Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Güzel yurdum…

        Bazen, üstüne kir, pas ve kan döktüğümüz ve dökmekten ne utandığımız, ne usandığımız o yaralı, yarılmış ama güzel yanın şöyle ortaya çıkıyor:

        Her adam değil ama bazen bir adam (bir kadın) ölüyor mesela.

        Yani öylecene gidiyor.

        Seni ardında bırakıyor.

        Sen onu ardında bırakmıyorsun hemen.

        Hemen sarılıyorsun.

        Hemen sarılırken…

        Bir bakmışsın, düşman bellediğin ötekine de sarılıyorsun.

        Çünkü aynı insana sarılmışsın.

        Aynı saza dolanmışsın.

        Aynı sese bulanmışsın.

        Aynı mızrapla okşanmışsın.

        Aynı türküde yanmışsın.

        Aynı ağıtı yakmışsın.

        Bir adam gidiyor mesela.

        Bir dizesi sana, bir dizesi ona miras kalıyor.

        Senin dizen onun dizinde…

        Onun dizesi senin dilinde.

        Demiş ki, vasiyetinde:

        Beni babamın avucuna defnedin!

        Bizi de birbirimizin avucuna defnedin ki…

        Sesimizi, ruhumuzu, insanlığımızı, barışı bulalım.

        Bizi, zamanlı zamansız her kaybımızı, bir elimizde katlettiğimiz kendimizi zaten aynı toprakta birbirimizin avucuna defnettiğimizi bilelim ki…

        Oraya varınca…

        Bir ozan çıkıp bunu öyle güzel ama öyle güzel söylediğinde…

        Hiç şaşırmayalım.

        Bir adam gidiyor…

        Birbirine nefret dolmuş nicesi, o adamın sesinde ses, nefesinde nefes bulmuş, avucunda bir avuç kendini, bir avuç ötekini bulmuş aynı zamanda.

        Giden hep sormuş zaten:

        Neredesin sen?

        Siz onun ardından ortaklaşa, ortak hüzünlenişe dalıp gitmişken…

        Neşet Ertaş, ardına bakıp da son defa, mırıldanmıştır mutlak sazıyla:

        Neredeydin sen!

        Diğer Yazılar