Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Duyunca, “Vay” demişim:

        “Cesaretin bu kadarı! Kendi iktidarının geçmişini sorguluyor.”

        Siz de duymuşsanız belki önce öyle demişsinizdir.

        Bir üst düzey AKP yöneticisi dedi ki:

        “Meydanlarda Savcı Zekeriya Öz’e övgüler düzen kimdi?”

        ***

        İşte “Eski Türkiye ile Yeni Türkiye’nin birbirine girdiği nokta” böyle bir şey.

        Çünkü “17-25 Milattan Önce”ye bakarsan, bu sorunun cevabı AKP çıkıyor.

        “Milattan Sonra”ya bakarsan CHP de çıkıyor.

        Bugün için bakarsan, pek kimse çıkmıyor.

        Yani bir AKP ileri geleni ileri giden bir soru soruyor; soru geri geri gidiyor, önce Öz’le birlikte nişan almış AKP’ye çarpıyor. O arada iktidar medyasına da bodoslama dalıyor.

        Soru geri geri gittikten sonra az ileri giderse, bu kez 17-25 sonrası AKP’yi hedef almış muhalefete çarpıyor.

        Sorunun başı dönüyor!

        Çünkü memleketin başı dönmüş, döndükçe gözleri kararmış, midesi bulanmış, şaşkınlık tam saha pres.

        ***

        Tamam, sonra anlaşılıyor ki, Sayın AKP yöneticisi CHP Genel Başkanı’nı hedef almış.

        Ama lütfen söyleyin, lütfen siz bir AKP’li olarak da söyleyin, bu soru nerelere, kimlere kadar gidiyor.

        İşte bu yüzden kimse kimseden daha masum değil.

        İktidar muhalefetten niye daha masum olsun? 14 yaşında bir orta mektep çocuğu, 14 yıllık bir iktidardan daha suçlu nasıl olsun?

        “Zekeriya Öz’e övgüler düzenler kimlerdi?” sorusunu siz muhalefete yöneltip gol atmaya çalıştığınızda, top bir o kaleye bir bu kaleye derken, kendi kalenize de gelip oraya çataldan kuruluyor. Çünkü muhalefet en azından ona zırhlı araba vermemiştir mesela!

        ***

        Bu problem hep olacak:

        İktidar “Tut Ali tut, topu tut” diye hep başkasına attıkça, o top bir bumerang gibi dönüp bir de kendisini vuracak.

        Mümkün değil, çünkü en azından diyalektikte hiçbir şey yoktan var olmuyor, hiçbir şey varken yok olmuyor.

        Buna bir de katı olan her şeyin buharlaştığını ve buhar olan şeyin de kafamızdan aşağı sıvı halinde boca olduğunu ekleyin.

        Bilmem anlatabildim mi?

        Nasıl insanlık milatla var olmamışsa, bu mesele de iktidarın kerteriz yapmak istediği milatta başlamadı.

        Şimdi bir daha soralım o zaman:

        Savcı Zekeriya Öz’e övgüler düzenler kimdi Kamil?

        A) Anamuhalefet B) İktidar C) Hepsi D) Bir o, bir öteki E) Hiçbiri

        BİR EŞİN MEKTUBU BİR ANNENİN VEDASI!

        Ne kimse bir yakınından ötürü suçlu sayılabilir, ne de kimse bir yakınının masumiyetinden dolayı masum olabilir kafadan. Ama yaygın bir av sahasında, acılar, karışıklıklar, sorular, endişeler birikiyor.

        Bir mektup aktarıyorum: Ne kimseyi suçlamak için, ne kimseyi savunmak için. Sadece bir vaka diye:

        “Muğla Jandarma İstihbarat Şube Müdürü Binbaşı Koray’ın eşiyim. 15 Temmuz’da yaşanan elim olaydan sonra eşim yaklaşık 20 gün, Marmaris’te Cumhurbaşkanı’na saldırı sonrası kaçan askerleri ekibiyle birlikte aradı ve yakaladı. İki gün sonra babamızın evinin arandığını, eşimin tüm Türkiye’de arandığını öğrendik. Görevde olan eşim kendi ayaklarıyla ifadeye gitti. Evimiz arandı, eşim Ankara’ya götürüldü. Ne Fethullah’la bağlantımız, ne okul, ne banka hesabı, ne 1 dolar var. Cumhuriyetçi, vatansever insanlarız. Eşim 1.5 aydır cezaevinde, ne yüzümüze, ne dosyaya bakan var.

        Bayramda çocuklarımı alıp eşimin ailesinin yanına gittim. 1.5 aydır ağlayan kayınvalidem bayramın ikinci günü kalp krizi geçirip kollarımda can verdi. Eşime haber yolladık. Annen ölmüş, dilekçe yaz, cenazeye katıl dediler. Emniyet’ten görevliler gelip cenazeyi sordu. Defni erteledik, gelecek diye. Nafile. Annesinin cenazesine katılamadı. Onun yerine iki polis gelip cenazeyi kameraya aldı. Karınca bile incitmeyen insanlar olarak bunları yaşıyoruz Sayın Talu.”

        Diğer Yazılar