Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Bizim dinimizde, bizim inancımızda, bizim kadim kültür ve medeniyetimizde farklı olana tahammülsüzlük, zulüm ve eziyet yoktur.

        Bizim topraklarımızda, kendisi gibi düşünmeyeni yok etmek, yani terör yoktur.

        Kameraların önünde insanların boğazını kesmek, kadınları aşağılamak, insanların hürriyetlerini kısıtlamak, farklı din, mezhep ve etnik kökenden diyerek insanlara zulmetmek yoktur.

        Kendi hırsları ve ideolojileri çerçevesinde insanları sokak ortasında vurmak, öldürmek, yazarlara çizerlere şiddet uygulamak bizim medeniyetimizde asla kendine yer bulamamıştır.”

        ***

        Daha 1,5 yıl önce söylenmiş, daha öncesinde ve sonrasında da benzerlerine rastlanmış bu sözlere bakıyorsun bir…

        Sonra onca “şehit”e, yüzlerce “katliam kurbanı”na, onca sivil kayba, yere düşmüş çocuklara, katledilmiş kadınlara, yerde yatan gazeteciye, daha dün Adliye önünde sıkılmış mermilere bir bakıyorsun…

        Bir de mağdurlar ve mazlumlar da dahil, “ötekiler”e dini, mezhebi, etnik kökeni, inancı, felsefesi, hayatı, hayat tarzı, düşüncesi, fikri, yazısı, çizisi, ideolojisi yüzünden, “tahammülsüzlük” ne kelime, nefret, küfür, şiddet kusan, linçin hep kenarında hazır duran “elemanlar”a bakıyorsun…

        “Peki ben neredeyim yahu” diyorsun!

        Madem öyle, bütün bunlar kim, hangi topraklardan, hangi inançtan, hangi insanlıktan, diyemiyorsun bile.

        O sözleri o gün yakından duymuş olan “Romanlar” da öyle demekte zorlanıyordur.

        ***

        Bırak “ötekiler”i, “kendilerinden” olana, olmuşa, yürek, emek, mücadele vermişlere dahi yaptıklarını, ettiklerini, reva gördüklerini, linçlerini, hakaretlerini, hoyratlıklarını, vefasızlıklarını gördükçe…

        Bu nasıl bir seri imalattır, bu nasıl bir kafiledir, bu nasıl bir tamah, günah cüretidir demeye dahi lüzum hissetmiyorsun!

        Allah akıl, fikir, vicdan, şiraze, endaze, pusula ihsan eylesin!

        YA PARANI YA CANINI!

        Sayı elbette o kadar değil, onlardan da ibaret değil ama aynı konumdaki iki insanla, birkaç gün içinde hayatını kaybetmiş birbirinin “meslektaşı”iki kişiyle birlikte “bir şey” anlatacağım; onları anarak, ailelerinin acısını da paylaşmaya çalışarak.

        Önceki gün Giresun’da Astsubay Zafer Çalışkan çocuğunu okuldan alıp eve bıraktıktan sonra, karakol girişinde “roketatarlı terör saldırısı” ile “şehit” oldu.

        Bu “haber”i duydunuz, çünkü “şehit” olunca bir an için adın duyuluyor; “karakol komutanı” olduğun, uzman çavuş isen “tank komutanı” olduğun da.

        Onun dışında, hayatının bir değeri yok. “Komutanlık” da işte o kadar. Lojmanın ayrı, orduevin ayrı, çocuğun ayrı, denizin ayrı, tazminatın, kıymetin ayrı; uzman isen helan da ayrı, orduevi ise yasak.

        Çalışkan’dan hemen önce bir astsubay daha hayatını kaybetti: Hasan Cordan.

        48 yaşında, biri üniversite, diğeri ilkokul öğrencisi iki çocuk babasıydı. Onların eğitimi için 31 yıl hizmete rağmen emekli olmuyordu.

        Ege’de denetim yüzünden sabah 9’dan 14’e kadar aç, susuz ayakta bekletilenlerdendi; ardından 3 kilometre koşuya mecburdu. Koşuyu, görevi, emri tamamladı, kalp krizi geçirdi; geçen gün son nefesini emir-komuta zincirine verdi.

        Buradaki yazı dışında, duydunuz mu? Kimsenin ilgisini çekti mi? Devlet adamları bunun üstüne konuştu mu?

        Yok.

        Çünkü bu konuşulacak şey değil. Çünkü bu “terör” değil ama tahakküm.

        ***

        Öyle ya da böyle, senelerce ölüme yollanan bu insanlardan hasta olan, uzman çavuşsa, kovuluyor; astsubaysa, diyelim Tugay Astsubay gibi aort yetmezliği tanısıyla raporlu, ancak “spor yapamıyor” diye maaşı kesiliyor.

        Bu devletin elinde can bol, o yüzden ölümden korkan devlet adamı yok! Ama zaten canını verenlere bir de “Paranı da ver” diyorlar.

        Koşarsa canını verecek, koşmazsa ayda 345 TL’den parasını!

        Tugay Astsubay (ve başkalarının) haftada bir yapılan ve aslında muaf olduğu Fiziki Yeterlilik Testi’ne katılamadığı için yan ödeme tazminatının üçte biri kesiliyor. Raporu tamam ama ya koşarsın ya paranı keseriz, deniyor. Hem de esas uzmanlığı bilgisayar olduğu halde.

        Devlet 20 yıldan fazla hizmeti olmuş, meslektaşları kolayca can veren bir insanın maaşından 345 TL keserek ihya oluyor herhalde!

        Bu “şantaj”a benzer adaleti onun 14 yaşındaki kızına da anlatsın, devlet ve TSK büyükleri!

        Sanki bu insanların hayatına çok değer verilirmiş gibi “şehit” tabutu üzerine lafı bol olan her kimse artık.

        Diğer Yazılar