Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yanlışım varsa Diego Ribas da Cunha düzeltsin. Çünkü, yine onun hesabını kullanan bir başkası değilse, başlığı yazan kendisi.

        Fenerbahçeli, esasen Brezilyalı, ama kökten Ferrara ve Napolili İtalyan göçmenlerin torunu Diego; Amedspor maçı öncesi bu sloganı Portekizce, İngilizce, Türkçe yazdı ve yaydı. Fenerbahçe’nin konuk ettiği Diyarbakırlı minik çocukların fotoğrafıyla birlikte.

        ***

        O çocuklar maça gelebilmişti…

        Başka çocuklar ise Sur’da, Cizre’de, Nusaybin’de can vermişti.

        Yine başka başka çocuklar, daha büyümüş tabii; asker, polis üniformalarıyla “şehit” düşmüştü.

        TSK’nın son açıklamasına göre mesela, “Dargeçit’te üç kahraman arkadaşımız şehit düşerken, sekiz terörist ölü olarak ele geçirilmişti.”

        ***

        Çocuklar ölmesin” mümkün olmayınca, “çocuklar maça gelebilsin” diye hiç olmazsa sembolik olarak bazı çocuklar maça getirilmişti ama…

        Daha önce, Diego’nun yazdığı bu insani pankartla sahaya çıkan Amedspor, taraftarlarıyla ceza almış, “iki çift sözü olan” oyuncusu Deniz Naki ise, “ideoloji şey etti, politika yaptı” diye, tekme atanlardan daha fazla cezaya çarptırılmıştı.

        ***

        Demek ki Diego’nun içinden geldi bu ses, dayanamadı, yazdı ve paylaştı.

        Eğer onca profesyonel yerli ve “11 yabancı” futbolcunun ciddi bir kısmı, hiç olmazsa bir kısmı, her gün bu sloganı, hayır hayır bu arzuyu, bu insanlığı paylaşabilseydi…

        Belki çocuklar ölmeyecekti bu kadar…

        Belki askerler, polisler bu kadar “şehit” düşmeyecekti…

        Belki siviller sokak ortasında can vermeyecek, belki Sur yürüyüşünde biber gazı bir can daha almayacak, belki dedeleriyle birlikte vurulmuş bebekler büyünce maça da gidecekti…

        Kentler, ilçeler enkaza dönmeyecekti belki…

        Yoksul haneler yoksulluklarını sırtlayıp yollara düşmeyecekti…

        O kadar çok “etkisiz hale getirilmiş, ölü ele geçirilmiş” çıkmayacaktı hanelerden…

        Hiç değilse bir şey söyleyebilme cesareti biraz yaygın olsaydı, önümüzdeki maçlara da bakabilecektik hep birlikte.

        ***

        Anlaşılan Portekizce zor lisan!

        Crianças nao devem morrer” diyebilmek çok zor…

        Eles devem vir para jogos” derken de, insanın, hele hele diğer futbolcuların ve nice localı futbolseverin dili dönmüyor olmalı.

        Sanırım cümlede bir tek “Para” çok çok tanıdık, geri kalan 8 kelime “8 yabancı!”

        ŞİMDİ KİM KİMİN BAŞI, ŞU KİMİN KAŞI, PEKİ KİM ŞAŞI?

        Eskiden sözleriyle iktidarı çok eleştirmiş bir parti genel başkanı iken sonra Hükümet Sözcüsü olan Numan Kurtulmuş dedi ki:

        Sayın Cumhurbaşkanımız, Dündar-Gül tahliyesinde Anayasa Mahkemesi kararıyla ilgili kişisel düşüncelerini açıklamıştır. Kendi kişisel konumunu ortaya koymuştur.”

        ***

        Cevap Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mustafa Akış’tan geldi:

        Cumhurbaşkanımızın AYM kararını eleştirmesi ‘kişisel konumlanma’ değil, devletin ve hükümetin başı sıfatıyla bir açıklamadır.”

        ***

        Bu “akış”ı Başbakan’a sordular. O da dedi ki:

        Cumhurbaşkanı’nın herhangi bir vatandaş gibi eleştiri yapma hakkı vardır deniyor. Ben de aynısını söyledim. Başdanışmanın açıklaması bana gelmiş değil. Ayrıca o anlamda bürokratik birinin açıklamasına cevap verme tutumu içine girmedim, girmem. Türkiye’de devletin başı Cumhurbaşkanı’nın da hükümetin başı Başbakan’ın da yetkilerini herkes bilir.”

        ***

        Tamam, Başbakan “herkes bilir” diyor ama devleti yönetenler pek bilmiyor olmalı.

        Bir kere yürütme sürekli yargıya önyargı rica ediyor… Bağımsız yargı sürekli arz ediyor.

        Hükümet Sözcüsü “kişisel konum” diyor, Başdanışman “Konumlanma değil, devletin-hükümetin başı” diyor, Başbakan “O bürokrata cevap vermem. Hükümetin başı benim” diyor.

        Herkes biliyor ama hiçbir şey bilinemiyor!

        Cumhurbaşkanı Anayasa’ya göre seçilmiş ve yemin etmiş ama onun mahkemesini (kararını) tanımıyor. Eski dava-parti-Başbakan Yardımcısı -hükümet-Meclis Başkanı arkadaşlarından Arınç “O zaman Anayasa’yı da tanımasaydı” diyor ama zaten artık kendisini de tanımıyor. Belki o da onu tanıyamıyor.

        Başüstüne ama başımız dönüyor.

        En iyisi, AYM’nin yıkılıp yerine AVM yapılması!

        Tek kişilik demokrasi yeter de artar.

        İktidar “baş”arılar dilerken Colin Devlin’in “Democracy of one” şarkısını hararetle tavsiye ederim. Bir yerinde “Tek kişilik demokrasi ‘tek kişinin demokrasisi) hiçbir zaman yanlış değildir” diyordu; ki Anayasa baş maddesi bile olabilir!

        GÜLE GÜLE AHMET AĞABEY!

        Ahmet Oktay’la senelerce Milliyet yaziişlerinde çalıştık.

        Çoğu zaman aynı büyük masanın etrafında. Ortadaki sepetten “dijital öncesi haberler”i alıp severek.

        Onun çalışma saatleri vardı, çünkü gazetecilik işi, edebiyat ise mesleğiydi.

        Bize göre erken çıkar, vapura yetişir, geri kalan zamanını gündelik işlerden ziyade, sanata verirdi.

        Bir bakıyorsun, sen onu tanıdığın yaşını da çoktan geçmişsin.

        Bir bakıyorsun, haber gelmiş, “Ahmet Oktay’ı kaybettik” diye.

        O Milliyet yazıişlerinin, başta Milliyet’in kendisi, kimi genç olan kayıplarını, Eren, Hikmet, Fettah, Ömer, Erdal’ı ve diğer tüm kayıpları da anarak, güle güle Ağabey!

        Diğer Yazılar