Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bunlar güzel haberler:

        Dışişleri Bakanı Davutoğlu diyor ki…

        Filipinler’de iki halkın asırlardır süren çatışmasını sona erdiren süreçte arabulucu olan ülkelerden biriyiz. Daha önce açıklamadık ama müzakere sürecindeki tüm görüşmelere büyükelçimiz de katıldı. Anlaşma törenine gidecektim ama Suriye’de bir kriz çıkar, bu dönem pek uzağa gitmiyorum.

        Ayrıca diyor ki…

        Suriye için bir ateşkes süreci arayışındayız.

        ***

        Bunlar ne iyi “dış” haberler.

        İçimiz dışımız bir olsa, bir de.

        Çünkü, Davutoğlu’nun, yanlış anlamadıysam “bizimki daha kolay” dediği yarılmada, herhangi bir “barış süreci” olmadığı gibi, “süreç barışı” da yok.

        Bir şeylerin kesilmesine dair umut da yok.

        Bizdeki mutabakat şu olmalı:

        Örgüt, ölümleri çoğaltmaya yeminli.

        Devlet ölümlerin çoğalmasına şerbetli.

        ***

        Şimdi yine ölüm ayini var ülkede.

        Nedir?

        Onlarca insanın kendi bedenlerini, kendi hayatlarını önce açlığa yatırması, oradan ölümün kıyısına koymasıdır.

        Bunun etrafında hepimiz kendi dilimiz yahut kendi dilsizliğimizle dönebiliriz.

        Kimimiz bu “insani cesaret”i kutsayarak…

        Kimimiz bunu “örgütsel esaret” diye put sayarak…

        Kimimiz susarak…

        Kimimiz kusarak…

        Kimimiz bu nevi acıların tarihin her köşesinde hiçbir iz bırakmadığını sanarak; ölenlerle birlikte, onların bedenlerinin peşi sıra “Tarihin ruhu”nda hiçbirimize hiçbir acı, hiçbir utanç kalmadığını zannederek.

        Öyle ya…

        12 yıl önce, kimileri yine bedenlerini açlığa yatırdığında, ölümün kıyısında iken cezaevlerinde onca insan; önceki DSP’li, MHP’yi, ANAP’lı koalisyon, Demirel’li MGK, Yalman’lı Jandarma, ‘H.S. Türk” Adaleti, o adaletin infaz bürokratları, cezacılar, tevkifçiler ve ille de, laik-cumhuriyetçi merkez medyanın, şimdi kimi de mağdur olmuş şöhretli silahşorları hep birlik idam sehpası kurmuşlardı.

        O günler cezaevi katliamlarını yalanla, dolanla, gazeteciliğe ve insanlığa ihanetle, vicdan kirlerini kan gölüne örtü bir yana, katliama dürtü, gümbürtü yaparak “organize” eden bir örgüt olmuşlardı adeta.

        Ve şimdi yargılanmakta olan üç, beş erat dışında; ne devletin, ne adaletin, ne ordunun, ne medyanın ağaları, paşaları o katliamın, hukuki bir yana, vicdanı hesabını bile verdi!

        Bugünler ise, benzer gazetecilik ayıbının sessizliğiyle anılacak herhalde.

        Benzer devlet ayıpları yığılacak yine.

        Devlet, böyle üzerine basa basa ayıpların, kayıpların; hiç durmayacak, daha da büyüyecek yine!

        Yine, nasıl olsa unutulura sığınılacak.

        Ve “örgütler”; bedenleri eriyen, hayatları tükenen, temel asgari ihtiyaçları bile ya reddeden yahut verilmeyen “kurbanlar” üstünden destan yazabilecek yine!

        ***

        Filipinler’de barış sürecinin içindeymişiz, ne iyi.

        Suriye’de ateşkes peşindeymişiz; ne iyi.

        Bize de buyurun lütfen!

        ***

        Sanmayın ki, devlet ve medya sansürü zaten “düşman hattı” sayılan açlık grevini örtmekten ibaret.

        Aynı gün, aynı sansür ruhu, “dost kuvvetler”i de görmezden gelebildi pekala.

        Yıllar yıllar sonra, ezilmişliklerini, haksızlıkları, tahakkümü, hükümet ve Genelkurmay’ın kandırmacalarını, emir komuta kılığındaki keyfi dayatma ve köleleştirmeyi, ailelerinin, evlatlarının haklarını dile getirmek isteyen “astsubaylar”ın sesi de duyulmadı, nefesi umursanmadı; Dünya Astsubaylar Günü sansüre, oto sansüre maruz kaldı.

        Çünkü onlar alttaki; hükümetin, TSK’nın, medyanın komuta heyetine epey uzak!

        Bizde buna hür gazetecilik deniyor!

        Ya hapislere, baskılara layık…

        Ya kendi içinde kendi sesini bile çoktan esarete mahkûm etmiş!

        Sanırsın ki sırf içerideki hapistir…

        Oysa kimi kendini dışarıda hür zanneder; kafesinde müebbede mahkûmdur zaten!

        Diğer Yazılar