Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Görüldüğü kadarıyla “iki süper güç”te “Türkiye’nin trafik sorunu”na büyük ilgi var.

        Rusya, “Işid’e kimyasal trafiğinde Türk şirketleri” diye “iddialı” bir listeyi Birleşmiş Milletler’e verdi.

        ABD’de ise, Kızılderili değil “Hint asıllı” Savcı, “Rezabey’in Türk devlet yetkililerine para-rüşvet trafiği” diye “iddianame” gibi bir listeyi mahkemeye sundu.

        İki “trafik” de New York sokaklarında akıyor. Artık sarı taksiyle mi, überle mi, metroyla mı, kaldırımdan mı, tünelden mi, köprüden mi, bilmiyorum.

        ***

        Savcının iddiası, “Rüşvet yüzünden girdiği Türk cezaevinden rüşvetle kurtulduğu” yönünde.

        Çok iddialı tabii.

        Çünkü bizim bu konudaki ortak bilgimiz, Reza Bey, Kutucubey, Mahdumbeyler ile diğer beyefendilerin tahliyesiyle “Adalet yerini buldu” yönündeydi.

        Savcının Türkçesi “birkaç isim, birkaç resim”den ibaret olduğu için “Cash Assistance to Government” demiş.

        Biz buna niye langadanak “rüşvet” diyoruz, anlamıyorum.

        Tam çevirisi, “Hükümete Nakit Desteği.” Bir nevi, ustalara “asistanlık” hizmeti.

        Gönüllü de olabilir gönülsüz de; “asist krallığı” gibi bir şey işte.

        Nitekim “sağaçık Rezabey”in futbol kulüplerine yaptığı asistler de dosyada.

        ***

        Savcı hiç utanmadan sıralamış:

        Şu bakana, o müdüre şu tarihte şu kadar milyon dolar, şu kadar milyon avro, şu kadar İsviçre Frangı, şöyle saatler, böyle piyano, şu vakfa, derneğe öyle böyle milyonlar diye…

        Bir yanda New York’tan dünyaya yayılan, Türkiye’de yoğun sansür sisine maruz kalmış altın, dolar, avro istifleri fotoğraflarına bakıyorsun…

        Bir yandan minicik çocuğuna son kez sarılmış Binbaşı Cesur’un, emeklilik deniyor ama “yaşından dolayı ordudan atılmasına az kala” iki çocuğuyla vedalaşamamış Uzman Çavuş Sarigül’ün, iki uzman çavuş ağabeyinin maruz kaldıkları için de içi yanarken “şehit” düşmüş 24 yaşındaki Astsubay Tıraş’ın, Astsubay Demirci’nin “hayat” fotoğraflarına…

        ***

        Aynen geçen yazıda çizdiğimiz çizgi işte…

        Bir tarafta “Beşiktaşlı Atom Karınca Rıza”ların dünyası bir tarafta “Loca Sahibi Asist Kralı Reza”ların mahallesi!

        Bir aklımız, bir vicdanımız, eh zaman zaman bir de oyumuz var.

        Onları kullanırken, Savcı’nın, “Rezabey’in tahliye talebi neden reddedilmeli” başlıklı “darbe”sinde mahkemeye beyan ettiği “iddialar”ı düşünür müyüz yoksa hiç gerek yok mu:

        Servet ve gücünü kullanarak Türkiye’de hapisten çıkmayı başardı.”

        O vakit, hayat zor olabilir ama sorumuz yine basit işte:

        Siz servet ve gücünüzü kullanarak hapisten, kafesten, cenderelerden, sıkışmışlıktan, bunalımdan, geçim zorluklarından, haksızlıklardan, mağduriyetlerden, zulümlerden, kötülüklerden çıkmayı” başarabilir misiniz…

        Sıvasız hanelerdeki evlatlarınızı namluların, bombaların, ölümün kıyısından “servet ve gücünüzü kullanarak çıkarmayı” becerebilir misiniz?

        ***

        Kendi evlatlarını bile yiyen” siyasi yapılar, yani kurucularını, çok emek vermişlerini, mücadele etmişlerini dahi kullanıp çöpe atarken “servet ve güce tapınan yepyeni-çeriler” devşiren sistemlerin; halkın, milletin, sıvasız hanelerin sayısız evladını tüketen alevlerden de pek şikayeti olmaz!

        Bir o fotoğraflara bakacağız…

        Bir şu fotoğraflara.

        Çizginin bir şu yanına bakacağız, bir da aha o yanına.

        Unutmayın, bu ülkede bu haberleri gönüllü-gönülsüz gizleyen gazeteciler de var, “Hakim ve savcılara indirimli lüks konut” diye bir haber yüzünden 23 yılla yargılanan Canan Coşkun ve başkaları da.

        Çizgi” bize hep kim olduğumuzu, kimden, kimlerden niçin yana olduğumuzu ya da olmadığımızı hatırlatır.

        Silsen, silemezsin! Bilsen, daha iyi.

        ÖLMEZ DEDİNİZ...

        Yukarıda “fotoğraflarına baktığımız şehit”ler ve hayattaki arkadaşları için bir not:

        Biliyorsunuz, değil mi? “Şehit Uzman Çavuş” bir orduevine dahi giremiyor, genellikle “helalar” bile ayrılıyor, hastaysa belli bir süreden sonra atılıyor, 45’ine gelince de öyle!

        Şehit Astsubay”ın eşi başörtülü mesela. Biliyorsunuz, değil mi, burada çok yazdım. “Bu devirde bile” orduevinden, sosyal tesislerden atılabiliyor; hem de bu iktidarın Milli Savunma Bakanlığı’nın Askeri mahkemelerde bile ısrar etmesiyle!

        Emuzder Başkanı Esef Merdoğlu (pes24’te) bir yazı yazdı:

        Biz uzman erbaş kanunu denen insanlık dışı bir kanuna göre görev yapan uzman çavuşlarız. Bu ülkede evine dönmeme ihtimali en yüksek olanlarız. En çok ölenleriz. Kim demiş, şehitler ölmez, diye. Bunu bir de annelerimize, eşlerimize, evlatlarımıza sorunuz. Bir şehit evladına ‘Baban ölmedi ki, şehitler ölmez’ demiştim. Minicik dudaklarından şunlar döküldü: ‘Nerde o zaman, neden gelmiyor? Başka çocukların babası mı oldu?”

        Merdoğlu o yazıda, kocası uzun süredir eve dönemediği için telefonda gözyaşı döken, kendi eşiyle konuşturup teselli ettikleri bir uzman çavuş eşinden bahsediyor.

        Eve döndüğünde sosyal medyadan “ona börekler yapıldığı, bebeklerini öpüp okşadığı” duyuruluyor.

        Sonra yine gidiyor.

        Bu kez “yaralı olduğu, duaların esirgenmemesi” duyuruluyor.

        Sonra da yeni doğmuş bir bebek ile, iki yaş büyük ablasın babasız kaldığı.

        Yazıyı “Ağlıyoruz, ağlayacağız, ağlamaktan asla utanmayacağız. Çünkü vicdanımız var” diye bitiriyor Merdoğlu.

        HANİ OTOBÜSTE PARÇALANANLAR VARDI YA...

        Bu arada, kimsenin pek görmediği ancak Ankara’da canlı bombanın havaya uçurduğu askeri servis aracında paramparça isimlerini azıcık fark ettiği askeri-sivil memurlar bugün Ankara’da eylemde. Üç sendika, haksızlıklara karşı ortak tavır kararı aldı!

        İşe koşulurken “askeri” ancak “zamlar”da sivil olanlara Sivil-Asker iktidarın reva gördüğüne karşı, elde ettikleri sendikal hakları kullanmak üzere.

        Diğer Yazılar