Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İnsanlar bir yandan, hayattayken çoğu “sayılmayan” kayıplarını, “şehitler”ini sayıyor…

        Bir yandan omuzlarına binmiş adaletsizlik duygusunu körükleyen “rakamlar”ı.

        Sıvasız hanelerin öteki yüzündeki “etkisiz” hanelerin acılarını sayamıyoruz, saymıyoruz zaten.

        Barış-çözüm derken, gözyaşına son derken, çöz-yaşı mı demeli yeni dönemin kayıplarına?

        ***

        Bir askerin en büyük “riski” nedir?

        Sevdiklerine, çocuklarına, evlatlarına doyamamış analara sorarsanız, özellikle kendi çocuklarını saklamış efendiler tarafından “şehitlik” ne kadar yüceltilirse yüceltilsin, “ölümden öte risk” var mıdır?

        Kendileri yahut arkadaşları ölümün kıyısında ve tam ortasında olan on binlerce asker şu sıra bir yandan da bir “tablo”yu konuşuyor:

        İş Güçlüğü ve İş Riski Puanları.

        Bunlara göre “yan ödemeler” hesaplanıyor.

        Yeni tablo henüz kesinleşti mi, yoksa biraz ortaya dökülünce geri mi çekildi, yoksa yalan mıydı, belirsiz.

        Ancak geçmiş yıllara bakınca, “tablonun adaleti” zaten herkesin malumu.

        ***

        Şunu anlamak hepimiz için kolay değil.

        Çünkü çoğumuz ölümü öyle yakınında görmüyor, bir kısmımız ise öyle ayda ilave 100 TL’nin bile hayati olduğu bir hayat yaşamıyor. Bir kısmımız nice aile için “bir çuval kömür”ün de hayat olduğunu anlamamıştı ya!

        Öldürmeye, ölmeye sevk edilmiş, hayatını öne sürmüş insanlar, geçimleri, çocuklarının geleceği, evin kirası, eğitim parası diye üst üste yığılmış yükü de “neredeyse ölmekten beter” taşıyor…

        Bakın, bir yanında ölüm olan, öte yanında aylığına eklenecek-eklenmeyecek 100 TL’nin önemi ve sıkıntısı bulunanlardan söz ediyoruz.

        “Anti-militarist” olmak başka, devletin ölüme sürüklediği insanları bile vuran “derin haksızlığa sessiz kalmak” ve farkında olmamak başka.

        Hele hele, “şehitler, kahramanlar, yiğitler” edebiyatı yapıp bu insanların insan olarak varlıklarını, haklarını, haysiyetlerini, hakikatlerini sıfırlamak bambaşka!

        ***

        Adına “iş güçlüğü” denen hanede puanlar hesaplanırken, en tepeden en aşağıya puanların hızla düşüşünü hadi hiyerarşi-rütbe deyip bir nebze normal karşılayın…

        Ama “iş riski” denen kategoride, yeni savaş döneminde sadece kendilerinin “328 şehit” verdiğini söyleyen “en alttakiler”e, “iş riski”nin en düşük askerler olduklarını, Ankara’da merkezde gün dolduran ve oturanlardan bile daha düşük riskli sayılmalarını nasıl izah edersiniz?

        Misal, Çukurca’da düşen astsubaylara, uzman çavuşlara izah edin!

        Bakın, ben oturuyorum… O ölüyor!

        Ben oturuyorum, siz ölüyorsunuz mesela. Anlayın işte!

        ***

        Öyle böyle de değil, dörtte, beşte, altıda bir oranlar bunlar.

        Ve buna göre de “yan ödeme” veriliyor.

        Şu denebilir: “Bunların adı iş güçlüğü, iş riski ama esasında maaş oranında bir ek ödeme.”

        O vakit “risk” deyip bir de hayatlarını puanlamayın. Çünkü haksızlık, çünkü derin bir kayıtsızlık, çünkü ayıp yahu!

        ***

        Emuzder Başkanı Esef Merdoğlu, “en altta” bulunan, “en çok şehit düşen” ama “iş güçlüğü ve iş riski en düşük” sayılan “uzmanlar” adına diyor ki:

        “Misal, 3. kez Güneydoğu’ya tayin olanlara 3. gidişinde yapılacak ilave ödeme belirlenmiş. Rütbelere göre farklı tabii. Ama esas vahim durum şu: Subay ve astsubay için bir gidişte kalınacak süre 2 yıl. Yani 5. yıla başladığında yan ödemeyi alıyor. Uzman erbaş içinse bir gidişte kalınacak süre 5 yıl. Yani bu ödemeyi alabilmesi için 10 yılı tamamlaması gerekiyor. 11. yılda alabiliyor. Ama genelde hiç biri bunu alamıyor. 5 yıl Güneydoğu, 6 yıl başka yer, 5 yıl Güneydoğu, 6 yıl başka yer derken, zaten 45 yaşına gelmiş ve ordudan çıkarılmış oluyor.

        Bunu hazırlayanlar o 5 yılı bilmiyor olmalı, yoksa uzman erbaş bu ödemeyi almasın diye düşünmüş olamaz herhalde!

        Şehit uzman erbaşların hepsi sözleşmeli olmaktan şikayetçiydi, pek duyan olmuyordu. Şehit olunca, sözleşmen de bitiyor işte! Tabutuna ‘sözleşmesi bitti’ diye de yazılabilir!

        Zaten belli ki, ne işimiz güç, ne de o kadar riski var.”

        ***

        İş güçlüğü ve riski açısından en altta, “şehit sayısı” bakımından en üstte yer alanların, bir orduevine girip çay içmesinin dahi yasak olduğunu, o kapıda nöbet tutabileceğini ama yaşlı ana babasını, minik çocuğunu, karısını oraya sokamayacağını da ben söyleyeyim.

        Dağlarda filan yıpranmış bedeni ve ruhunun raporlu günleri sınırı geçerse yahut PKK veya Işid tarafından rehin alınırsa, ordudan atılacağını da.

        Kimi komutanın sık sık, “iki dudağım arasındasınız, işinize son veririm” diye işveren gibi davrandığını da. En azından bu sütunda kayda geçmiş birinin “Biz başız, siz… köle” filan deyip yine de terfi alabildiğini de. Yine burada yazdığım bir başkasının, çatışmada yaralanmış ayağı platinli gazinin tam o bacağına, esas duruşta esaslı duramıyor diye, içtimada, herkesin önünde tekme atıp yine terfi ettirildiğini de.

        Hakikaten kolay ve risksiz iş bu!

        “Yan ödeme”ye gerek yok. “Kan ödeme” var nasıl olsa!

        Diğer Yazılar