Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Fiilen yarı-başkanlık sistemi” olunca, “yarı-başbakanlık sistemi” de bilfiil oluyor.

        Belki o kadar polisin, askerin “şehit” düşmesinden, o kadar sivilin ölmesinden, o kadim mahallelerin yıkılmasından, yoksulluğa yoksulluk, acıya acı, nefrete nefret katılmasından duygulandı Başbakan ve Diyarbakır’da dedi ki:

        PKK 2013 Mayısına dönerse, o zamanki gibi silahlı unsurları Türkiye dışına çıkarırsa, o zaman her şey konuşulabilir. PKK silahı bırakacak, başka yolu yok. Silah bırakıldıktan sonra niye konuşulmasın barışın şartları içinde. O zaman siyasetin kanalı açılır.”

        Cinnet ve cehennem halindeki bir ülkede, son zamanlarda devlet katlarından gelen “en azından bir umut” açıklamasıydı belki.

        Fakat “yarı-başkanlık sistemi” hemen “yarı-başbakanlık sistemi”ni sürklase etti:

        Ne oturması, ne konuşması, yok öyle şey!”

        ***

        Oysa daha önceki “tam başbakanlık sistemi” bu umudun alâsını vermişti.

        Şimdi kızılan ne varsa, fazlasını söyleyerek, yaparak, hatta kendi deyişleriyle “göz yumarak”, ne bileyim “baldıran”ı bile telaffuz ederek.

        Çünkü başbakanlık sistemi, bir partiye, bir Meclis’e dayanıyor ne de olsa…

        Oysa “yarı-başbakanlık sistemi”ne o fırsat bile tanınmıyor!

        (Nitekim Başbakan bir de “Akademisyenlerin tutuksuz yargılanmasından yanayım” diyecek oldu, “Ne demek tutuksuz yargılanma. Vatandaşlıktan bile atılmalı” diye cevabı geldi.)

        ***

        Bu kadar “sert devlet”iniz olacak, sonra sizi hayret içinde bırakacak.

        Yok, mesela el konmuş bir gazetenin genel yayın yönetmeni olan Değer Özergün’ün “muhabiriyle telefonda konuşmakla” suçlanıp sorgulandığı gözaltılardan söz etmiyorum.

        Güneydoğu’da onca gazetecinin tutuklanması da değil.

        Sert-devlet oralarda iş başında.

        Lakin devlet şahsiyetleri de dahil, 49-50 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının tüm kimlik bilgilerinin, adreslerinin dahi (muhtemelen Ruslar tarafından) ele geçirilmesi konusunda çok mülayim bir devlet var mesela.

        Koruyamamış ama ses de edemiyor şu ana kadar.

        Vatandaşların röntgeni ele güne teslim edilmiş bir bakıma.

        ***

        Önüne gelen devlet Türkiye’yi, bırak Türkiye’yi, il, ilçe ve mahalleleri tehlikeli ilan ediyor; yarı-sert devlet yine mülayim.

        Doğru mu yanlış mı olduğu belli olmayan, artık bırakın mahalleyi, restoran ismi filan yazılı, çoğu uydurma “resmi” yazılar oradan oraya yayılıyor. Ne şiddetle yalanlayıp vatandaşını rahatlatan var, ne uyaran.

        ***

        Her vakada gazeteciden, askerden, savcıdan “casus” çıkaran “Sert-devlet”, yine en tepedekiler dahil, Türkiye’nin, Ankara’nın ciğerinin dahi yabancılar, bilhassa ABD ve Alman servisleri tarafından dinlenmiş olmasına karşı da çok mülayim kaldı.

        Klip ya da karikatür olunca çok kızılıyor ama ruhumuzu, fısıltımızı bile dinlediklerinde, ses yok!

        ***

        Kırmızıçizgilerimizden Musul da öyle işte.

        Musul’da konsolosluğu olan tek devlet vardı.

        O devlet artık yok! Yani o binada yok.

        Musul Konsolosluğu, Ankara’nın emriyle, mukavemet edilmeksizin Işid’e teslim edilmişti. İçindeki korumalar, polisler, diplomatlar, çoluk çocukla birlikte.

        Oysa Işid’in kaçırdığı Astsubay’ın, “mukavemetsiz teslim olup TC ve TSK’yı rezil etti” diye ordudan atıldığı bir sert-devlet de var.

        İşte Işid’le “pazarlıklar”a ve belki takasa “operasyon” denip rehineler alınmış, ama “Musul’daki tek konsolosluk” da, “yurtdışındaki tek Türkiye toprağı” Süleyman Şah Türbesi gibi Işid’e, mukavemetsiz teslim olmuştu işte.

        Bunlara “operasyon” diyor sert-devlet!

        O Musul Konsolosluğu şimdi, yanlış değilse, müttefik uçakları tarafından bombalanmış.

        Ah unutuyordum; “Türkiye’den müsaade isteyip almışlar!”

        Bravo vallahi. Mukavemetsiz teslim edilmiş Konsolosluğun bombalanması da mukavemetsiz kabul edilmiş!

        Normal bir ülkede bunlar gurur duyulacak işler değildir ya; Irak, Suriye anormal yerler tabii Abi!

        ***

        Şimdi dünyada ve ABD ile İran’da gündem olan “Bizimle alakasız olaylar” var.

        Sert-devletin o konularda da ileride sert tavır alması bekleniyor.

        ABD’deki “Rezabey davası” da…

        İngiltere, İzlanda’dan, Azerbaycan, Rusya, Çin, S. Arabistan, Katar, Malezya’ya, tüm yeryüzüne yayılmış “Panama Kanalizasyonu” belgeleri de, magazin-dedikodu-sosyete kısımları bir yana, adım adım “Kara para yoluyla örgütlerin finansmanı” meselesine doğru gidecek.

        İkisi de İran’da “Rezabey’in kankası Zencanibey”in idam kararının gerekçesi sayılan, “Fesat Fil Arz”, yani “fesadı yeryüzüne yaymak”la ilgili vakalar.

        Bizimle tamamen alakasız” olan bu meseleler nereye varır bilinmez ama şu dünya her mülayimi de şaşırtacak kadar sert ve dert bir yer Mert!

        KİM KİME NE ÖĞRETECEK Kİ!

        Kılıçdaroğlu, eski Güleryüzlü bakanın Rezabey hayranlığına atıf yapmak isterken, “Aileden Sorumlu Bakan” için ölçüsüz bir laf etti.

        Bunun herhangi bir gerekçesi, aması filan olmaz.

        Kadın” bakanın, onca çocuğun hayatı, haysiyeti ağır yaranmışken hemen Vakıf kollamaya koşturması da Kılıçdaroğlu’nun sözünü hafifletmez.

        Ancak herkese hakaret davası açılırken, herkese hakaret edebilmeyi, aşağılamayı normal saymış bir İktidar’ın, kadrosunun ve propaganda elemanlarının da kimseye öğreteceği bir seviye ve ahlak yok.

        En azından bu nevi “teşbih, mecaz, gönderme” konularında da anlaşıldı ki, Ana muhalefet liderinin de pek yok!

        Diğer Yazılar