Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Sistemimizde her şeyin ille “kötülük” etrafında şekillenmediğini gösteren önemli örnekler de çıkıyor.

        Biz haliyle her şeye, “hakaret suçu”yla dava açılan, gözaltına alınan, tutuklanan, mahkum olan gazeteciler veya olur olmaz her şeyi “teröre yardım ve yataklık, terör örgütü propagandası suçu” torbasına atan uygulamalar zaviyesinden bakıyoruz.

        Oysa “iyilik” de var.

        Tamam, susturan, sindiren, bezdiren, ezdiren bir “o hal” var ama bir de “bu hal” var.

        ***

        Örnek vakadaki vatandaşımız “ilim için” Suriye’ye gitmiş.

        Daha sonra Türkiye’de “Işid mensubu olduğu” iddiasıyla yakalanmış.

        Ele geçirilen belgeler ve görüntülerde, kendisi bir Suriyelinin infazında hem konuşmayı yaparken hem de “cesede bile mermi sıkarken” görünmüş.

        Bunları reddetmemiş ama “mecburiyetten” demiş; “yoksa o silahlar bana dönerdi.”

        “O hal”iyle hapse konmuş. Dava başlamış.

        7 ay kadar içeride kalmış.

        Sonra “tahliye” edilmiş.

        “İyiye tahliye” diye bir uygulama belki.

        Neyse, işte o tahliyede ama dava sürüyor haliyle.

        Fakat belli ki içeride çok bunalmış, dışarı çıkınca ortadan yok olmuş.

        Olsun. Yargı süreci öyle kolay durdurulamaz. Süreç devam etmiş.

        Mahkemede 7 yıl 6 ay hapse mahkum olmuş. Ama kendisi ortada yok zaten.

        Yine de gıyabında unutulmamış “iyiliği.”

        “İyi halinden dolayı” cezası 6 yıla indirilmiş. Ama kendisi ortada yok zaten.

        ***

        Cesede bile sıkmak denen şey, hele bir de “Suriye’de Suriyeliye” yapılmışsa “cinayet” bile sayılır mı sayılmaz mı, bir yana…

        Sanırım “suçun şahsiliği” prensibi uyarınca, kardeşinin Suriye’de Işid mensubu olması; amcaoğlunun üç polisin “şehit” edildiği “Işid” vaksının aktörü bulunması da “tahliye” ve “iyi hal” kararlarını etkilememiş.

        Ben artık “etkilememiş” diyorum!

        Zaten bu “örgüt”ten dolayı açılmış davaların birçoğu “örgüt suçlaması”yla sürmüyor, daha “münferit” bulunuyor.

        Zaten bu “örgüt” için yapılmış istihbaratın çoğu da, bir birimden diğerine giderken “tahliye” oluyor!

        Bunları “suçlu” vatandaş da biliyor muydu, bilmiyorum. Ama kendisi ortada yok zaten.

        ***

        Bu iyilik güzellikleri; düşüncenin, fikrin, ifadenin, yazının, haberin “hakaretten teröre; yardım ve yataklıktan casusluğa” kadar “suç” sayıldığı ve o yüzden gazetecilerin, pardon bazı gazetecilerin “Gazetecilik suç değildir” dediği bir ülkede yaşıyorsanız…

        Umudunuzu asla kaybetmezsiniz.

        Bunca şeye rağmen sizi tahliye edebilen, sizdeki “iyi hal”i görebilen, sizin insanlığınızdan umudu kesmeyen, sizin yolunuzu açan, size zihin açıklığı ve iyi yolculuklar dileyen bir sistem varsa, umut da var demektir.

        Böyle bir umudu duymak için şu anda durduğunuz yer, zemin veya zihniyet müsait olmayabilir…

        O vakit “suç” sizde!

        “O hal”i bırakıp “iyi hal”e sarılmak varken.

        Çünkü bazen suç bile suç değildir!

        ***

        Neden böyle oluyor; tabii sadece suç istatistikleri veya yargı mecmuası tarafından cevaplanıp yazılmayacak.

        Tarihi önyargılarla yazsanız bile, hiçbir tarih asla tek elden yazılmaz, tek dilden de okunmaz.

        Bir gün biz “kendimiz”i daha iyi tanıyacağız. Daha iyi anlama imkânlarına, bunu yapabilme ihtimaline kavuşacağız.

        İşte, her hukukçu bir yana, her insanın bir temel meselesi de odur:

        Bir şeyi bilmediğin için bildiğini bilgi, halihazırdaki önyargıları nihai ve bağımsız yargı zannetmek başka…

        Bildiğin halde, insan aklının, vicdanının, ikisinden müteşekkil muhakemesinin de içine edip hala önyargılar, nefret suçları, insanlık suçları ile hemhal olmak başka!

        HUZUR ADASI İYİLİK SAÇIYOR!

        “Huzur Adası” sadece içeride iyilikle dolmuyor; sınırlarını, sınır ötesini de iyilikle kucaklıyor.

        Rusya ve İsrail ile sarılıp öpüşmenin ardından, Başbakan yine müjde verdi:

        “Mısır ve Suriye ile kavga etmemiz için çok neden yok!”

        Doğru. Sahi neden “kavga” etmiştik ki? Neden ki? Unuttuk vallahi.

        Mısır’daki sebepler mesela, “Seçilmiş cumhurbaşkanının askeri darbeyle devrilmesi” ile “darbecilerin Rabia ve diğer yerlerde en az 1000 kişiyi katletmesi” ve “Esma kızımızın öldürülmesi, Mursi kardeşimizin önce idam sonra müebbede mahkum olması, 700 kardeşimiz hakkında idam kararı verilmesi” gibi “çok olmayan” şeylerdi.

        Zamanla küllendi haliyle.

        Zaten, o darbe ve katliamları yaptıran, finanse eden, Sisi Paşa’yı yöneten S. Arabistan ve hanedanına tek laf edemeden bunca zaman geçirmişseniz, daha ne sebep kalabilir ki?

        Hem Mısır’ın nüfusu kaç? 85 milyon filan. “85 milyon, katledilen bin kişiden de, müebbet alan bir kişiden de, idama mahkum edilenlerin hepsinden de büyüktür!”

        Suriye ile “kavga” için de çok neden yok: 500 bin ölü, milyonlarca mülteci, onlarca örgüt, hala süren savaş ve katliamlar, 255 milyar dolarlık ekonomik yıkıntı.

        Hiçbiri büyük bir sebep değil, kavga için.

        Huzur Adası’nın şefkati herkese yeter!

        Diğer Yazılar