Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Elbette “nice güzel şey de yapılmaktadır” şükürler olsun…

        Lakin durumu bir açıdan özetleyen tablo da şöyle:

        Otellerde doluluk oranı yüzde 50…

        Cezaevlerinde doluluk oranı yüzde 104.

        Bunu, aslında “darbe direnişçisi” olduğu halde itibarı gölgelenip ancak arada bir var olduğunu duyduğumuz Meclis’te, komisyona bilgi veren Cezaevleri Müdürü söyledi.

        Yüzde 50 kısmını değil, yüzde 104’ü!

        ***

        Ben yapmam ama siz şimdi şöyle karşılaştırmalar da yaparsınız:

        Cezaevlerinde doluluk oranı yüzde 104…

        Medyada doğruluk oranı yüzde 50!

        Cezaevlerinde doluluk oranı yüzde 104 ama adalet, hakkaniyet oranı yüzde 50, gibi.

        İşsizlik, genç işsizlik oranlarını sayanlar da çıkar mutlaka aranızda.

        Ben onları bilemem.

        Benimkisi resmi rakam!

        ***

        Sayın Müdür, Meclis’te açıklıyor ki, bu 104’e varışta bir anda “34 bin Fetö tutuklusu”nun da alınmasıyla toplam hükümlü ve tutuklu sayısının 200 bine ulaşması sebep olmuş.

        Daha yeni 100 kadar polisten 90 kadarı tutuklandı. Bir, ikisi de “masumiyet karinesi”yle değil, “itirafçı” olarak serbest bırakılmış.

        Oran düşük!

        Ancak Sayın Müdür’ün, “Cezaevinde kendi etini kesip yiyen bile var” açıklaması, bugüne kadar işkenceyi, dayağı, şiddeti, infazı, intiharı çok duymuş kirli, kanlı kulaklarımız için dahi yeni bir infial kaynağı.

        Oran elbette çok düşüktür ama olan çarpıcı.

        Sayın Müdür “10 kişinin de kendi dudaklarını yediğini” söyleyince, milletvekillerinin kulakları ne duymuş oldu, dudaklarından ne çıktı, bilmiyorum ancak sonuç şu:

        O kadar çok, henüz hüküm giymemiş yani henüz suçlu sayılamayacak tutuklu var ki, mahkumlara da nefes alacak yer yok!

        Öyle ya, adresi, durumu belli, kaçması mümkün olmayan ve zaten kaçmak gibi düşüncesi de muhtemelen olmamış onca gazeteci, yazar da tutuklu…

        Şüpheli” olan çok kişi de Ohal tutuklusu olduğu için, mahkum gibi adeta.

        Yine de adalet ve infaz sistemimiz, misal 22 yıldır tutuklu olan İlhan Çomak’ın tahliyesine değil, müebbet mahkumu olarak kalmasına karar verdi!

        ***

        Bu arada ilginç bir mahkeme kararı çıktı.

        Mahkeme, “darbecilik”ten tutuklu üç general ve bir amiralin tahliyesine karar verdi.

        Gerekçe önemli:

        Darbeciler tarafından hazırlanan sıkıyönetim sözde atama listesinde mevcut görevine devamına dair atama kararları hariç darbe teşebbüsüne katıldıklarına dair delil bulunamadı.

        Komuta ettikleri birliklerin darbe girişimine katıldığına dair herhangi bir tespit yok.”

        Elbette kendileri yine şüpheli ve yine sanık olacaklar. Ancak tahliye gerekçesi önemli. Muhtemelen başkalarına da yansıyacak.

        Ancak şöyle bir şey de var: Delil yok ama bu insanlar ihraç edildi. Delil çıkmayacak ve suç bulunmayacak, hüküm giymeyeceklerse ne olacak? Binlerce öğretmen, memur, işçi gibi.

        Tabii tüm generallerden, komutanlardan parantez içinde bir ricam olacak: Yıllar boyu, sorgusuz sualsiz, yargısız veya (ön)yargılı, emir komuta altındaki mahkemelerde veya “şimdi kiminin Fetö emir komutası altında çıkan mahkemeler”de, iki dudak arası kışlalardan kovulmuş onca “alttaki asker” için de vicdan ve muhakemelerini artık çalıştırabilirler mi?

        Çünkü bir yandan “Astsubay Halisdemir” destanı yazılan, filmi çekilen ülkede, bir yandan da kışlada eski meslektaşları, Temad temsilcisi Avukat Akkuş’la sadece sohbet eden çok sayıda astsubay şimdi suçlanıyor!

        ***

        Oradan oraya mı atlıyorum, yoksa orası da orasına bağlı, şurası burasından ötürü öyle, her şey iç içe ve saç saça baş başa mı zaten…

        Dört general ve amiralin tahliye gerekçesi şu soruyu da soldurtuyor:

        Onlar hakkındaki delilsizliğin delili, “komuta ettikleri birliklerin katıldığına dair tespit olmaması” ya…

        Peki, kursiyer bir teğmen, bir astsubay, hele uzman çavuş, hele hele er ve askeri öğrenci suçsuzluğunu “hangi birliğe komuta etmiş olarak” ispat edebilecek?

        Emir veren, komuta eden biri için “delilsizlik delili” olan bu durum…

        AKP iktidarının çıkarıp darbeciler de dahil komutanlara armağan ettiği Disiplin Kanunu’nun emir-demir ve “Şer hükümleri”yle emir kulu, emir kölesi olmuş, görev, operasyon konusunda (iktidar gibi) kandırılmış, yanıltılmış onca ast, er ve öğrencide nasıl uygulanacak?

        Öyle ya, komutan şerrine itiraz etmiş askerlerin daha çok ezildiği, Bimer’e şikayet edenlerin bizzat şikayet ettikleri komutana havale edildiği bir düzeniniz varsa, “masumiyet karinesi” çok ciddi, çok önemli bir hukuk ve insanlık (ve askerlik) meselesidir.

        Kendi kendini kesip yiyen ülke olmaktan çıkış ihtimali yok mu?

        Diğer Yazılar