Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bu bir yazı değil. Sohbet arası soru silsilesi.

        Size, onlara, şuna, buna, kendime, kendimize.

        Ortaya karışık.

        ***

        “Darbe girişiminin önlenmesi”nden sonra, TİSK, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu bildiri yayınladı:

        “Vazgeçilmezlerimiz: Siyaseten demokrasi, iktisaden mali istikrar. Darbe girişimin hızla önlenmesi ve demokrasinin vazgeçilmezliği Türk halkı tarafından kanıtlandı.”

        Oysa “son emir-komuta zincirinde başarılı olmuş tam teşekküllü darbe” olan 12 Eylül’de TİSK’in açıklaması şöyleydi:

        “Şimdiye kadar biz ağladık, şimdi ağlama sırası onlarda (işçilerde)”

        Artık gazete ilanlarıyla darbeye nasıl çağrı yapıldığını, “Evren Paşa”nın “Emrinize amadeyiz” diye nasıl selamlandığını da lütfen Sayın Burjuvazi ile örgütleri, milliyetçi, muhafazakâr, cumhuriyetçi hatıralarımız hatırlasın.

        Tamam, hepimiz değişiyoruz.

        TİSK o günler için bir özeleştiri yapıp hiç olmazsa “Allah ve milletimiz affetsin” dedi mi?

        ***

        Kendisini hiç tanımadım. 15 Temmuz’dan önce de muhtemelen “AKP’nin iktidar başarısında epey pay sahibi” ve “iktidara ilişmiş” bir reklamcı, propagandacı diye düşünürdüm. Herhalde bütün dönem boyunca iyi gelir de etti diye düşünürdük hep birlikte. Belki bir şey olmayacağına inandı, belki de tam tersine bir şeyler olacağına inandığı için tam oradaydı. Hem de 16 yaşındaki oğluyla. Köprü’de askerlerce öldürüldü. Hem de 16 yaşındaki oğluyla. Dolayısıyla soruyu yattığı yerden Erol Olçok soruyor; benim de yıllar boyu kimini tanıdığım, kimini izlediğim, gözlediğim “parti reklamcıları”na: Aynı durumda kaçınız, misal ANAP, DYP, CHP, MHP, DSP, SODEP, SHP, HP için tankların karşısına çıkar, bunu göze alabilirdiniz?

        Bu sorunun cevabının bazen kişileri de aşan ciddi bir eşik olduğunun hiç farkında olduk mu?

        ***

        Biz, yaşı tutup 12 Eylül Anayasası ve paşasını aynı anda yüzde 90’dan fazla evet oyuyla başımıza oturtanlar, yani kendi adıma neden biz diyeyim, mesela siz veya muhterem aileniz, şu anda hep darbe karşıtıyız ya; içinizden hiç olmazsa, “Desteklediğimiz darbeler için Allah ve milletimiz affetsin” diye bir ses verdiniz mi?

        ***

        Üç büyükler “darbe karşıtı” olmakta birbiriyle yarıştı. Çok sevindirici. Hatta Galatasaray, “FETÖcü” olarak eski kaptanı, gol kralı, onca milli Hakan Şükür’ü kulüpten siliyor. Silsin. Ancak bu arada, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan’dan kalma darbeci üyeler varsa, hatırlanacak mı? Lise ve kulüpteki “Evren Paşa muhabbeti” üstüne bir utanç olacak mı? Bazen “halka da ateş açmış, işkenceye, gözaltında kayıplara, infazlara karışmış” 12 Eylül mirası Susurlukçular da bu kategoriye girer mi?

        Fenerbahçe misal, “darbeci Fetöcü mağduru” olarak, “7. Cumhurbaşkanı ve kulübümüzün 5200 sicil numaralı üyesi Ahmet Kenan Evren…” diye verdiği kocaman ilandan sonra, şimdi o “darbeci” sicili silmeyi hiç düşündü mü? Bir zamanlar üniformayla bile Şeref Tribünü gediklisi olan “27 Nisan Muhtırası sahibi Paşa” için ne düşünür?

        Beşiktaş da çok sert kınadı darbeyi. Kongre üyeleri arasında eski darbecilerden var mı? Bir darbede çeşitli komuta kademelerinde bulunmuş olanlar veya sivil olup o darbeye destek vermişler mevcut mu? Bakılıyor mu? Bakılmalı mı? Bakmalı mı bakmamalı mı?

        ***

        Medya da hepten darbe karşıtı. Çok çok iyi. O günlerden kalan varsa 27 Mayıs, 12 Mart; daha taze olanlardan 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan vesilesiyle yazdıkları, yaptıkları için özür dilemiş olanlar, özeleştiri yapmış olanlar, “Allah ve milletimiz affetsin” demiş olanlar kimler?

        ***

        Bazı partilerde de sorun var sanki. MHP bugün samimiyetle darbe karşıtı. Lakin kurucu lideri Türkeş’in ve şimdi iktidar mensubu olan Tuğrul Bey’in soyadının da “27 Mayıs darbe komitesi üyesi” olduğu tarihi nasıl yorumlamalıyız?

        CHP ve AKP içinde, geçmiş darbeleri, darbemsileri makul bulmuş olanlar o günleri unuttu mu?

        Hep birlikte bunları unutmalı mıyız? Unutsak daha iyi, değil mi? Unutsak mı unutmasak mı?

        ***

        Şimdi az daha yakıcı bir soru. Tamamen soru.

        Tamam, “romantik” biçimde Deniz Gezmiş ve arkadaşları “itibar” kazandı ama resmen değil. Onları itibarlı yazan bir resmi tarih ders kitabımız yok henüz! Var mı?

        12 Mart darbesine direnenler ve darbeci generallerin mahkemesinde idama mahkum edilenler olarak tarihte yeniden yazılırlar mı?

        Daha zoru: 12 Mart darbesi sonrası, Mahir Çayan ve arkadaşlarının “NATO askerleri” kaçırarak, kuşatıldıklarında “erleri çekin, rütbeliler gelsin” diyerek, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını da kurtarmak için giriştiği Kızıldere eylemi hala “terörist, anarşist bir eylem” midir, yoksa 15 Temmuz’da yeniden yoğrulan vicdan ve aklımızla, “darbeye direniş” midir? Hiç olmazsa bir kuşkumuz, bir sorumuz olmuş mudur artık?

        “Darbeye direniş” sadece “meşru iktidarı koruma” eylemi olarak mı tanımlanır, yoksa adı üstünde “darbeye direniş”le mi tanımlanır öncelikle? Sağa ve iktidara, devlete dair bir şey midir; yoksa sokağa, direnişe dair midir, sol da dahil midir?

        12 Eylül’e teslim olmayıp direniş örgütlerken darbeci polisinin sokakta öldürdüğü işçi lideri Kenan Budak; Metris, Mamak, Diyarbakır cezaevlerinde darbecilere direnip işkence ve ölümle cezalandırılanların sıfatı ne olacak? “Anarşist” mi kalacak yoksa “darbeye direnmiş” mi sayılacaklar? O dönem “Kaçarken vuruldu” denen 16, “Çatışmada öldürüldü” denen 74, “İntihar etti” denen 43 kişi; asılanlar, doğal ölüm raporu verilenler, “İşkencede öldürülen” 171 insan hafızamızda nasıl kalacak?

        “Yeni aklımız”da, yeni “darbe karşıtı mutabakatımız”da o tarihlere de, çoğumuzun aklında bile olmayan o direnişlere de bir yer var mı?

        ***

        Son soru paketi de biraz sıcak. Sadece soru.

        Fakat sizi yormayayım, hadi onu yarına bırakayım. Zaten özü biraz farklı.

        Tüm darbe karşıtlarına selam ve muhabbetle; darbe karşıtı olmanın başka darbe karşıtlarını, başka baskı, zulüm karşıtlarını da bilmeyi, hissetmeyi gerektirebileceğini…

        Darbe karşıtlığının demokratlığın, demokrasinin ön şartı olduğunu ama her zaman garantisi de olmayabileceğini de akılda tutarak.

        Diğer Yazılar