunanlar” bile onları zor görür.

        ***

        Anayasa Mahkemesi demeye getiriyor ki:

        Bu gazeteciler gazetecilik yaptı. Ancak tutuklanmayla kişi özgürlükleri ile ifade ve basın özgürlüğü ihlal edildi.”

        Tam o esnada “bağımsız yargı” 120 Twitter hesabına daha engel koyuyordu ya! İşte öyle bir şey.

        Uluslararası PEN, “Cizre’de yananlar arasında cesedi çıkan gazeteci Rohat Aktaş’ın ölümü ivedilikle araştırılmalı” diye ilan ederken “ulusal sen, ben”deki sessizlik ve körlük de öyle bir şey işte!

        ***

        Şimdi memleketin önünde bir soru:

        MİT TIR’ları”“ifade etmek”; yani yazmak, haberleştirmek “casusluk” mu “ifade ve basın özgürlüğü” mü?

        Bu sorunun etrafındaki ayrım aynı zamanda Türkiye’de düşünce, vicdan, ifade ve basın özgürlükleri ile onları bastırmaya adanmış bir siyaset-devlet-hukuk-medya anlayışı arasındaki ayrıma tekabül edecek.

        Haber yapanların mı yoksa yanlış yapanların mı hesap vermesi gerektiği sorusuyla birlikte.

        ***

        Anayasa Mahkemesi’nin Dündar-Gül Kararı çıkınca Meclis’te AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan’ın dediği gibi, “Sevinçle karşılıyoruz efendim!”

        Daha “sevinçli” günler için, geçmiş olsun… Yok yok, gelecek olsun!

        NEYSE Kİ BÜYÜMEDEN YAKALANDI!

        Bir “canlı zanlı” daha büyük eylemler yapmadan, yani eylemleri büyümeden, uzun süreli ve çok titiz takipler sonucunda şöyle yakalandı:

        1.İktidar kaybettiği için sayılmayan seçimlerden iki gün önce HDP Diyarbakır mitingindeki bombalı saldırıdan hemen sonra bir “gizli muhbir” Emniyet’e ihbarda bulundu.

        2. İhbarda, “patlama”ya ilişkin bir sosyal medya paylaşımı videonun altındaki “küfürlü yorum”a dikkat çekildi.

        3. Bu da tabii hemen dikkat çekti!

        4. Polis “zanlı”nın Facebook hesabını hemen takibe aldı.

        5. Fakat “zanlı” kendi adıyla yazmadığı için hemen tespit edilemedi.

        6. Derken bağlantılı olduğu hesaplar takibe alındı.

        7. Orada “zanlının ablası”nın hesabındaki fotoğraflardan “zanlı”ya dair ipuçları tespit edildi.

        8. Bu titiz çalışma sonucunda ablanın çalıştığı okula giden ekipler “zanlı”yı sordu.

        9. Yine de “zanlı” hemen yakalanamadı.

        10. Ne zaman “zanlı” hesaplarda kendi adını kullandı, o vakit yakayı ele verdi!

        11. İlk ihbardan 8-9 ay kadar sonra Terörle Mücadele ekipleri “zanlı”nın evine baskın yapıp yakaladı.

        (Bianet’te Ayça Söylemez’in haberinden)

        ***

        Canlı bombalar”ın eylemden önce pek yakalanamadığı bir devirde bu titiz takip ve baskın elbette yüreklere su serpiyor…

        Lakin “canlı zanlı” henüz 13 yaşında bir çocuk!

        Suçu, “Cumhurbaşkanı’na hakaret.”

        Daha büyük ağabeyler, ablalar, amcalar, teyzeler, dedeler, büyük anneler gibi!

        Büyümeden yakalanmış neyse” diyeceğim, ama belki de “suç” sırasında 12 yaşındaydı.

        Çocuk” deyip de geçmeyin…

        9 yaşında çocukları taciz edenlerin “iyi hal”den serbest kaldığı, 13yaşında çocuğa tecavüz eden 26 kişinin “çocuğun rızası vardı” diye serbest kaldığı zamanlar.

        Burası (bu iktidardan önce) 12-13 yaşında çocukların gözaltına alınıp kemiklerinin 18 yıl sonra asit kuyularında bulunduğu ülke.

        Bu iktidar sırasında da bebeklerin dedelerinin kucağında sokak ortasında vurulduğu, 12-13-14 yaşlarında öldürülmüş çocukların “katilleri”ne göre tasnif edildiği ülke.

        12-13 yaşlarında çocukların rahatça öldürülebildiği bir ülkede, 12-13 yaşında bir çocuk da evinde bir terörist gibi rahatça basılıp götürülebilir.

        (Savcı, yaşını dikkate alarak serbest bırakıyor… Çocuk da “suç”u işlemediğini söylüyor!)

        ***

        Büyümeden” yakalanması şu acıdan da yararlı olmuş:

        Misal büyüyüp üniversite öğrencisi olarak, 6 yıl önceki Başbakan’ın “Roman açılımı” toplantı salonunun dışında “Parasız eğitim istiyoruz, alacağız” pankartı açan “büyük çocuklar” Berna Yılmaz ve Ferhat Tüzer 8 yıl 5 ay hapse mahkum olmuştu.

        1,5 yıl hapiste kalmışlar, Savcı “Suç değil, anayasal hak ve ifade özgürlüğüdür” deyince serbest kalmışlar, ama o Savcı gitmiş, yenisi ise “Hayır, bunlar terörist” demişti!

        13 yaşındaki “zanlı”, bilmiyorum futbol sever mi, yıldızlara öykünmüş müdür ama şöyle düşünebilir artık:

        Aynı suçtan Hakan Şükür’ün de 4 yıl hapsi isteniyor!

        ***

        13 yaşındaki “canlı zanlı”nın adı A.Ş. imiş.

        13 yaşında bir A.Ş.’nin evde basılıp alındığı ülkede, “Egemenlik Milletindir” TBMM’nde bir başka A.Ş. hakkındaki iddiaların soruşturulması iktidar oylarıyla ve MHP’nin çekimser tavrıyla reddedildi. “Milletin temsilcileri”nin büyük kısmı, “milletin şeyine koyacağız” diyen bir Şirket’in Genel Kurul üyeleri, ortakları veya temsilcileri gibi oy kullanmıştı demek!

        Öyle ya, “Işid Musul’da Konsolosluğumuza yürüyor” diyen bir önergeyi de reddetmişlerdi, “hadi oradan, uydurmayın” diyerek.

        Soma madenleri araştırılsın” diyeni de “Orada bir problem yok” diye reddetmişlerdi, 300 işçi henüz hayattaki son günlerini yaşarken, 400 çocuk hala babalarına sarılabilirken.

        Suruç Katliamı araştırılsın” diyeni de reddetmişlerdi, Ankara Garı Katliamı’ndan az önce!

        ***

        Bakalım iktidarın güvenlik güçlerinin, yargının ve Meclis’in koruduğu Şirket, o A.Ş. daha nasıl, daha ne kadar büyüyecek…

        Nasıl büyüyecek bakalım, aylarca peşine düşüldükten sonra evi basılıp alınan 13 yaşındaki A.Ş. !

        Sıvasız hanelere “savaş” münasip görülen, polis, asker, sivil, genç… ölümün hane hane dolaşıp yıktığı bir iklimde, nasıl büyüyecek bakalım!

        Diğer Yazılar