Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Duruşumuza veya duramayışımıza göre, AKP’ye atfettiğimiz, atfedeceğimiz nitelikler ne olursa olsun…

        Siyasal tarihin en önemli “kitle hareketleri”ndendi.

        Yoktan var olmasa da yokluklardan fırlayan.

        AKP’nin ortaya çıkıp patladığı noktadaki “büyük Türkiye felaketleri”ni unutmazsak…

        O zaman da yazdığım gibi, “bir nevi isyan”dı.

        Kurulu düzen”in tüm düzenbazlarına ve düzenkârlarına karşı!

        99 Büyük Depremi’nde “kurulu düzen, statü-statüko kurumları” merkez partiler, merkez medya, merkez sermaye ve ordu merkezine mesafe almaya başlamış kitleler, bir de 2001 Büyük Krizi’yle savruldular.

        Dünya tarihinde, devrimler ve karşı-devrimler dışında, bir koalisyonu oluşturan “üç büyük parti”nin birden tek seçimde tasfiye edildiğinin başka örneği var mı, bilmiyorum.

        Varsa bile, işte biri de 2002’ydi.

        Bunu ancak “bir nevi isyan eden kitleler” gerçekleştirebilir.

        O rüzgârı yakalayan ve şiddetini yükselten partiyle (veya örgütle) birlikte.

        O “tasfiye” tabii ki 2002 seçimlerinin ertesi günü bitmedi.

        Seçimden önce de aynen yazmıştım o günler; seçimden sonra da “hızlı evcilleşme süreci”nin başlayacağını düşünmüştüm.

        Evcilleşme”nin diğer adı, “isyan partileri veya örgütleri”nin de, bir süre sonra “düzenin partisi” veya “düzen partisi” olacağıydı.

        Nitekim AKP, liderliğinin istediği tezkerenin geçmemesiyle, istemeden yakaladığı “enternasyonal isyan partisi” niteliğiyle de, Müslüman halklar ve Avrupa’da savaş karşıtı, sol, sosyalist, yeşil partiler ve seçmenlerde “itibar” yaptı.

        Ardından kendini hızla “enternasyonal kurulu düzen ile içerideki düzenin iktidarı” yapmak istedi.

        Kurmay nitelikleri” tartışmalı, bırakın demokrasiye vesaire ve astlarına saygıyı; öngörüleri zayıf, katı, donuk paşalar heyeti ile “bağımlı” yargı, üniversite, medya çevreleri, o keskin zekâlarıyla “tamamen düzen karşıtı” saydı AKP’yi.

        30’lardaki oylar da 40’a, 50’ye taşındı; “düzen bekçileri”ne karşı.

        Böylece “kurulu düzenin partisi” sayılmayanlarda da “kurun kendi düzeninizi” ilhamı sonuna kadar yerleşti.

        Unutmayalım, darbeyle değil, yine kitleyle!

        Bunun bir dönemi, “kitle hareketi”nin ruhuna münasip olarak “demokratikleşme, devrim, değişim, barış, özgürlük, hak” gibi hususların öne çıkarıldığı “dinamik süreç.”

        Kimse hepsinin hepten “kandırmaca” olduğunu düşünmemeli.

        Tabii iktidar önce kendini kandırmamışsa!

        Tarihin gelgitleri, çok sayıda etkileşimin yarattığı kimya, dış ve iç hareketlerin yönü vesaire…

        İlle öyle olmayı çok istemeniz dahi gerekmez; öyle de olmaya doğru bir rüzgâr eser, iter sizi.

        ***

        2007 sonrası “kadim korku” ile hesaplaşma başladı; “darbe hevesleri” ile.

        Bugün iktidarın reddettiği süreç işte; o gün kullandıklarını yahut ne istedilerse verdiklerini bugün “darbeci” saymadan önceki zamanlar.

        Anti-demokratik” bir merkez, bir heves veya isterseniz sadece hayalet deyin, işte onunla hesaplaşma olduğu için, uzunca süre hep “demokrasi, hukuk” ve sonra “barış” lisanıyla harmanlandı.

        ***

        Kitle partisi, oylarını korusa, arttırsa bile 2010 sonrası, “kütle partisi” olmakta hızlandı.

        Dışarıda savaşçı ve müdahaleci arzu hakim olurken, aynısı içeride de her köşeye hoyratça yayıldı.

        Gezi, derken 17-25 Aralık’ı “darbe” diye niteleyince; kendi eli ve diliyle herkesi ikna ettiği “Çözüm ve barış”tan hepten vazgeçince, 2007 sonrasına damga vurmuş “anti-demokratik güçlere karşı demokratikleşme kaportalı hesaplaşma ve intikam” modeli, yerini doğrudan “herkesi terörist, terör örgütü yardım, yatakçısı ve propagandacısı” ilan eden “anti-demokratik kütleli hesaplaşma ve intikam modeli”ne bıraktı.

        ***

        Kitle partisi” adı üstünde, kitleleri sürükleyen partidir.

        İlle “çok ileri” bir şey olması gerekmez tabii, ama kitle isyanlarını da içinde barındırır.

        İsyan ruhu yerini “otorite, biat, itaat ruhu”na bıraktığında veya ele geçirildiğinde…

        Mağdur hissiyatı”, edebiyatı bir yana, “mağrur fiiliyatı” ile kibir, kin, nefret tahakkümünde boğulduğunda…

        O artık kütle partisidir!

        Kitle desteği” dinamik değil, reaksiyoner; otoritelere başkaldıran değil, başı ve hatta kaşı gözü kalkanı ezen mekanizmaya, itaat-biat merkezine destektir.

        Özgürlükçü değil, özgürlüklere düşman, onlardan sürekli endişe eden bir Kütle!

        Başka kitleleri tanımayan, Kütlesiyle hepsini yaftalayan, hain sayan, hatta kendi içinde bile bunu yapan bir organizma.

        Düzene isyan partisinden, her karşı çıkışı ezmeye adanmış düzen partisine!

        ***

        Sözü Nasrettin Tusî, Mikhail Lomonosov ve Antoine Lavoisier’ye bırakayım:

        Kapalı bir sistemde ne olursa olsun, kütle sabittir!

        O yüzden de Kütlenin Korunması Kanunu vardır.

        (Esasında diyalektiktir ama o ayrı konu!)

        ÖZGÜRLÜĞÜ BASIN GÜNÜ!

        Bugün Dünya Basın Özgürlüğü Günü imiş.

        Biraz şeyttiriyorsun gülüm, Özgürlüğü Basın Günü oluyor.

        Meclis’ten üniversitelere, sokaktan askeriyeye, Havuz’dan göletlere, çamur birikintilerine kadar…

        Kutlu olsun!

        Tabii ne mutlu, hak, hakkaniyet,hakikat için kalbi özgür atanlara, aklı özgür akanlara.

        Diğer Yazılar