Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İfadesinin hangi şartlarda alındığını, ne kadar doğru olduğunu elbet bilmiyorum ama “Genelkurmay Emniyet Subayı İstihbarat Yarbay” anlatıyor:

        1.Dar gelirli bir ailenin başarılı oğluydum, ortaokulda Bahadır Abi benimle ilgilendi.

        2. Kara Harp Okulu’nda Bahadır Abi ile 6 ay görüştük, beni Ahmet Abi’ye devretti.

        3. Ankara’ya tayin olduğumda Ahmet Abi beni başka Abi’ye devretti.

        4. O Abi de beni Adil Abi’ye devretti.

        5. Batman’a gittiğimde benimle Fevzi Abi ilgilendi.

        6. Ankara’ya gelince Fevzi Abi, Murat Abi’nin evinde Recai Abi’yle tanıştırdı.

        7. Murat Abi Genelkurmay Başkanı Emir Subayı’nın da Abisi.

        8. Recai Abi İstanbul’a tayin olunca beni Murat Abi’ye devrettiler.

        9. Murat Abi’nin bir üstü Selahattin Abi, onun üstü ise Adil Abi’dir.

        ***

        Tabii başka şeyler var. Nasıl dinleme yapıldığı. Kayıtların “Abiler”e nasıl gittiği. Diyor ki, “Kendi aldığımız dinleme kayıtlarını merak ediyorduk ama Abiler bize o kayıtları dinletmiyordu.”

        Bakar mısınız; Marx herhalde “Yabancılaşmayı çok eleştirdim ama bu kadarı benim bile aklıma gelmezdi” derdi.

        ***

        Kilit başlangıç “dar gelirli aile-başarılı çocuk” olabilir ama tüm dar gelirli ailelerin tüm “başarılı” çocuklarının birer “Abi”si olsa zaten yanmıştık.

        O vakit kilit nokta, “İradesini teslim ederek, ayakta kalma, daha da başarılı olma” gibi şeylerdir belki.

        Otoriteyi kayıtsız şartsız kabul etmek, kabullenmek, teslim olmak, Abi’den Abi’ye devredilmek”tir.

        Şaşırıyoruz “Nasıl olur” diye; belki de Askeri Okullar, askerlik hiyerarşisi, o çok kutsanan emir-komuta buna çok müsaittir.

        Mutlak İtaat Şart” buyuran bir kurumda, (sizin gibi) bizim gibi itaatten pek hoşlanmayan değil, elbette “İtaat”in, “Biat”in şahikasını bilen daha kolay kapılanır, yapılanır.

        ***

        Akıllı olduğu varsayılan bir genç, başarılı öğrenci, yükselen bir subay, ta Genelkurmay’a kadar gelmiş “seçkin asker” ama ömrü boyu elden ele “Abi” otoritesine teslim.

        Bu teslimiyetin askeri teslimatı darbeci olur…

        Sivillerinden ise nasıl bir demokratlık bekleyebilirsin ki!

        Bunu kime soruyorum?

        Önce iktidara tabii. Bu kadrolarla sivilleşme, askeri vesayetin kalkışı, demokrasi, eski Türkiye’ye son gibi kampanyalar ile bayramlar idrak eden iktidardı.

        Neden?

        Acaba türlü çeşitli darbeciliğe kadar, iktidarın anladığı demokrasi ve otorite düzenine neden hiç aykırı sayılmadılar; hatta çok münasip bulundular?

        Darbecilik, kumpas, sinsilik hepsi tabii ki çok özel ama…

        Bu “Abi otoritesi” meselesi ast-üst ilişkisine, alttakilerin sorgusuz sualsiz itaatine, ağa, paşa, bey, başbuğ, önder, reis, efendi gibi otorite kurumlarına kökten mi aykırı?

        Darbeciler yanında “pek demokrat” kalsa da, özünde “Otoriteye İtaat-Biat” dokusu olan herhangi bir şey, ille darbeci olmasa da gerçekten demokrat olabilir mi?

        ***

        Öğrencilerin, gençlerin, subayların, askerlerin, bürokratların, profesörlerin, işadamlarının, gazetecilerin, yazarların, hakimlerin, savcıların, polis şeflerinin, siyasilerin; şimdi kimi “kandırıldık… beklemezdim” dese de, kimi belki öyle tam teslim olmamışsa da; en azından darbeye kadar makul, akli, vicdani, insani, doğal bulduğu “otoriteye tapınma, biat-itaat, hocalık, abilik, imamlık, efendi hiyerarşisine tabi olma” ortamını kabullendiği bir akıl tutulması bu.

        Bunun panzehiri “Yenikapı” olur mu? Belki ama yetmez.

        Çünkü “Yenikapı” gerçekten yeni bir demokrasi kültürü müydü, tartışıp duracağız; tartışılırsa.

        Çünkü başka etnisitelerin, başka milliyetlerin, din ve mezheplerin, tarihteki halkların, halihazırdaki başka inanç ve fikirlerin “otoriter-üstünlüğe dayalı” bir anlayışla aşağılanabildiği; “Hocacılık, Abicilik otoritesi”ne karşı başka otoriterliklere sarılan, idamlı, linçli bir “demokratlık” belki gayri meşru otoriteleri sorguluyor ama “otoriterlik”i hiç sorgulamıyor.

        ***

        Cumhurbaşkanı “Rabbim ve milletim affetsin” dediği tarihi konuşmada, darbeci-tezgahçı yapının, kendilerini ve herkesi kandırdığı çerçeveyi bizzat çizmişti aslında:

        Bu hain yapının 40 yıldır kanserli hücre gibi yaşayabilmesi, sürekli büyümesi dini değerleri öne çıkaran kimliği sayesinde oldu.

        Tek parti döneminden itibaren irtica paranoyasıyla cemaatler üzerine gidildi. Her yapı gibi bu yapı da milletin kanatları altında varlığını sürdürdü. Milletimiz; Allah, Peygamber diyen, ibadetlerini yerine getiren her gruba olduğu gibi bu yapıya da hüsnüniyetle yaklaşmış, korumuş, kollamış, desteklemiştir. Biz de Allah dediği için müsamaha gösterdik. Bunlara destek olduk. Aynı menzile giden farklı yollardan biri gördük, sinsi plan ve niyetleri göremedik.”

        Mesele budur.

        Bakın; milletin, devletin, iktidarın ve başkalarının “kandırılma süreci”nde “Demokrasinin D’si” var mı?

        Peki panzehir sadece “Demokrasinin D’si” ile yetinebilir mi? Olabilir mi hiç!

        ***

        Yazıyı Cumhurbaşkanı’nın aynı konuşmasından bir bölümle bitireyim:

        Aklını bir faniye ipotek eden kişi dönüp kendini sorgulamıyorsa, artık onun için yapacak bir şey kalmaz.”

        Aklını… bir faniye…ipotek eden…kendini sorgulamıyorsa…

        Diğer Yazılar