Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bazen böyle şeyler olur!

        Darbe gecesi”ndeki inisiyatifi ve hemen sonrasındaki öyle ya da böyle “dostlarımızı çoğaltacağız” tavrı ile Binali Yıldırım, “Ahmet Hoca’dan daha fazla başbakan” olduğunu kanıtladı.

        Kendisi içinden veya dışından belki tam tersini düşünüyordur ama o gece Yıldırım “Başkanlık sisteminden ziyade, parlamenter-başbakanlık sisteminin” de sağlam sigorta olduğunu kanıtladı!

        Yeni dönemin bir başka önemli adımı veya adamı ise galiba Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş oldu.

        Kurtulmuş’un (yıllarca Erbakan’a da sadakatle Cemaat’e bulaşmamış olmanın verdiği rahatlıkla) aldığı tavırlar, ortaya “özeleştiri” formatında koyduğu eleştiriler, iktidar ve havalisinde en çok bağıranların yapabileceği türden değil!

        ***

        Bir parantez açayım:

        Her ikisinin adımlarını da de hakikaten “tarihi” kılacak en önemli ufuk ise sadece barış olabilir:

        Sınırda barış, sinirde barış, içte barış, içten barış!

        ***

        İmkânınız varsa, bilhassa Kurtulmuş’un eskiye oranla daha çok sahne ve söz alarak, daha doğrusu bağımsız söz alarak verdiği son mesajlara bakın.

        Orada “Fetö’ye dair” sıkı geçmiş eleştirisi var…

        Sadece etrafı değil, bence AKP içini ve tarihini de konu eden sıkı bir “Kripto Fetöcüler, gizlenenler, kim bunlarla tema geçmişse, kim bunlara bulaşmışsa” diye meydan okuma var.

        ***

        AKP’nin ilk 10 yılını AKP’de değil, “Erbakan varisi” olarak AKP’ye (yine “sıkı”) muhalif geçiren, AKP’ye 2012’de katılan Kurtulmuş elbet bu tavrı herkesten daha rahat alabiliyor.

        Açıkçası onun “eski AKP muhalifi” tarihi veya talihi; şimdi AKP’de tepeden tırnağa izleri kalmış “eski Cemaat-Fetö ortağı” tarihi veya talihinden çok daha masum, çok daha sağlam halde.

        Kendisi belki böyle düşünmüyordur ama Kurtulmuş’un artık AKP’li değil muhalif olduğu 10 yıldan sıkılacağı hiçbir şey kalmadı.

        ***

        O yüzden AKP zirvelerinden eteklerine, damadı gözaltına alınandan geçmişte “Hocaefendi”nin yanına koşturup el öpene, Meclis kürsülerinden, gazete ve TV köşelerinden “Cemaat, Hocaefendi övgüsü” döşenenlere kadar herkes millete şunu kabul ettirmek istiyor:

        Milat 17-25 Aralık’tır!

        Öyle ya, “Cemaat” o gün devlete sızdı, o gün onca hakim, savcı tayin edildi; o gün onca general, onca subay ortaya çıktı, o gün hepsi Şura’da terfi etti. Bunları da hep tek başlarına yaptılar!

        Milat, 17-25 Aralık değil, bu tarih ne zaman başlamışsa, o zamandır!

        Milat 20 ay önceye çekilecek ki, 10-11 yıl boyu yapılanlar, işbirlikçilikler, ortaklıklar, alıp vermeler, o yazılar, manşetler, Meclis kürsüleri, operasyonlar, tayinler, kollamalar, korumalar, övgüler, tavsiyeler sıfırlansın!

        Sadece AKP dönemi değil; Özal’dan Çiller’e, Ecevit’e, Yılmaz’a, Ağar’a, MHP’ye, BBP’ye tüm geçmiş sıfırlansın!

        ***

        İşte Kurtulmuş mesela, o milatla pek aynı fikirde değil:

        Bu adamlar devletin kanatları altında büyüdü, bütün iktidarlar buna göz yumdu.

        Bir de çok iyi gizlenmiş kriptolar var. Bunlar ne Zaman okumuş, ne çocuklarını o okullara göndermiş ama öyle.

        Bunlarla bir türlü irtibata geçmiş herkes cezasını çekecek.

        Bunların mutlaka siyasi bir ayağı var.

        28 Şubat (yani 20 yıl önce) sürecinde Fetö ve ekibinin hangi haleti ruhiye içinde siyasete nasıl müdahale ettiğini, 28 Şubat siyasetinin maymuncuğu olarak nasıl kullanıldığını hepimiz biliyoruz.

        28 Şubat Refah Partisi için kapatma kararı almış, ‘Sakın kapatmayın, kapatma tehdidiyle seçime sokun ki oy almasın, diyor.

        28 Şubat İmam Hatipleri kapatıyor. ‘Din sadece onlarda mı okutuluyor’ diyor.

        Bunlar 28 Şubat siyasetinin kilit cümleleriydi.

        O darbenin en önemli siyasi sözlerini kim söylemiş, Gülen söylemiş. Dolayısıyla başından beri siyasetin içinde.

        28 Şubat’taki iktidarın kanatları altına girerek orada bir zemin kazanıyor. 12 Eylül siyasetinin içine girerek orada bir zemin kazanıyor.

        DSP, ANAP, DYP iktidardayken, AK Parti iktidardayken, hepsinin koltuğu altına giriyor, kendini gizliyor, bazen açık şekilde bunları yapıyor, iktidar nimetlerinden istifade ederek örgütünü güçlendiriyor.

        Dolayısıyla bütün iktidar partileri içinde bu örgütün elemanları olmuştur.

        Herhalde sadece Refah Partisi’nin, rahmetli Erbakan’ın partisisin içinde böyle bir yapılanma olmadı.”

        ***

        Bilmiyorum, siz ne anladınız? “Bunca geçmiş, hele 28 Şubat’ta yaptıkları ortadayken hala bunlara kanat gerilmiş” diyen bir siyasetçi ne söylemişse ben onu anladım!

        Bir de “Başımıza ne geldiyse Suriye politikası yüzünden” sözü var ki…

        Başka bir yazıya kalsın ama onda da ne söylediyse onu anladım!

        Diğer Yazılar