Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Çok sayıda gazetecinin, bırakın hapsi, öldürüldüğü 20 yıl önceyi “gazeteciliğin harika dönemi” diye anacak kadar hafızamı kaybetmedim.

        Tanınmış gazetecilerin de, bilhassa Güneydoğu’da haber peşinde koşan “isimsiz gazeteciler”in de sokak ortasında öldürüldüğü günler.

        Ancak dün ile bugün arasındaki temel fark belki de şu:

        Gazeteciliğin mümkün olması ile pek mümkün olmaması!

        O yüzden, geçmişte eleştiriyi (ve özeleştiriyi) “Mümkün bir gazetecilik”in hakkıyla, özgürlükle, vicdanla, mesleki ve insani hassasiyetlerle gerçekleştirilmemesi üzerinden yapabilirdik…

        Öyle yapmaya çalıştık.

        Bugün hiç öyle değil!

        Bugün mesele. “gazetecilik” hakikaten mümkün olup olmaması.

        O günden bugüne varışta emeği geçenleri kutlarım!

        ***

        Geçmişte “kartel” veya bir gün “hortum” medyasından bugün “havuz”a varmışsak ve artık bir gazetecilik kabusuna “havuz” demek de çok naif kalıyorsa…

        Geçmişte “devlet ve iktidar gazeteciliği” diye eleştirilen, işin tuhafı sonradan olma ve görmeler dışında, bugün iktidara, devlete iliştirilmiş medyacılık yapanların da o vakit içtenlikle eleştirdikleri ve fazlası mevcutsa…

        Bugünün devlet ve iktidar gazeteciliği, muhalif olmayı “hainlik” sayan bir mevkie konuşlanmışsa…

        Hakikaten bravo.

        Ortada artık eleştirecek, özeleştiri konusu olacak, tartışılacak bir “gazetecilik” de pek yok demektir.

        ***

        Nail Güreli, işte gazetecilerin öldürüldüğü, yine kolayca işsiz bırakılabildiği, ancak çok sayıda gazete ve sesin var olduğu, eleştirinin, özeleştirinin, kıyasıya gazetecilik tartışmasının nefes alabildiği, “başka türlü gazetecilik mümkün” noktasından hareketle, özellikle genç gazetecilerin dayanışma ve örgütlenme çabalarının yükseldiği, gazetecilerin çalıştıkları gazetelerin veya grupların da mesleki eleştirisini kıyasıya paylaşabildikleri bir dönemin “öncülerinden”di.

        Öncü”, çünkü Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin başında, bildiğim ve tanık olduğum kadarıyla, ayrımcılık yapmadan her derde, her düşene, her itilene koşuyor; kendi çalıştığı medya grubuna karşı da, hatta mecburen en başta ona karşı, “daha özgür gazetecilik ve daha çok hak sahibi gazeteciler” için mücadele veriyordu.

        Metin Göktepe’nin polis tarafından öldürülüşünün bir insanlık, gazetecilik, demokrasi, hukuk meselesi yapılmasında, çok sayıda genç gazetecinin mücadelesi ile TGC Başkanı Güreli’nin ve arkadaşlarının ısrar, inat ve direnci de vardı.

        ***

        Bugünkü gazetecilik felaketinin içinden kaçarcasına önceki gün aramızdan kayıp giden Güreli, o günkü gazetecilik felaketlerinin hepsinde, TGC’yi bildiğim en aktif, en mücadeleci, en kapsayıcı, en örgütlenmeci, en dayanışmacı, en ayrımcılıktan uzak yolculuğuna taşımak için büyük emek harcamıştı.

        Sadece aynı gazetedeki meslektaşlığımızı değil…

        Esas o yol arkadaşlığını, yaptığımız işi epeyce sorgulamaya karar verdiğim o dönem “Cemiyet” yönetiminde birlikte çalıştığımız yılları ve “Başkan”ı hep sevgiyle, saygıyla hatırladım, yine hep öyle olacak.

        ***

        Bugünün “medya gerçekliği” yanında, bir ötekini düşman, hain sayan, durmadan ihbar eden, itibarsızlaştırmak için çırpınan, iliştirilmiş gazeteciliği marifet ve biat-itaat, buyruk-kuyruk rezaletini itibar sayan, dün başka bugün bambaşka sözlerinden zerre utanmayan, gazeteciliğin de insanlığın da kıblesini umursamayan bir “gazeteci dünyası”nda, artık “Hak ve Özgürlük Bildirgesi” gibi bir beyannamenin lafı bile olmaz!

        Ama o günlerde, “Nail Ağabey” benden “gazeteciliğin ilkeleri”ne dair bir metin hazırlamamı istediğinde, bunun ancak “Hak ve özgürlük beyannamesi” olması ve bizzat gazetecilerin katılımını, imzasını almasının önemli olduğunu söylemiştim. Seve seve kabul etmişti.

        O “Bildirge” önce 3 bin imzayla kabul edildi; sonra artmıştır! Kim bilir o imzalar nerede şimdi?

        Esasen Güreli sayesinde ortaya çıkmış o demode “Beyanname”yi bugün birilerinin eline tutuştursak, ya onlar hemen yırtıp atar, ya zaten Bildirge utancından, onların yüzüne tükürüp kendini aşağı atar!

        ***

        Devlet gazetecileri”nin eski “Devlet gazetesi”ndeki bir “Fetöcü telefon uygulaması” haberini dahi, haber değil, “hainlik” saydığı…

        Maalesef bunun karşı tezinin ise, “Esas bu haberle biz savcılara delil sağladık” olabildiği…

        Daha önce “demokrat gazeteci” kılığında hepimize ders vermiş kiminin “darbeci bir örgüt”e biat-itaat ettiği… Onlara şimdi en çok giydirenlerin ise, o “cemaat”le en çok kucaklaşmış gazeteciler olduğu bir dönemde…

        Ne Gazetecilik Beyannamesi, ne Nail Güreli’si ey hayat!

        Hepsine Allah rahmet eylesin!

        Diğer Yazılar