Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yazıyı, “Spor basını”ndan yakında kaybettiğimiz, hepsini tanıyıp hepsiyle maç izlediğim Vala Somalı, Nuyan Yiğit, Naci Yalınkılıç ve Turgay Şeren için yazmış olayım.

        Unuttuklarım varsa, hepsi için.

        ***

        “Atletizm Şampiyonası”nda madalyalar gelince, hem “gurur” hem “tartışma” patladı.

        Türkiye’nin eskiden olmadığı pistlerde ip göğüsleniyordu; lakin “Türkiye Milli Takımı” esasen “Türk olmayan” atletlerden müteşekkildi.

        Bu bize önce şunu öğretmeli:

        “Tamamen Türklerden müteşekkil olmayan” dendiğinde, anlarız ki, doğru terim “Türkiye Milli Takımı”dır, “Türk Milli Takımı” değil.

        Ve bir ülke“milli takımı”nda, yine esasen kimseye kimlik-köken sorulmaz!

        Aynen bir ülke vatandaşı olan kimseye sorulamayacağı gibi.

        Her şeyi etnik köken, doğum yeri, milliyet, dil, dinle açıklamaya kalktığınızda çuvallarsınız!

        ***

        Tartışmanın öğreteceği ikinci şey, başka alanlar gibi, sporda da “yetiştirici” mi “yiyici” mi olduğundur.

        Bu atletlerin kökeni ne olursa olsun, isterse Türkçeleri bile olmasın, sen mi yetiştirdin, yoksa parayı basıp sadece devşirdin mi?

        Onlar yeni yetişme mi yoksa sadece yeni-çeri mi?

        Sportif açıdan esas mesele budur!

        Bizim onca böbürlenmeye rağmen, asla dert etmediğimiz de budur.

        ***

        Fransa-Portekiz finali var.

        “Ev sahibi” Fransa’da Mandanda, Mangala Kongo; Evra, Sagna Senegal, Rami Fas, Umtiti Kamerun, Pogba Gine, Sissoko Mali, Martial, Kingsley Guadalup, Payet Reunion kökenli. Kante ve Matuidi de “safkan” değil!

        Bu kadar “öteki”ne rağmen, Benzema ve Ben Arfa’nın çağrılmaması bile ırkçılık üzerinden tartışıldı.

        Fransa’nın yeni yıldızı Griezzmann’ın da annesi Portekizli (dedesi Portekizli futbolcu), babası Fransa’nın Alsace bölgesinden Alman kökenli. Schneiderlin gibi.

        Mandanda’nın bir kardeşi Kongo, Pogba’nın bir ağabeyi Gine milli takımlarında.

        Biri İsviçre, biri Arnavutluktaki “milli” kardeşler gibi.

        İsviçre, Belçika “milli” takımlarının çoğu oyuncusu gibi.

        Bu “milli” takımlarda, etnik kökeniyle “Fransız, Belçikalı, İsviçreli” olmayan oyuncular, vatandaşlık bir yana, genellikle “yetişme” açısından tam oranın futbolcusu.

        Yukarıdaki isimlerin bir kısmı “kökeni”nde, çoğu Fransa’da doğmuş; hemen hepsi futbol okulu, akademi eğitimlerini bu ülkelerde almış; Kongo, Kamerun, Mali’den hazırlop getirilmemiş.

        Senelerdir Thierry Henry’yi yetiştiren “küçük altyapı takımı” hangisiyse, Evra’yı yetiştiren de o.

        İzlanda 330 bin nüfustan o takımı “oyuncu ve hoca” yetiştirerek çıkardığı gibi, Fransa ve Belçika da, göçmen veya farklı etnisiteden olanları yetiştirip kaynaştırarak “milli takım” yapıyor.

        Bunun bizim “ithalatçılık”la ilgisi yok.

        ***

        “Türkiye Milli Takımı”ndaki, altyapı eğitimleri Almanya, Hollanda, Danimarkalı olan Hakan Balta, Emre Mor, Olcay Şahan, Oğuzhan Özyakup, Nuri Şahin, Cenk Tosun, Hakan Çalhanoğlu, Yunus Mallı ve kadroya girememiş onlarcası ile de ilgisi yok.

        “Türkiye Milli Takımı”nda “üç” büyüklerin çıkardığı sadece Volkan Babacan, Arda Turan, Semih Kaya; bir tek Bursaspor Harun Tekin, Volkan Şen, Ozan Tufan’ı yetiştirmiş olarak parlıyor. Bir de Gençlerbirliği Gökhan Gönül, Ahmet Çalık’la, Dardanelspor Selçuk İnan ve Mehmet Topal ile.

        Burak Yılmaz’ın Beşiktaş ve Fenerbahçe’de oynayıp ancak Trabzonspor’da santrafor pozisyonunda “yeniden keşfedildiği” büyük takımlar ülkesi burası.

        ***

        Almanya Milli Takımı Fransa’ya yenilince, Alman ırkçılar “Milli takımda Alman olmayanlar”a sataştı hemen; sanki Fransa onlara layık safkanmış gibi!

        Hakikaten bir zamanlar “saf Alman” olan Almanya da artık farklı etnisiteleri “milli” yapabilmeyi becerdi.

        (Türk mü Kürt kökenli mi diye tartışılsa da) Mesut Özil ve Emre Can’ın, yani “İki Türkiye kökenli”nin oynadığı, İlkay Gündoğan’ın sakat diye alınmadığı “Alman takımı.”

        Babası Ganalı Boateng, babası Tunuslu Khedira, Polonya doğumlu Podolski, babası İspanyol Gomez, Arnavut Mustafi, annesi Fildişi Sahilli Tah, babası Senegalli Sane’yi de ekleyin.

        Sahi Sane nereli? Babası Senegalli eski ünlü futbolcu Süleyman Sane. Fransa vatandaşı ve askerlik için Almanya’dayken Alman ritmik jimnastikçi Regina Weber’le evlenmiş. Oğulları “Alman Milli” Leroy Sane hem Senegal kökenli, hem Fransa vatandaşı, hem de Almanya!

        ***

        Böyle bir dünyada ırkçılık, kör milliyetçilik esasen ofsayda mahkum.

        Biz hala Bakırköylü Aras Özbiliz’in “Afedersin Ermeni”liğindeyiz. “Müslüman” İran Milli Takımının kaptanlığını Ermeni-Hıristiyan Andranik Teymuryan’ın yaptığı bir dünyada.

        ***

        Yazının başında sevgiyle, saygıyla andığım spor gazetecileri iyi bilirdi ki, Fenerbahçe ve Milli Takım Kaptanı Lefter Küçükandonyadis, Beşiktaşlı “milli” Sofyanidis, Vefa ve Beşiktaşlı “milli” Niko Kovi, İstanbulsporlu büyük kaptan, büyük insan “milli” Kasapoğlu, İstanbulsporlu Dimitri, Galatasaray ve Taksimli Varujan, Sarıyer’de Cemil Turan’ın kaptanı (Feriköylü) Ruli; Vefa ve Taksimli “milli” Tenekeci Garbis, sahalarda gördüğüm “tek gözlüklü futbolcu” Garbis Parsehyan, onunla aynıkadroda oynayan Küçük Garbis, Sarıyer’in 165 gollü büyük santraforu (şimdi Taksimspor Başkanı) Garo Hamamcıoğlu, (Süper) 1. Lig’in kırmızı-beyaz takımlarından Feriköy’de Aleko, yine 1. Lig takımlarından Feriköy ve Beyoğlusporlu Panayot, sonra Malatya ve Balıkesir’de de oynamış Küçük Panayot, Avram, Beşiktaş’ta yetişip Sevgili (rahmetli) spor yazarı Doğan Koloğlu’nun çalıştırdığı Beyoğluspor’da Beşiktaş’a gol atan, 1963’te Galatasaray’ı 3-2 yenen takımının iki golünü kaydeden, sonra Eskişehir ve Kocaeli’nde de oynayan Dimitri Kaliçef, yine bir Galatasaray maçını iki golle kapatan Beyoğlusporlu Avram, Beykozlu Levon ve diğerleri de vardı sahada.

        İsterseniz “Osmanlı köleleri kökenli” Beşiktaşlı “Arap” Saim Kezer’i, Galatasaraylı “Arap” Samim’i de, ama ille Altay’ın büyük oyuncusu “Afrika kökenli, Beyrut doğumlu” rekortmen atlet, “milli futbolcu” Vahap Özaltay’ı da analım!

        Özaltay’ın 1932’de, 5 yıl oynayacağı Fransa’nın o devirdeki büyük takımı Racing Club de Paris’e giderek, “yurtdışına transfer olan ilk Türk futbolcu” unvanını taşıdığını, kafa gollerinden ötürü, bugün final oynayan Fransa’daki lakabının “Türk kafası” olduğunu unutmadan.

        Resmen “İlk profesyonel lisanslı Türk futbolcu” sayıldığını ve bir zamanlar önemli bir turnuva olan Dünya Ordu Takımları Şampiyonası’nda Türkiye’yi şampiyon yapan teknik direktör olduğunu da unutmadan.

        ***

        Sormamız gereken bir soru da bu işte:

        Tamam, atletler Kenya’dan, Jamaika’dan ama o “yerli futbolcular” şimdi nerede?

        Diğer Yazılar