Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        O küfür varsa, elbet ceza olmalı.

        Hatta belki “sevince 2 maç” saçmalığı yerine, bizzat küfürünki 6 maç olmalı!

        Basit bir arşiv taraması yapsanız zaten “Caner Erkin-küfür” sözcükleri çok sık birlikte dolanıyor:

        Advocaat’a, Pereira’ya, muhabirlere, başka hakemlere!..

        Kimi doğru, kimi yakıştırma belki.

        Ama “Küfür-Caner Erkin” sözcükleri, “Binlerce kişinin tribünden ona küfrü” olarak da bir araya geliveriyor.

        Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş formaları giymiş; küfür ettiğinde hangi formayı giyiyorsa orada hoşgörü, ötekilerden nefret-hakaret görmüş bir genç adam.

        Dün sevenlerin bugün küfür ettiği, dün küfredenlerin bugün bayıldığı bir “Fişek.”

        *

        Tamam, cezada hiç tereddüt yok.

        Lakin hangi sistemin hangi federasyonunun hangi kurulları, hangi kuralları böyle cezaları vicdanla, hukukla, hakla, hakkaniyetle, adaletle, eşitlikle tayin ediyor?

        Muhabire bir nevi linç saldırısında bulunmuşları neredeyse hoş görüp “milli takım pazubendi” takanlar mı?

        Yılların gazetecisine uçakta saldıranın ayağına teknik direktörünü gönderip aynı pazubentten bir de ona takıverenler mi?

        Kimi küfrü, hakareti, şiddeti görmezden gelebilen; sonra bir vakada çullanarak kendilerinin ne kadar centilmen olduğunu ispata koşanlar mı?

        Bir gün öncenin kötü derbisindeki futbolun kaderi yerine, sürekli hakem konuşmayı daha uygun bulanlar; trilyonluk transferleri oynatamamak gibi bir sorunun yerine, küfür kıyamet hakem tartışanlar mı?

        İşyerinde, askerlikte, bürokraside ast-üst ilişkisi küfür, aşağılama, hakaretle yürürken hiç tınmayanlar mı?

        *

        Ne yazık ki, bu futbolun hangi ortamda, nelerden etkilenerek, nasıl bir şiddet-hakaret-aşağılama-haksızlık- adaletsizlik-kibir-küfür ortamında beslendiğini konuşmuyoruz bile.

        Bir maç bir tribün...

        Bir maç Caner Erkin...

        Bir maç beriki.

        Oysa adalet duygusu tek maçlık bir şey değil; tek futbola özgü, sadece onda arayacağımız, sadece sahadaki haksızlıklara isyan edeceğimiz kadar “top gibi” bir duygu değil.

        Kendini üstün ve üstte gören herkesin, bir alttakilere yahut aşağıda gördüklerine otoriteyi bir de maddi- manevi şiddetle dayattığı bir “demokrasi biçimi”nin futbol adaleti eşitlikçi ve hakkaniyetli olma şansına sahip mi?

        Değil.

        Şanssız o da!

        *

        Futbol yine de bize bir şeyler anlatmak istiyor:

        Bak, senden diye hoş gördüğün bir şahıs ya da vakaya, ancak senden olmayınca tepki gösteriyorsan...

        Yahut tam tersi, senden olunca tepkisiz kalıyorsan...

        Aradığınız hakkaniyet, adalet değil!

        Sahadaki bir haksızlığa duyduğun koca öfkenin yanında, başka derin ve kadim haksızlıklara sağır, kör ve dilsiz bir yüreğin varsa, darılma ama, pozisyon bilgin de adalet duygun da çok zayıf!

        Diğer Yazılar