Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İşte böyle, her zaman yer yerde böyle.

        Hukuku, kanun diye, korku, endişe, güvensizlik, şüphe, sindirme, susturma terkibiyle doldurunca böyle oluyor.

        “Demokrasi için” denen davalardan, “güvenlik için” denen davalara kayıveriyor odak!

        22 aydır tutuklu öğrenciler “darbe hukuku”nu hatırlatır ancak.

        Bir tarafta “darbeci” yargılayan diğer tarafta “darbe hukuku”na öykünen terazi!

        Herkesi “anarşist” görebilen “darbe dili”nden; her köşede, çocukların her itirazında “terörist” diyen “sivri sivil dil”!

        Demokrasinin evrimi şöyle bir şey o vakit:

        Tek partiden çok partili demokrasiye; çok partiden tek darbeye; tek darbeden çok ölülü demokrasiye; çok ölülü demokrasiden çok idamlı darbeye; çok idamlı darbeden çok çok ölülü demokrasiye; çok darbe tasarımlı demokrasiye; çok tutuklamalı ileri demokrasiye!

        Mutlaka daha gerisi, ilerinin de ilerisi vardır!

        Fakat yorulduk yahu!

        Bunca korkudan, endişeden, şüpheden, fısıltıdan, durup dinlenmeden dinlemeden, hayatın devlet ile terör arasında tercih diye paketlenmesinden yorulduk!

        Ne bitmez hevesmiş bu fişleme, şişleme, sindirme kültürü…

        Giden bir türlü, gelen bir türlü!

        ***

        İcmal!

        Meclis’te İçişleri bütçesi üstüne görüşmelerde MHP’li Hasan Hüseyin Türkoğlu, “eski bir İçişleri mensubu olarak”, şöyle bir “terör icmali” yaptı:

        “15 Ağustos 1984’ten beri, 250-400 milyar dolar maliyet!

        Şehit olarak ebedi istirahatgahlarına gönderdiğimiz 5 binden fazla kamu görevlisi!

        Kaybettiğimiz 30 binden fazla insanımız, sivil vatandaşımız!”

        Cümleleri böyle kuruyorsanız, 30 bin dahil, sayıları böyle anlamlandırıyorsanız, “terör”e başka tanımlar da getireceksiniz…

        Yahut eski usul “terör” kavramı kullanıyorsanız, rakamları başka türlü açıklayacaksınız.

        Resmen “en milli” kafamız bile karışık; çünkü 27 yıl, on binlerce ölü, on milyarlarca dolar, çok fazla! Sadece terörle izah edilemeyecek kadar!

        ***

        İntihar!

        Madem istatistik: Milli Savunma Bakanı da, “Silahlı Kuvvetler’deki intihar sayısı”nı bildirdi:

        2001’de 131, 2002’de 157 iken 2009’da 75, 2010’da 80. Yüz binde 27’den yüz binde 16’ya düşmüştür!

        Bakanın söylemediği şu:

        Türkiye genelinde intihar oranı ne?

        Yüz binde 4. Yüz bin erkekte 4’ün az üstünde.

        “Batı’nın bunalım düzeyi”nden hala uzak sayılsa da, yılda (çoğu genç, çok genç) 3 bin insanını intihara düşüren ülkede; “orduda intihar”ın, o yaş gruplarına göre dahi yüksek düzeyinin ciddi sebepleri olmalı!

        Bir de, nasıl bazı yörelerde “aile içi cinayetler” intihar kapsamında ise…

        Orduda da kimi “aile içi zayiat”ın o kapsamda olduğu biliniyor.

        Sivil Milli Savunma Bakanı, Meclis’te; intiharlar şöyle düştü diye teselli verirken, keşke sebepler üstünde az dursa, keşke milletvekilleri de merak etseydi!

        ***

        İtibar!

        Esasen İçişleri’ne bağlı ama fiilen Genelkurmay’a bağımlı Jandarma’nın bir muvazzaf mensubu şu hesabı yapmış:

        (Kadrolu uzman jandarma ile sözleşmeli uzman çavuş, yüksek lisans mezunu dahi olsa, orta seviyesinden gösteriliyor “Her Türk asker doğar” ve “Askeri çok severiz” ülkesinde! Tabii orduevine asla alınmaması; rütbelilerin sivil dostları girerken, bu dost kazayla bir uzman ise, sivil kıyafetiyle dahi dışarı atılması da hep sevgiden)

        “Mesleğe yeni başlayan teğmen, 15 yıllık astsubaydan, 24 yıllık uzman jandarmadan fazla TSK’yı temsil ettiği gerekçesiyle daha fazla tazminat alıyor!”

        İmtiyazsız cumhuriyet ile demokratik adaletin kanunu bu!

        ***

        Tecavüz!

        Bugün bir NÇ davası da Fethiye’de. Toplu erkekler, savunmasız çocuklar, kadınlar!

        Hadi kimsesizin cumhuriyeti, hadi adaletin demokrasisi, hadi hukukun devleti!

        ***

        Özür ve şikayet!

        Stoke City Teknik Direktörü Tony Pulis demişti ki, “Grupta Avrupa takımlarıyla oynamıyoruz”.

        İsrail, Ukrayna, Türkiye takımlarını kastederek muhtemelen haritalama yapmıştı ama bize çok ağır geldi; çünkü çok Avrupalıyız.

        Avrupalı sayılmamayı hakaret sayıyoruz. Duy sesimizi diye bağırıyoruz.

        Zaten adama gıcıktık; Tuncay’ı oynatmadı diye. Sanki Tuncay sonra Wolfsburg’da ve Bolton’da oynatılabildi ya!

        Neyse.

        Beşiktaş’a 3-1 yenildikten sonra, Pulis o sözleri için özür diledi; biz de diz çöktürdüğümüz için mutlu olduk!

        Fakat Pulis’in İngiltere medyasında bir sözü daha yer aldı; burada pek kimse duymadı.

        Gazeteciler sordu, “Başınıza çakmaklar atıldı, UEFA’ya şikayetçi olacaksınız herhalde” diye.

        Galli Anthony Richard Pulis cevap verdi: “Biz Stoke’uz; şikayet etmeyiz!”

        Çünkü, “Çömlekçiler” lakaplı Stoke, İngiltere Premier Ligi’nin en eski kulübüydü!

        Diğer Yazılar