Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Darbeler arasında “en darbe, eh darbe, oh darbe” gibi ayrım yapabilecek kadar yaşamış olanlarımız var.

        12 Eylül’de “Darbeye Evet” demişsin. Şimdi “Darbeye Hayır” diyorsun.

        Tamam, tekâmüldür ama, o “Evet” için hiçbir utancını, özeleştirini görmedik.

        Nasıl bugün “darbeci FETÖ örgütüyle mücadele” kapsamında binlerce asker, polis, memur, öğretmen, bürokrat, vali, kaymakam, elçi, din adamı, akademisyen görevden alınıyor, işten atılıyor, kimi hapse giriyorsa...

        Onca gazeteci bu yüzden gözaltında, tutuklu veya aranıyorsa... Eski futbolcular bile “darbeci terör örgütüne destek veya yakınlık”la suçlanıyorsa...

        Bunu misal bir de 12 Eylül için düşünün!

        *

        12 Eylül darbesine sadece komuta etmemiş; katılmış (hayattaki) emekli, hele hele halen komuta kademesinde olup “genç subay” kimliğiyle, darbecilerin emrinde darbe için görev yapmış askerleri düşünün.

        Dönem valilerini, darbeye katılmış, biat etmiş emniyet müdürlerini, polisleri, bürokratları, istihbarat örgütleri mensuplarını, Anayasa Komisyonu ve darbeyi ayakta alkışlamış Yüksek Mahkeme üyelerini, sonra ANAP, HP, MDP, SODEP, SHP, DYP, MHP, Refah-Fazilet ve hatta AKP’den siyasete atılmış olanları, üniversite yönetimlerini, öğretim üyelerini, din adamlarını bir düşünün.

        Darbecilere yamanmış işadamlarını, medya patronlarını bir düşünün.

        12 Eylül’ü hemen o gün ve daha sonra yıllarca da övmüş gazetecileri, yazarları bir düşünün.

        Yok, “oy verenler” demeyeceğim ama görev yapanlar, emir alıp verenler, itaat-biat edenler, propagandasını, övgüsünü yapanlar bilhassa!

        Açıkçası, “ülkenin en büyük liberal demokratlarından Özal” bile, nihayetinde “12 Eylül askeri darbesi memuru, bakanı” değil miydi?

        Rahmetli olan, oldu...

        Ama hayatta kalanlar ne oldu?

        Neredeler? Bugünkü gibi temizlik ve operasyon yapılsa, ne olurdu?

        Yapılabilir mi?

        Öyle ya, “FETÖ zanlılarının eşlerinin pasaportları da iptal edildi” diye kararname çıkaran, “zanlı” kelimesinin manası bir yana, “suçun şahsiliği”ni de dert etmeyebilen bugünkü “demokrasi” mesela; 12 Eylül bakiyeleri için de karar alabilir mi?

        Çok mu geç? Çok mu manasız? Aklımız mı alamıyor?

        Çünkü darbe ise, darbe... Darbeci ise, darbeci... Darbecinin uzantısı ise, uzantı!

        *

        Bir kısmını bugün “Darbeye Hayır” diye çınlarken görüyorsunuz. Ama onların 12 Eylülcülüğünü unuttunuz. Darbeseverliğini unuttunuz. Hoş, kendileri bile unutmuştur!

        Daha yakında 28 Şubat “bir nevi darbe” değil miydi? Üç, beş komutan dışında, itaat- biat ve emir-komuta kadroları ile medyada, komedyada destek kıtaları nerede?

        12 Eylül’ün polis şeflerinden, 28 Şubat’ta iktidardaki partisini terk eden biri dahi bugün “Darbeye karşı demokrasi kahramanı” olarak nutuk atmıyor mu?

        *

        Anladığım, dün “Sayın Cemaat” bugün “Hayın FETÖ” olanlardan çekirdek kadronun “darbeci” tutarlılığı var!

        “Karşı marşı” görünüp her darbeyle bir şekil uzlaşmanın, meşru görebilmenin yolunu aramış; mağdur sayılabilecekken bile mağrurlara katılmaya heves etmişler!

        Sonunda da bizzat “kendi darbeni kendin yap”çı olmuşlar!

        27 Mayıs’a, 9 Mart’a, 12 Mart’a, 12 Eylül’e, 28 Şubat’a, 27 Nisan’a (ve AKP iktidarı sırasındaki çeşitli heveslere), 15 Temmuz’a aynı anda “askeri darbe, askeri darbe tasavvuru, askeri darbe girişimi, askeri darbe planı, askeri darbe provası, askeri darbe niyeti” deyip tepki duyanların sayısı ise memleketin yüzde 10’u kadar bile değil!

        Sadece iç darbelerde değil; aynı anda “Şili’de Allende’ye karşı olan da darbeydi; bilumum Latin cuntaları da; Endonezya’da bir gecede para-militerlerle 1 milyon kişiyi komünist diye kesenlerinki de darbeydi; Yunan, Portekiz, İspanyol cuntaları da faşizan darbeydi; Pakistan’da Ziya-ül Hak ve Müşerref dostlarımızınki de, Mısır’da Mursi’yi devirip katliam yapan Sisi’ninki de darbeydi” diyebilecek olanların oranı da.

        Tabii ya, “Darbeye karşı demokrasinin Meclis Başkanı” bile, 1960-70’lerde dünyanın her köşesinde darbe organize eden CIA ve faşizan cuntalar yerine Che’yi “eşkıya” buluyor!

        *

        Sadece tarihimiz, talihimiz değil, kalın kafamız da böyle karışık olunca...

        Misal, bir iktidar gazetesinde 27 Nisan Muhtırası günü “Darbeye Hayır” başlığı atmış yönetmen bugün “darbeci örgüt şüphelisi” sayılırken; aynı gün o gazetede 27 Nisan Muhtırası’nı alkışlayıp “seçilmiş iktidar”a “Nah size” yazısı yazmış olan bugün “Darbeye Hayır Demokratı” olarak orayı yönetiyor!

        12 Eylül darbesine yamanmış yazarlardan bugün köşe köşe “Darbeye hayır, yaşasın demokrasi” çığlığı çıkıyor.

        Aldıkları-verdikleri haberlerle “AKP iktidarının kimi askeri darbe hevesini savuşturmasında rol oynamış” gazeteciler ise, aynı AKP iktidarında şimdi “kumpas, darbecilik” sanığı olmuş!

        Onları, haberleri ve de “Cemaat”i alkışlayıp pohpohlamış olan kimileri ise bugün hem siyasetçi, hem gazeteci, hem savcı, hem yargıç, hem infaz memuru!

        *

        Mesele sadece çelişkilerimiz değil. Mesele, “Darbeye Hayır” derken dahi “demokrat” olamamamız; “demokrasi”den hemen hiçbir şey anlamamamız!

        Diğer Yazılar