Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kupürleri sadece onlar için değil, hepimiz için kullandım.

        İnsan hayatı ve emeğinin “otorite” nezdinde nihai değersizliğini hatırla(t) tmak için.

        Bu değersizlik içinde bir yol bulmaya, kendimize saygıyı, kendimize saygımızı yitirmemeye veya yeniden inşaya çalışıyoruz belki de!

        Kocaman da öyle olmalı.

        Yoksa neden geri dönsün?

        Yoksa neden “kuvvetli istifa imaları” nda bulunup hiçbir şey demeden göreve devam etsin?

        *

        Bu davranış biçimlerimizi takdir gerekmiyor elbette. Anlamaya çalışmak mümkün. Yeniden yeniden kendini ispat ihtiyacını, “belki bu kez başka türlü olur” hırsını anlamak mümkün.

        Anlamamız gerekmeyen ise şu:

        Bu kez başka “günahkarlar” aramak. Kendin bir otoriteye mahkum, iki dudağı arasında çırpınırken, “kendi otorite”ni başkaları üzerinde kıyasıya bilemek.

        Bu, örnek konumuzda “Kocaman ve bazı (yerli) futbolcular” diye tecelli ediyor. “Beyefendi teknik direktör” muhtemelen “beyefendi Topal”a rücu ediyor!

        *

        “Ezilmemeye çalışmak” elbet bir ilke; ama bazen altından kalkabilirsin, bazen hakikaten altta kalırsın. Gücün, takatin, direnişin yetmeyebilir!

        “Ezmemeye çalışmak” daha sağlam bir ilkedir. Ne pahasına olursa olsun, bunu yapıp yapmamak senin iradendir.

        “İlkelerin anası” odur!

        Nice kurbanın cellada, nice mağdurun mağrura, nice kederin kibre dönüştüğü yer odur.

        Futbolda “epeyce hoca” da bundan nasipleniyor.

        Bize ihtiyacımız da olan “felsefe” bahşediyor; sonra ya birine küfrü, tokadı basıyor yahut “kendi sorumluluğum, istifa” filan deyip çeki bir alttakinin borç hanesine yazıyor.

        *

        Futbol sevgimiz, tüm hiyerarşi ve otoritelere rağmen tribünde ve sahada bize sunduğu eşitlik, dayanışma, kardeşlik ihtimalleri... Futbolda en küçük haksızlığa isyan eden yüreklerimizin her tür haksızlığa isyankâr vicdana dönüşebilme umudu filan...

        Sadece “futbol hayattır”a değil, “hayat da futboldur” diye fısıldıyor. Bütün iş sevgi, tevazu, adalet duygusu!

        *

        Naklen yayınlanan “Vole Efsaneler Kupası”nda Ahmet Dursun, Ömer Erdoğan, Celil Sağır, Evren Turhan, Yattara, “Papen” Mustafa Özbey, Ceyhun Eriş’i izliyorum. Hepsi “büyükler”de oynamış, forma forma Anadolu dolaşmış. 40 üstü bir yaşta, onları o heyecan ve hırsla orada, futbol sevgisi ve tevazu tutar ancak.

        “Kibir” misal, büyük takım aidiyetine yakışsa da, on binlerce insanın bir ışık gölgesinde koşturduğu halı sahalara, mahalle maçlarına pek yanaşamıyor.

        Orada hakiki sevgi top oynuyor! Futbolu bu hakikatiyle seviyoruz zaten.

        Diğer Yazılar