Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Diyelim hukuk hakikaten hukuk, yargı hakikaten bağımsız, iddialar hakikaten delilli, isnat edilen suç hakikaten baki.

        “Terör örgütü propagandası” suçlamasıyla (ki ortada henüz kesinlik yok) bir gazeteye filan el koyuyor devlet (ki basın-yayın organlarına el koymak öyle pek hukuki değil…)

        Ertesi gün çıkan gazetede en fazla, varsa, “terör örgütü propagandası”nın engellenmesini beklersiniz.

        Öyle ya, iktidar aleyhindekiler de dahil, her haber, her yazı “terör örgütü propagandası” değil herhalde.

        Evet, ama yetmez!

        O gazete ve medya organları anında “propaganda mekanizması”na dönüşüyor.

        “Terör örgütü propagandası” ile (suç kesin olmadan bile) suçlanıp el konuyor ve o el, sözde “devlet-millet adına kayyım”dır, sabahına iktidarın propaganda aracı haline getiriyor.

        ***

        O vakit hukuk sanılan şey şöyle:

        Terör örgütü propagandası ile suçlayıp iktidarın propaganda aracı haline getirmek.

        Sadece mülkiyete el koymamak, kendi zihniyetinin bir organı haline getirmek.

        Giderek, iktidara dair her eleştirinin “örgüt propagandası” sınırında dolaşmasına doğru kırmızıçizgi çekmek.

        ***

        “Bir propaganda aracı olarak gazetecilik”in trajedisi de bu:

        Basın özgürlüğünü hakiki bir bağımsızlık olarak idrak etmiyorsunuz…

        (Genç Parti yayın organı Star, 28 Şubat süreci Sabah’ı, 27 Nisan süreci Akşam’ı gibi) paşaların propaganda aracı iken…

        Kanuni-kanunsuz bir şekilde, “iktidarın propaganda aracı” yapmak üzere el konuyor bir gün (onlar da “terör örgütü propagandası” yapmıyordu ya!)

        Gazeteciliğin özüne, bağımsız olması gereken karakterine aykırı bir geçmiş…

        Hukukun, hakkaniyetin, adaletin özüne de aykırı bir bugüne dönüştürülüyor.

        Basın özgürlüğünün ruhunu gasp etmiş eski mülkiyet-zihniyet yapısına el koymak suretiyle, onu iktidarın propaganda aracı haline getiren daha köklü bir gasp süreci yaşanıyor.

        ***

        Zaman’ın tarihi ve talihi de böyle.

        Bağımsız gazetecilikte “propaganda aracı olmak” yoktur.

        Çünkü propaganda; manipülasyondur, saptırmadır, yalandır, şişirmedir, aşağılamadır, körleştirmedir, bir otoriteye teslim olmaktır, rehin olmaktır, rehine kalmaktır, biat ve itaattir, hiyerarşinin hakikat yerine geçmesidir, emir-komuta zinciridir, bağımsızlık bir yana bağlılık, bağımlılık; eli kolu gözü kulağı, ağzı dili bağlı olmaktır.

        Ne bir cemaatin propaganda aracı olmak…

        Ne cemaat propaganda aracı iken şimdi seni terörist sayan iktidara yıllarca propaganda aracı olarak hizmet etmek…

        Ne devletin propaganda, manipülasyon, başkalarını itibarsızlaştırma aracı olarak kullanılmak…

        Ne de bir gün “terörist” sayılıp el konarak akşamdan sabaha iktidarın sefil bir propaganda broşürü haline dönüşmek.

        ***

        Bir iktidar adalet ve hakkaniyet peşinde olsa, olan biteni o cihetten anlamaya çalışırsınız.

        Oysa güce doymayan bir uzay gemisi gibi konduğu her yerin enerjisini kendi üstüne geçirmeye, yutmaya, kendi için eritmeye, yok etmeye uğraşıyor.

        Her yer Yavuz, her yer Havuz olsun istiyor.

        “Terörle mücadele” adına, Cizre’nin başörtülü kadınlarının yıkık haneleri önündeki ağıtları da, İstanbul’da Zaman çevresinde toplanmış başörtülü kadınlar üzerine boca edilen gaz ve su da aynı sınırsız, kontrolsüz gücün eseri.

        “Başörtülü bacımıza saldırdılar” diyerek, 2002’den Gezi ve bilhassa Kabataş’a, ODTÜ’den yurdun her köşesine propaganda yapmış (haklı olduğu olaylar da vardı, yalanlar da) bir iktidar, bugün “başörtülü bacılar”ı da; işyeri katliamlarından “terörle mücadele adına” yapılanlara kadar ağlatıyorsa, bu inanca dair bir şey değil, artık salt güce, gücün karşısındakileri düşman görüşüne dair bir şeydir.

        Bugünkü ayrım biat ile inat ayrımıdır o yüzden.

        Aklını, vicdanını, gönlünü koşulsuz teslim eden, kim olursa olsun, başımız üstüdür…

        Aklı, vicdanı ve gönlüyle sorgulayan, itiraz eden, bunda inat eden kim olursa olsun, ayaklar altına alınasıdır.

        ***

        Devlet-şirket-hiddet-cinnet-şiddet sentezi kadar, bir ülkenin ruhunu karartan, geleceğiyle oynayan bir icat yoktur zaten!

        Kendi yakın tarihindeki çok şeyi ve çok kişiyi de kötü, hain, terörist, düşman sayan bir iktidar; gerçeklikle bağları giderek zayıflamış iktidar aklı; kendi yarattığı, vaat ettiği veya methettiği değer ve normları dahi çiğneyen otoriterlik; sınırsız güç iştahı; güç uğruna mubah sayılan ne varsa…

        Kimse için hayırlı işler değil Hocam!

        Yine de hayırlı işler dilerim.

        Diğer Yazılar