Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kendini tanrı sanan, berikini de şeytan beller.

        Paşalar, ağalar, beyler, iktidarlar bir yana…

        Onca eleştirdiğimiz bunca şahsiyetin üstünden yavaşça al bu lafı…

        Bir utanç şalı gibi bizim mesleğin üstüne ser.

        Öyle bir megalomani…

        Öyle bir narsizm…

        Öyle bir haset, fesat, kin, saldırganlık.

        Ah özellikle “sonraki kuşaklar” nasıl böyle oldu; kalpleri bir yandan megalomanyadan, bir yandan sadistçe saldırganlık ve kötülükten nasıl böyle beslendi?

        İlk öğretmenleri kimdi?..

        Gazete köşelerinde, ekran yüzlerinin hatlarında en çok kimlere özendiler?

        Nasıl bir medya patronluğu ve idareciliği, nasıl bir starlık hevesi, nasıl bir dolduruş; “hepsi de eğitimli” gençler olan bu çocukları nasıl hızla devşirip kalplerini buruşturarak bir arenada birbirinin üstüne sürdü?

        Devlete sahip çıkanlar, orduya sahip çıkanlar, hükümete sahip çıkanlar, piyasaya sahip çıkanlar; vicdanları ve akıllarını, insanla ve meslekleriyle ilişkilerini mülkiyet ve aidiyet ilişkisine ipotekleyenler nasıl bu kadar çoğaldı?

        ***

        Biliyorum…

        Yani öyle hissediyorum…

        Ayıp ve utanç duygusunu kaybettiğimizden beri her yanda böyle oldu.

        Üstelik, her yanın çamuru, çirkefi sanki medya denen çukurun içine doldu.

        Oysa bu sevilesi meslektir.

        Nice genç can atar. Nice can oradaki bir kelimeye bakar. Necisi canını koymuştur, vermiştir.

        Sadece şöhret hevesi, kendine hayranlık, budalalaşma, bayağılaşma, kendi çapında iktidar uğruna beş paralık itibardan ibaret değildir.

        İnsanı sevmektir, merak etmektir, itiraz bulmaktır, sessize ses olmak, halka bilgi, haber, mağdurdan öfke alıp yaymaktır.

        Sadece ona buna yanaşmak, yanaşmalık gazıyla dalaşmak, gazetecilikten başka her şeye bulaşmak değildir.

        Her yeni bilgiyi öpüp başına koymak, her kelimeyi okşamak, daha iyisini, daha farklısını, daha hızlısını, daha doğrusunu, daha çarpıcısını bulmak için kıpır kıpır olmaktır.

        Yanındakini, karşıdakini dirseklemek, tokatlamak piyasaya, zamaneye münasip düşebilir ama…

        Gazetecilik, halk adına verilmiş bir sıfat olan “bekçi köpekliği”ni, kuyruk sallamak ile önüne geleni, özellikle meslektaşlarını ısırmak sanmak değildir.

        ***

        Sanırım, özendiler.

        Bezendiler.

        Ne yazdığını görmüyor gözler; çünkü kendi suretine gömülmekten, kendi yıldızına bakmaktan kamaşmış.

        Ne dediğini duymuyor kulaklar; çünkü sadece kendisiyle meşgul üstündeki kafa.

        Nasıl oldunuz be çocuklar…

        Ne çabuk oldunuz!

        Tut ki şöhret oldunuz…

        Değer mi peki!

        Değdi mi?

        Andıç mandıç!

        Bu fesat kültürü medyadan ibaret değil elbette.

        Siyasetin genel kültürü de öyle; iş hayatı da bunun üstünde yürüyor.

        Bir de ordu var.

        Siyasetçiyi, gazeteciyi, vatandaşı ve kendi meslektaşlarını fişle; günü geldiğinde şişle!

        Islak imza da, internet andıcı da üstüne yıkılanlardan Dursun Çiçek, haklı olarak artık üstleri işaret ediyor galiba.

        Böylece, herkesin sadece üst değil, ast da olabileceği; herkesin o büyük dayanışma havaları arasında satılmışlık, yalnız bırakılmışlık duygusu yaşayabileceği; herkesin canına tak edip bir gün esas üst sorumluları işaret edebileceği bir kez daha anlaşılıyor.

        Öyle ya…

        Emir komuta zinciri içinde, astın içeride olsun…

        Sen paşa paşa lojmanını, zırhlını, itibarını, Oyağını al, kenara çekil.

        (Bu arada, yuh yani. Bir darbe beyanı olan 27 Nisan Muhtırası dört yıldır hala Genelkurmay şeyinde yazılı duruyormuş. Ne üç Genelkurmay başkanı silmiş, ne hükümet indirebilmiş.)

        Düşünebiliyor musunuz; şimdi sanık olan, internetteki fesat sitelerini sonradan kapattıklarını savunan bir “Yargı generali”, yıllarca astları ezen, üstleri kollayan bir askeri yargı çarkını yönetti.

        Şimdi kendisi bağımsız yargı arıyor!

        Haklı; ama kendileri önyargılarla yargılarken de, yargısız mahkum ederken de herkese lazımdı!

        Diğer Yazılar