Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İnsanlık tarihi ve siyasi tarihte “temel çelişki ve mücadeleler”i izah etmenin birçok yöntemi var herhalde.

        Galiba birisi de şu olabilir:

        Birileri der ki: Susma, sustukça sıra sana da gelecek!

        Başka birileri de der ki: Sus, susmazsan sıra sana da gelecek!

        ***

        Bu iki tavsiye arasındaki mücadelede, demokratik gelişmelerin çoğu, tabii öyle görüyorsak onları, ilk tavsiye, öneri veya çağrının eseridir.

        Buna karşılık “düzenler” ikinci tavsiye veya uyarı sayesinde kurulur.

        Bırakın tam siyasi vakaları, misal Hıristiyanlık da İslam da “kurulu düzenler”e başkaldırı, isyan ve onların “sus, susmazsan sıra sana da gelecek” baskılarına karşı “susmama” eseridir.

        Tamam, tüm güç biçimleri gibi, (hemen) sonradan dinler de ikinci tavsiye-uyarı-tehdide geçer. “Dinler” diyoruz ama tabii fiilen onları (kendilerince) yorumlayıp otorite tesis eden din ve devlet hükümranları!

        ***

        Sus, susmazsan sıra sana gelecek”in, biri korku veya şefkat dolu; diğeri baskı-tehdit yüklü iki manası olabilir.

        Bir anne, bir eş, bir baba, bir sevgili, bir arkadaş mesela, “sevdiği” birinin, evladının başına bir şey gelmemesi için o telkinde bulunabilir.

        Bu bir insanın iç sesi de olabilir. Büyük, kıdemli bir meslektaşımızın “Şu sıra en iyisi sessiz kalmak” deyişi gibi dışa da taşabilir.

        Ama esas olarak otoritelerin, otoriterlerin; bazen kanun adına, bazen kanuna bile dayanmayan baskı, tehdit, gözdağı ve tabii fiilen “icraat-itaat” gücüyle dayattığı bir durumdur.

        Sanmayalım ki sadece baskıya, gönülsüz boyun eğmeye dayanır.

        Yok, büyük ölçüde kabullenmeye, rızaya, biate, gönüllülüğe de yaslanır.

        İnsanların çoğu normal, doğal, olağan, meşru kabul ettiği için öyledir.

        Öyle olmasa zaten birinci önermeye sıçrar toplumlar: “Devrimler, sömürgeciye karşı bağımsızlık savaşları” gibi tarihi olaylar işte!

        ***

        Türkiye’de ve dünyada çok satan (ama inanın, okuyan herkesin dünya ve insana dair düşüncelerini sorguladığından şüphe etmeliyiz) “Sapiens” kitabının yazarı Harari; “şempanzeler”deki, bu yazıdaki deyişimle “sus, susmazsan sıra sana gelecek” düzenini şöyle anlatır:

        Sosyal yapıları hiyerarşik olma eğilimindedir. Baskın üye (hemen her zaman erkek) alfa erkek olarak adlandırılır. Diğer erkek ve dişi bireyler alfa erkeğe itaatlerini önünde eğilerek ve sesler çıkararak gösterir… Alfa erkeği genellikle bu pozisyonu sadece fiziksel olarak güçlü olduğu için değil, daha geniş ve istikrarlı bir destekçi ağı olduğu için kazanır.”

        ***

        Bu elbette, inancınıza göre, “insanın maymundan geldiğini” kanıtlamaz. Tam tersine, belki de “maymun insandan gelmiştir.”

        Lakin “istikrarlı destekçi ağı sayesinde itaat ettiren, önünde sesler çıkarttıran Alfa Erkek Otoritesi” insanlığa onlardan geçmiş olabilir; elbette maymunlar yine insanları taklit etmemişse!

        ***

        Bunu şu açıdan alıntıladım:

        Susma, sustukça sıra sana gelecek” önermesi bazen tarih değiştirir…

        Ancak tabiatta, insanlarda ve anlaşılan maymunlarda doğal tarihsel hal, yani olağanüstü olağan hal, “Sus, susmazsan sıra sana gelecek” olmalı.

        Kimi dini, siyasi otoriter otoriteler budur; Nazizm, Stalinizm, faşizm, kölecilik, engizisyon, soykırımlar, 12 Eylüller budur. Bunu iyi ve esasen kötü biliyoruz.

        Ancak en demokratik kılıklarında dahi, devletin doğal eğilimi budur. Sansür tamam ama oto sansür budur. İşyerinde boyun eğmek budur. Askerlikte koşulsuz itaat, baskı, hakaret ve eziyete katlanmak budur. Gönüllü-gönülsüz itaat ve biatin özü budur.

        Okulda, ailede, dini-sosyal kültürde, askeriyede ve bilhassa kentsel veya kırsal işlerde, işyerinde, öyle “artık-değer hesabı” filan bir yana; açık istismar, angarya ve eziyete, işsizlik, açlık, geçim tehdidine, amir-patron-ağa korkusuna teslim olup hak arayamayan, “Sus, susmazsan sıra sana gelecek” atmosferini sindirmiş ve sinmiş çoğunluktan müteşekkil bir “kapitalist-demokrasi” mesela; o insanların başka toplumsal haksızlıklarda “Susma, sustukça sıra sana gelecek” diye düşünmemesini…

        Bilakis, “Sus, susarsan sana sıra gelmez” diye avunmasını büyük ölçüde garanti altına almıştır!

        Yoksa, toplumun en çok acı çeken insanları, bırakın anti-demokratik meseleleri; sadece 10 ayda, sadece rızkı peşindeyken, işyerlerinde en az 1596 çalışanın can vermesini de mesele edebilirdi!

        ***

        Başka şeyler yazacaktım aslında.

        Anlaşılan dalıp gitmişim!

        Bu yazıyı “tutuklu meslektaşlarım” için yazmış olayım. Meslektaşlarının çoğunun sustuğu, kiminin susmak bir yana, “intikam, infaz, ceza histerisi”ne kapıldığı bir “Maymunlar Gezegeni”nde!

        Diğer Yazılar