Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bir sonuç varsa, sebep, başlangıç, bir de gelişme filan vardır değil mi?

        Şu anda biz “Fetöcü sonuç”u yaptığı “darbe saldırısı”nda nihai olarak keşfetmiş bir süreç idrak ediyoruz.

        İdrak edemediğimiz şu:

        Bir “yapı” güçlenmişse, birkaç “kapı” sayesindedir.

        İşte orada zurna zırtlıyor.

        İktidar ve yargı, sendikaya üye olmuş öğretmeni, bankada taksit hesabı olan esnafı, katı Disiplin Kanunu emir komutasıyla kışladan çıkarılmış yahut hiç çıkmamış askeri öğrenciyi, eratı, kursiyeri, astları “kapı” sayıyor…

        Ancak yapıya bizzat bin kapı açmış iktidar muaf kalıyor.

        Bunun adı, parti adı olarak dahi nasıl Adalet olabilir?

        ***

        Bu yapı, biliyoruz ve diyoruz ki, birtakım polis şefleri, memurlar ve yargı mensupları vasıtasıyla “yasadışı dinleme” ve “manipülasyon” yaptı.

        Ama hep sorduğum basit sorunun cevabı yok:

        Bu polisler ve yargı mensupları sonradan mı “Cemaatçi” çıkıp iktidarı da aldatmış oldu, yoksa zaten “Cemaatçi” oldukları için mi tayin ve terfi ettirildi?

        ***

        Sadece Meclis’teki eski soru önergelerine baktığımızda bile, bilhassa 2007’den itibaren “dinleme” meselesinin, özel olarak “hukuksuz mobil ortam dinlemesi”nin gündeme getirildiğini görüyoruz.

        Misal, muhalefet milletvekilleri iktidar bakanlarına soruyor:

        Bu araçlar, bu cihazlar nerede, kim tarafından, ne için kullanıldı?

        Bir bakan reddediyor, biri kabul ediyor, biri nihayet bir, iki satır kabulleniyor.

        Nihayetinde anlaşılıyor ki…

        Özellikle Emniyet İstihbarat (ve de TSK içinde birileri) bir takım cihazlar, araçlar talep etmiş; istedikleri de verilmiş!

        Sonradan “yüzde yüzü Cemaatçiydi” denebilmiş bir Emniyet İstihbarat nasıl oluşmuş?

        Bumerang iktidara da vuruncaya kadar, “Canavar” iktidar mensuplarına, ailelerine ve bir gün hakikaten darbe saldırısına bulaşana kadar, no problem!

        ***

        Ergenekon ve Balyoz’daki haklılık-haksızlıklar, hakikatler-kurgular, tuzaklar dışında; özellikle Hava Kuvvetleri’nde çok sayıda askerin, “özel hayat, aşırı borç, ahlaksızlık” suçlamasıyla tasfiyesi de Meclis’te bile gündeme gelmiş, ama ne iktidarın umurunda olmuş, ne TSK komuta kademeleri, yani bugün “Fetöcü karşıtı ve mağduru” olanlar dahi dert etmiş. Tam tersine bu sürece yol vermişler.

        Bazılarını yazınca, o komuta kademelerinden o tasfiyeye nasıl sahip çıkıldığını hatırlıyorum!

        ***

        Başka bir örnek, “Fetöcülerin mensup veya sempatizanlarını açık fişlemesi” de denen “sendika üyeliği” mesela.

        Aktif Eğitim Sen önce 2012’de “iktidarla pazarlık aracı” olarak da kuruluyor, 35 bin üyeye erişiyor, iktidar bunu önemsemiyor…

        Bu kadar hızlı büyümüş bir kamu sendikası 9 ay sonra kendini feshediyor, üyeleri yeniden AKP’ye yakın sendikaya dahil oluyor.

        Derken, hemen 17-25 Aralık ardından, 28 Aralık’ta sendika yeniden kuruluyor.

        İktidar 17-25 Aralık’a “darbe girişimi” dediği sırada bile, Çalışma Bakanlığı (tabii ister istemez) onay veriyor, 2015 Ocak başında Milli Eğitim Bakanlığı da ilgili birimlere ve valiliklere yazı yazarak “sendikanın kuruluşu”nu duyuruyor, “görevli tüm personele duyurulmasını” istiyor. Bakan adına!

        Eğer “hep destek, hala destek” artık mantıksız geliyorsa bize; bu ikinci kuruluş ve şimdi hepsi işten atılan 18 bin kadar öğretmeni üye yapıp adeta fişlemek ya “Çok akıllı Fetöcülük”ün bir şaşkınlığı yahut iktidarın, “Dur hele, şunlar bir kendilerini fişlesin, bize lazım olur” diyen çok uyanık bir planı!

        ***

        Elbette tüm bu sürecin “kandırma, sinsilik, tuzak, çeteleşme, sonradan başka planlar oluşturma” gibi veçheleri var.

        Ancak hem AKP öncesi, hem AKP iktidarının net 10 yılı, tayinle, terfiiyle, teşvikle, destekle, yol vererek, el vererek, kanat gererek “aynı menzil” muamelesi de var.

        Belli ki iktidar epey kullanmış ve epey kullanılmış!

        Bu ciddi siyasi, idari, hukuki ve cezai, hatta anayasal bir sorumluluk.

        Aynı zamanda, Meclis denetimi, hakikaten bağımsız yargı, hakikaten denetim görevi üstlenmiş Yüksek Yargı, hakikaten bağımsız gazeteciliğin nasıl hayati ihtiyaç olduğunu…

        Bir iktidarın, iktidar mensuplarının, iktidar büyüklerinin; bırakın kötü niyeti, işte iddia ettikleri iyi niyetle dahi nasıl aldatılabileceğini, dolayısıyla tüm ülkeyi de aldatıp felaketlerin eşiğine getirebileceğini kanıtlamıyorsa, daha neyi kanıtlıyor?

        ***

        Sıradan bir amir, emrindekilerin yaptıklarından sorumlu olabiliyorsa…

        Onu bırakın, sıradan bir memur, alttaki bir asker, zorla otobüse bindirilmiş askeri öğrenci, kendi halinde bir öğretmen; bir takım amirlerin yaptığı ettiği yüzünden hapiste, açıkta veya işsizlikte, hem de sülale boyu damgalı damgalı perişansa…

        Hepsi suçluyken, bir iktidarın net 10 yılı nasıl masum kalabiliyor?

        Bunu tarihe anlatmak öyle zor ki!

        Diğer Yazılar