Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçenlerde “İktidar” şöyle seslenmişti:

        Aynı bombalar, Batı’da, sizin şehirlerinizde patladığında anlayacaksınız ama çok geç olacak.”

        ***

        Hakikaten doğrudur.

        Batı” maalesef “Doğu”yu öyle anlıyor ama belki de yanlış anlıyor zaten.

        Ben bu sözü önce “yurtiçinin doğusu batısı” sanmıştım; Batı’daki İstanbul’un büyük çoğunluğunun, “Doğu”da olan bitenleri anlayabilmesi manasında.

        Yok, daha Batı’ya imiş; Avrupa’ya.

        Başka ülkeleri, başka şehirleri, başka kültürleri “bombalayan” sömürgeci-emperyalist bir geleneğin bunu anlaması zor diye de düşünebiliriz…

        Geçen yüzyılın ilk yarısında bir ötekine salladığı “bombalarla” milyonlarca insan katletmiş-kaybetmiş, iç savaşlardan çıkmış bir “medeniyet”in ortak hafızasında bunların zaten bulunduğunu da varsayabiliriz.

        Bologna Garı, İspanya, Paris ve benzeri “bomba, canlı bomba” vakalarının o hafızada zaten yer ettiğini de.

        ***

        Ama esas meselemiz, bombaları anlamak değil, bu cehennemden bir çıkış yolu bulmak.

        Bunun için kim kimi nasıl anlayacak?

        Bundan kısa süre önce, “Komşularla sıfır sorun” diyen, “Baldıran pahasına içeride barış, çözüm” vaadinde bulunan bir iktidarla yönetiliyordu memleket.

        Şimdi buna tanıklık etmiş bir çocuk olsanız, ölümün ensenizde, yanınızda, kentinizde, sokağınızda, mahallenizde, maçınızda, bodrumunuzda, otobüs durağınızda, babanızın servis aracında, meydanlarda böyle pervasızca dolaşmasını kavramakta zorluk çekersiniz.

        Aynı “iktidar” o umudu, “yurtta sulh, cihanda sulh”u vaat ettiği çocuklara şimdi “maça gitme, okula gitme, sokağa çıkma, tören yapma, metroya binme” devri yaşatıyor; “teröristler yüzünden” tabii.

        Ötekiyle gurur duyulabilirdi ama bunun neresiyle gurur duyacağız Allah aşkına!

        ***

        ABD Başkanı’nın Küba”ya gittiği bir gün, bu cennet ülkede insanlar ya evine gidemiyor, ya evinden çıkamıyor, ya zaten paramparça yatıyor!

        Bu kadar “düşmanlık” elbet sadece iktidar marifeti değil…

        Ama dönüm noktalarında, keskin virajlarda direksiyonda olan da sadece “iç ve dış düşmanlar” değil.

        Bu “emanet”i 13 yıldır süren, sürücü koltuğunda iyi günde kötü günde, gazlayarak, frene basarak sürdüren bir iktidar varsa, önce ona hitap edersiniz; eğer Havuz’da boğulmamışsanız!

        Suriye, Rojava-Kobani ve 7 Haziran üç dönüm noktası.

        Biri “kankamız”dı, biri “Süleyman Şah’ı bile emanet ettiğimiz yer”, diğeri hesapta çözüm-barış umudunu tescil edecek Meclis’in çıkacağı gün!

        Şimdi hepsi düşmanlık, kan, ölüm, tuzak, katliam virajları oldu.

        Tabii ki “karşıdan gelen araçlar” da var da, “bizim araç”ta hiç mi kusur yok?

        ***

        1917-18 sezonu. Fenerbahçe-Galatasaray maçı. Fenerbahçeli asker Arif atla Çanakkale’den yetişiyor maça, iki takım arkadaşı gibi. Maç oynanıyor. Sonra 1919. Fenerbahçe, İdmanyurdu maçına çıkacak. Sağbek Arif için yine izin isteniyor. Yüksek Mühendis Yüzbaşı Arif yolda vurulup şehit düşüyor. Maç oynanıyor. 10 kişiyle. Arif’in yerine kimse sahaya çıkmıyor. 2 numaralı forması saha kenarında asılı. Ama maç oynanıyor!

        Şartlar belki aynı değil; belki 40 bin kişinin güvenliği savaş zamanından da zor. İhbar varmış ayrıca!

        Tamam da, bunun sebebi Arif mi!

        Barış cenneti olabilecekken, Tırlarla, Esetlerle, cesetlerle nasıl böyle bir savaş cehennemi haline geldi bu ülke?

        Gurur duyulacak bir şey midir?

        Arif vurulduğundan beri, bunca zaman vatan olamadık da, vatan olmak için hala mı “şehit kanına ihtiyaç var?”

        ***

        Komşular da dahil her yeri, her şeyi, herkesi yönetmek isterken sürüklendik belki de bu duruma.

        Şam’da namaz derken, sıra sıra cenaze namazında saf tutuyoruz, gencecik evlatlar için.

        Gazze’ye gidemedik ama aynı canlı bombayla aynı anda hem İsrailli hem İranlı öldüren, hem Türk, hem Kürt, hem Sünni, hem Alevi, hem Müslüman Arap hem Hıristiyan yaralayan bir tarih yazıldı burada.

        Bir daha bu topraklarda silahlı çatışma olmayacak diye, İktidar, HDP, İmralı sözler verdi; şimdi tabutlar birbirine eklenirken düşünüyoruz, hangi toprakları kastetmişlerdi acaba diye?

        Anlamaksa, “Batı anladı!”

        Lakin yok öyle şey:

        Batı’nın anladığı” sadece kendi bahtıdır.

        Avrupa için “doğudaki” İstanbul öyledir; İstanbul için de daha doğusu, güneydoğusu.

        İnsanoğlu daha ziyade sadece kendini anlamak, anlatmak, kabul ettirmek istediği için bir ötekini ve onun acısını dinlemesi, anlaması, kabul etmesi pek zor oluyor!

        ***

        O yüzden “iğrenç” bir huyu insanlık, inanç, ahlak sanıyoruz:

        Canlı bombaya bakıp cansız kalanları ayırıyoruz.

        Bir canlı bombada “Vayy terörist” diye ayağa kalkanlar, öteki canlı bombada “iyi olmuş, alkış, hepsi geberseydi” diyebiliyor.

        Kimse bunu doğuştan öğrenmiyor tabii; bir öğreten var mutlaka!

        O da Arif değil.

        Diğer Yazılar